Ve gelinmişti şampiyonluğun ilan edileceği maça. Fenerbahçe'nin alacağı bir puan bile Şampiyon olmasına yetecekti. Üstelik en yakın rakibi Beşiktaş'ın bu hafta galibiyet alamaması durumunda bir puana bile ihtiyacı olmayacaktı Fenerbahçe'nin.
Gelinen bu noktada öncelikle belirtmek gerekir ki Sarı Kanarya için sonuna kadar hak edilerek kazanılmış bir şampiyonluk olacaktı bu. Sezonun bitmesine üç hafta kala, hem de en yakın rakibinden on iki puan önde şampiyonluk maçına çıkıyordu Fenerbahçe.
Sarı lacivertliler bu noktaya kolay gelmemişti kuşkusuz. Önce Aykut Kocaman kafasındaki stratejide ısrar etti. Bu stratejiye göre transferler yaptı, koşan bir takım yarattı.
Sonra Ersun Yanal aldığı bu takımı daha çok mücadele eden, her alanda uyumlu pres yapan, daha hızlı ve dikine oynayan bir takıma dönüştürdü. Yanal ayrıca elindeki kadroyu optimum düzeyde kullandı. Her oyuncusundan yararlanmasını bildi.
Kadro demişken Fenerbahçe transfer işlerinde de doğru şeyler yaptı; az ama nokta transferlerle kadroyu derin ve güçlü tuttu. Futbolculara değerlerinin çok üstünde ücretler vermedi, Alves gibi, Sow gibi iyi profesyonellerin yanı sıra genç oyunculara da yönelerek hem bugünü hem geleceği de garantiye aldı.
Fenerbahçe'nin şike sürecinde hırpalanması, Başkanının ceza alması ve sürecin hala sürüyor olması kolay alt edilebilecek şeyler değildi. Tüm bu olumsuzluklara rağmen ezeli rakiplerine fark atarak şampiyonluğa uzanmaları takdire şayan değil de nedir?
Emeği geçen herkese tebrikler.
Tribünler doluydu. Ama haremlik selamlık durumunu anımsatır şekilde bir yerleşim söz konusuydu; kadınlar stadın içinde, erkekler dışarda konuşlanmıştı.
Çünkü bu önemli maç Fenerbahçe'nin seyirci yasağına denk gelmişti. Biliyorsunuz bizde kadınlar seyirciden sayılmadığından tribünlerde olmaları sakıncalı görülmemişti.
Dolayısıyla şampiyonluk maçını elli bin kadın taraftarın önünde oynayarak bir ilki de gerçekleştirmiş oluyorduk. Bu çözüm olmasaydı şampiyonluk maçını boş tribünlere oynatmak gibi bir utancın da sahibi olacaktık.
Bakın seyircisiz maç cezası çözüm değil. Her sene seyircisiz maç sayısı artıyor. Rezalet bu. Binlerce masum taraftarı takımının şampiyonluğunu izleyemedi. Bu haksızlığı yapmaya ne hakkınız var.
Hep Fenerbahçe'den bahsettim ama maçın bir de karşı tarafı vardı. Her ne kadar en tehlikeli bölgeden kurtulmuş olsa da Rizespor için düşme tehlikesi hala vardı ve kalan haftalarda puan alması gerekiyordu. Sakat oyuncuların çokluğu Fenerbahçe gibi güçlü bir rakip karşısında Rize'nin hocası Uğur Tütüneker'i zorlamıştı.
Nitekim tek yanlı bir maç izlemeye başladık. Top sürekli Sarı-lacivertlilerdeydi, oyun daha ziyade Rize'nin alanında oynanıyordu. Ne var ki Fenerbahçe kendisini galibiyete ulaştıracak golü bulamadan hatta çok önemli "ah bu da kaçar mı" diyebileceğimiz bir pozisyon yaratamadan birinci devre bitti. Akılda sadece kadın ve çocukların çığlıkları bir de Meireles'in bir iki şutu kaldı.
İkinci yarıya Sarı-lacivertliler düşük tempoyla başladı. Hatta Rizespor alan daraltıp bir de Fenerbahçenin ileri üçlüsünü geri kalanından koparınca rakibini durdurmakla kalmayıp pozisyonlar bulmaya galibiyet golü aramaya başladı.
Aslında Fenerbahçe Rizespor'a mağlup da olsa Sivasspor-Beşiktaş maçında goller Sivasspor'dan geldiği için Fenerbahçe bu maçtan yine de şampiyon olarak çıkacaktı.
Zaten öyle oldu; Fenerbahçe Rize'ye galip gelemedi ama şampiyonluğunu ilan etti.
Şampiyon belli olmuştu fakat ikincilik mücadelesi devam ediyordu. İkincilik Beşiktaş'ın Sivas'a mağlubiyeti Galatasaray'ın ise Elazığ'a galibiyetiyle Beşiktaş'tan Galatasaray'a geçti yine.
Bu sırada Rüştü Saraçoğlu'nda son düdüğün ardından şampiyonluk kutlamaları başlamıştı bile.
İlginç olan kutlamalar sırasında kadın ve çocuk seyircilerin sahaya doluşmamasıydı. Böylece futbolcular rahatça sevinçlerini yaşadılar biz de rahatça şampiyonu izleme şansı elde ettik.
Tebrikler de alkışlar da Fenerbahçe'ye ve Fenerbahçelilere.
Not: TFF Kupayı bu maça getirip sıcağı sıcağına Fenerbahçe'ye verebilirdi. Ama bu ülkede böyle hoşlukları düşünecek kim!