Yıl 1978.
Türkiye'den altı akademisyen, Ömer Madra, Erdal Yavuz, Baskın Oran, Şükrü Gürel, Doğu Ergil ve ben Beyrutta'yız.
Ankara'nın Filistin Kurtuluş Örgütü'nü (FKÖ) tanımadığı, Yaser Arafat'a terörist dediği günler.
Boğaziçi Üniversitesi rektörünün korkusundan Filistinli öğrencilerin folklor gösterisi yapmasına izin vermediği bir Türkiye.
Beyrut'ta bizlerse FKÖ'nün davetlisi...
Amacımız, memlekete döndüğümüzde, "uçak kaçıran teröristler" olarak tanıtılan Filistinlilerin, eğitim, sağlık, adalet gibi kurumlarıyla işgal altında topraksız bir devlet olduklarını elden geldiğince kamuoyuyla paylaşmak. Türkiye'nin FKÖ'yü tanıması yolunda pencere açmak.
Dört gündür beklediğimiz davet sabah üçte geldi.
Apar topar uyandırıldık, gözlerimiz bağlandı, on beş yirmi dakikalık bir yolculuktan sonra gözlerimizi tekrar açabildiğimizde, karşımızda Yaser Arafat, yardımcılarından Abu Hassan ve Türkiye'deyken bizle temas kuran, örgütün gayri resmi temsilcisi Abdülaziz ben Gosh'la sığınaktayız.
Yanımızda getirdiğimiz büyük bir çini tabağını hediye ederken, "Topraklarınıza döndüğünüzde kuracağınız sofra için" dediğimi hatırlıyorum.
Önemli olansa Arafat'ın söyledikleri.
Masasında duran su sürahisinin altına bir bilye koydu. Eliyle tuttuğu sürahi bir o bir bu yana sallanıyor. Devrildi, devrilecek.
"Sürahi Orta Doğu, bilye Filistin" dedi,
"Topraklarımıza kavuşana, Filistin meselesi çözülene kadar Orta Doğu sallanmaya devam edecek."
Arafat'la Rabin'in Amerika'da imzaladığı andlaşma bile İsrail'e fazla geldi. Rabin'ini öldürüp Arafat'ı zehirlediler.
Lübnan'dayken "Genç Arslanlar" dedikleri FKÖ'nün çocuk askerlerini görmüştüm. Her ölümle zafere yaklaşacaklarına inanıyor, "Ölümüz yoksa savaşmıyoruz, savaşmıyorsak kaybediyoruz demektir" derken, İsrail'i yenemeyeceklerini de biliyorlardı. Bugün ev imalatı roketlerin de İsrail'i dize getiremeyeceğini, ölüleriyle direniş ruhunu sürdüreceklerine inananlar gibi...
Batının alfabesini icad eden, denizcileriyle M.Ö. 6. Yüzyılda Afrika'yı dolanan, Kartaca İmparatorluğu'nu kuran Finikelilerin soyundan Filistinliler, sanki kendi kabahatleriymiş gibi, bugün dünyada ancak bir sorun olarak gündeme geliyor. Haklı da olsalar, dünyanın eli kolu bağlı seyrettiği İsrail'in insanlığa karşı suçlarına direndikçe, onlara, dilimde varmıyor ama kaybetmeye mahkum kurbanlar olarak bakılıyor.
Ne olacak?
İsrail'e kalsa emin adımlarla, oylarıyla seçtikleri hükûmetlerle yola devam.
Filistinliler? Yapabilecekleri ne kaldı ki?
"Kınıyoruz" diyenler?
En fazla seslerini yükseltip, "Şiddetle kınıyoruz" diyorlar.
Çıkarları bozulduğunda önüne gelene ambargo uygulayan ABD'yle Avrupa!
İsrail'e?
Sözünü etmekten kaçıyorlar.
Benden hatırlatması.
Güney Afrika'da apartheid rejimi ABD'de başlayan öğrenci hareketiyle çok uluslu şirketlerin ırkçı rejimle iş yapmalarını durdurmaya zorlamalarıyla yıkılmıştı.
"ABD'yle Avrupa Siyonist lobisinin kıskacında, onlar bir şey yapmaz" diyenlere de sözümüz olmalı.
"İsrail'e hodri meydan."
Ülke liderleri, biri, üçü, beşi, tez elden, yarından da önce, "Gazze'ye gidiyorum. Sıkıysa önce beni vur!" diyebilir mi?
"Şiddetle kınıyoruz" sözlerini inandırıcı bulan kaldı mı?
Ne yapmalı?