O kadar üstünü kapamaya çalıştık da ne oldu?
O kadar debelendik de ne oldu?
Hem şike yaptık, hem de her alandaki muktedirlerimiz seferber oldu ve şikeyi inkâr eden durumuna düştük. En kötüsü, kendi pisliğini temizleyemez duruma düştük.
Kendi cezamızı dürüstçe kendimiz kesmek yerine UEFA’nın bizi yakalayıp cezalandırmasına boyun eğmiş olduk.
Ve CAS Fenerbahçe’nin itirazlarını dikkate almadı ve iki yıllığına Avrupa’dan men cezasını onadı. Hem de “aman tedbir kararı vermeyelim, dört maç oynasınlar, sonra ağlayıp durmasınlar” gibisinden temkinli davranarak yaptı bunu.
Sonuçta UEFA ve CAS gerçeklere göre karar verdi.
Biz ise olayın özüyle ilgili olmayan bir sürü lüzumsuz şey yaptık. Federasyonu değiştirdik, kanunları değiştirdik, kişilerle kulüpleri birbirinden ayırdık.
Ağır yorumcular, ekran assolistleri, futbol rantçıları, “lig devam etsin, dolarcıklarımızdan olmayalım” diye ahkâm üzerine ahkâm kestiler. Hukuk’a takla üzerine takla attırdılar.
Aklı başında, entelektüel geçinenler bile evirdi çevirdi, açık tavır göstermedi.
Tüm bu Şike olayının üstünü örtme çabalarına rağmen elde reddedilemez gerçekler vardı; tapeler vardı, tapelerde geçen girişimlerle sonuçları belirlenmiş maçlar vardı. Kişilerin mahkemeden aldıkları cezalar vardı. “Kişilerle takımları ayırıyoruz” saçmalığını yaratan TFF’nin kendi Disiplin Kurulu’nun kulüp yöneticilerine verdiği cezalar vardı.
Sahaya yansımayan şike kavramını icat ettik bu arada. Hatta bu kavram üzerine destanlar yazdık. Uzun uzun tartıştık.
Sanki böyle bir şey olurmuş gibi.
Şikenin sahaya yansıyıp yansımaması hiçbir şeyi değiştirmez. Ayrıca kanıtlanması mümkün olmayan şeyler üzerine konuşmak zaman kaybından başka bir şey değil.
Ya da insanların kafasını boşu boşuna karıştırmaktan başka bir şey değil.
UEFA yetkilileri de bizim bu konuda yaptığımız itirazlara içlerinden bayağı gülmüşlerdir herhalde. Ciddi miyiz kafa mı buluyoruz, anlayamamışlardır.
Çünkü sahaya yansımayan şike kavramı yok Dünya’nın hiçbir yerinde.
Zaten şikenin sahada kanıtlanamaması hemen hemen mümkün olmadığından Spor Hukuku oluşturulmadı mı?
Futbol Federasyonlarına, kanaatle şikeye ceza verme yetkisi verilmedi mi?
Oysaki biz işin ta başında böyle bir şeyin varlığını unuttuk ya da yok saydık.
Tüm bunları Türkiye sınırları içinde kendimiz çalıp kendimiz oynayarak kendi kendimizi aldatabiliriz ama yukarıdaki UEFA’yı aldatamayız.
Nitekim aldatamadık.
Çünkü UEFA da biliyor ki futbolun en büyük iki düşmanı var; biri şike diğeri de ırkçılık.
Yani bizim en fazla zaafımız olan konular.
Oysaki böyle olmamalıydı.
Her şeyden önce şikeye kolaylık sağlayan kaygan zemini görmek gerekirdi.
Bu ortamı yaratanlara ve menfaat sağlayanlara baştan şans verilmemeliydi.
Şunu da unutmamak lazım; bu iş öyle bir iki yıllık iş değil.
Bir iki kulübün işi de değil.
Bir iki kulübü cezalandırarak çözülebilecek bir iş de değil.
Herkesin sorumluluğu var bu noktaya gelmemizde.
Yani kimse ak kaşık değil.
Zaten böylesi ortamlar farklı olanı içinde barındırmaz.
Tam tersine ‘ak kaşıkları’ da batağın içine çekmeden rahatlamaz.
Yani bugün Fenerbahçe ceza aldı diye Türkiye’nin bozuk futbol düzenini bir kulübün üstüne yıkmak hiç gerçekçi değil.
Böylesi bir ortamda kimse temiz kalamaz çünkü.
Yapılması gereken, cezalara ağlamak değil gerçekleri görüp topyekun futbol ortamının temizlenmesi için çaba harcamak.
Üstünü ört ört nereye kadar?
Yokmuş gibi davranmak nereye kadar?
Ha bir de niye tapeler ortaya çıkarıldı, niye medyada yayınlandı, UEFA niye bunları öğrendi diye olayların açığa çıkmasına şiddetle karşı çıkanlar var ki bunlara söyleyecek bir şey bulamıyorum.
Demek ortamın bu halinden çok memnunlar.
Demek hiçbir şeyin değiştirilmesini istemiyorlar.
Demek şike yapılsın ama sakın kimseler duymasın istiyorlar.
İş sadece yapılmış “şikeye teşebbüs” hatası ve onların açığa çıkması ve de cezalanması meselesi değil.
Keşke o kadarla sınırlı olabilse.
O zaman bu işi atlatıp yolumuza devam edebilirdik.
Ama iş bu kadar basit değil.
Böylesi bir bozuk zemin futbolun gelişmesini önleyen, körelten hatta öldüren bir zemin.
Bu olay aslında bu zeminin ifşasıdır, iflasının ilanıdır aynı zamanda.
Bize de ciddi bir uyarıdır.
Oysa ki futbolu seven şikeye karşı olmak zorunda.
Kulübünü seven şikeye karşı olmak zorunda.
Ben başından beri hazmedemiyorum süreci.
Mesele ülkede şike olması değil, şike olduğunda gösterdiğimiz pişkinlik.
Kimin hakkı var, sahadaki futbolcunun emeğiyle oynamaya!
Kimin hakkı var, futbolseverlerin sevgisine, bağlılığına hakaret etmeye!
Kendi kişisel egosunu tatmin için kullanmaya!
Kimin hakkı var, yüzyıllık çınarlarımıza böyle lekeler sürmeye!
Sabahtan beri ekranlarına bakıyorum. 3 Temmuz’dan beri hakikatleri örtmek için seferber olanlar şimdi gemiyi terk edip yeni duruma göre pozisyon alma derdinde.
Herkes FB yönetimini istifaya çağırıp işin içinden sıyrılma derdinde.
Şimdi de dile dolamışlar; “bu kararı az tahribatla atlatmalıyız.”
Hayır; olabilecek en büyük tahribatla atlatmamız gerek.
Öyle bir tahribat olsun ki, futbol yönetimine çöreklenmiş anlayışlar ve kişiler bir daha bu sektöre giremeyecek hale gelsin.
Medyada “sistem sürsün, dolarlar aksın” diyenler bir ayılsın.
Gerekirse, temizlenene kadar bu ülkede futbol oynanmasın.
Son söz de siyasi iradeye…
Bu ülkede sporu dizayn etmek istiyorsunuz bu belli. Zaten göreviniz de.
Ama lütfen atletler madalya aldıklarında değil, doping yaptıklarında çıkın ortaya.
Kupa vermek, milli takıma hoca belirlemek için değil, şike yapıldığında müdahale edin futbola.
Sizin takacağınız tek atkı var: ‘Temiz Futbol, Hakça Oyun’ atkısı.