Murat Belge solla ilgili gençlik tespitlerini yazmış.
(T24, Marksism ve Kemalizm, 21 Eylül, 2020)
Aynı kuşaktan sayılırız.
Gözüme batan eksiklerinin bir kısmını tamamlayayım dedim.
Kaç kişi kaldık...
Geçen gün de Murat, Türkçe’nin kullanımıyla ilgili düşüncelerini yazmış, Oya Baydar’ın da katkısıyla konu canlanmıştı.
Küresel Gezi kuşağının bizden öğrenebileceği pek bir şey olduğunu sanmıyorum.
Lakin, dönemi yaşanmışlıklarıyla inceleyen kalıcı kitaplar yokluğunda, tarihe kayıt düşmeye ihtiyaç olabilir.
Beni üzen, bu dönemi yaşayan bizim gibilerin, Hasan Cemal, Aydın Engin ve başka dostlar gibi istisnalar dışında, şu şöyle oldu, bu böyleydi yaklaşımlarımızda özeleştiriye yer vermememiz.
Murat’ın yazısında adı geçen Doğan Avcıoğlu ve Mihri Belli gibi darbe girişimcileri, adı geçmeyen İlhan Selçuk gibi yandaşları, yaşarken özeleştiriden kaçındıkları gibi, ibret verici olan, sol cenahta bugün de dokunulmazlıklarını korumaları. Artık tarihe dipnot olduklarından bundan sonrası da geç ve gereksiz olabilir.
Ancak Murat’ın yazısıyla konu açılmışken, bir döneme veda edercesine, başka dostların da T24 üzerinden söyleyecekleri olabilir.
Başta Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, sevgiyle andığımız çok kişi var. Anmadığımız ise, her ne kadar bu kuşak alışageldiğimiz Türk tipi faşizmin kurbanı oldularsa da, onları, nice genci, ailelerini, namlunun ucuna sürenlerin bir kısmı da yukarıda isimlerini saydıklarım.
Gençleri silahlanmaya çağırırken, Murat’ın, "Ancak Avcıoğlu'nun Makyavelist bir plan çerçevesinde böyle yaptığı söylenemez. Bunun böyle olduğuna kendisi de içtenlikle inanıyordu," dediği kişi, ABD’nin yeşil ışığı olmadan, emir ve komuta zinciri bozulmadan, darbelerin iktidar amacına ulaşamayacağını bilmeyecek kadar cahil miydi? Mihri Belli, provakatif çağrılarıyla Sovyetler'le ABD arasında Türkiye’yi farklı çıkarları doğrultusunda istikrarsızlaştırma emellerine, en hafif deyimiyle alet olabileceğini anlamaktan aciz miydi?
En hafif deyimiyle aymazlık denilebilecek ve sadece sola değil Türkiye’ye pahalıya mâl olmuş, kamuoyunda sol imajını kalıcı bir şekilde zedelemiş eylemlerinden söz edilmemesi, yazıda eksiklikten öte, başka vesilelerle de yabancısı olmadığımız tarihin yeniden yazılması.
Umarım Murat’a haksızlık yapmıyorum.
Murat’ın yazısında çok şaşırtıcı olan, işçi sendikalarının öncülüğünde Türkiye İşçi Partisi’ne başkan seçtikleri Mehmet Ali Aybar’ın adını tarihten silmesi. Hele zamanında yapılan Aybar Sempozyumları'na bizzat katılmışken, şaşırtıcıydı. Aybar’ın başkanlığında sosyalist bir partinin Cumhuriyet tarihinde ilk ve son kez Meclis'te, Türkiye çapında ses getiren güçlü bir grup kurmasını, DİSK öncülüğünde yapılan örgütlenmeyi es geçip, bunu, "milli bakiye sisteminin" açığıymış gibi kısmen açıklaması, sol tarihi açısından üzücü olmak kadar, emeklerinden öte, Türkiye’nin o koşullarında yaşamlarını da ortaya atmaya çekinmeyenlerin, darbeciler zikredilirken, onların yazısında anılmaması, en azından haksızlık.
Murat’ın yazısında bir diğer eksiklik ise gene Aybar döneminde Türkiye İşçi Partisi’nin, diğer sol partilerin tersine, Moskova ve Bejing’den bağımsız bir politika izlerken, solun önde gelen kesimleri tarafından itibarsızlaştırılmasıydı.
Hatırladıklarımın dönemin gerçekleriyle bağdaşmadığını sanmıyorum. Şüphesiz bu konuda farklı görüşlerin bu vesileyle gündeme getirilmesi, hâlâ bu laflar noktalanmadı mı diye bize bakacak olanlara rağmen ve onlardan özür dileyerek, Roshomon yaklaşımımızın parçacıklarına bütünlük ve berraklık getirmiş olur.