Leo Szilard için, nükleer enerjinin korkunç bir bombaya dönüşebileceğini fark eden ilk kişi olduğu söylenir.
Szilard, 1968'de yayınlanan anılarında böyle bir bombanın yok edici gücünü düşününce büyük bir korku hissettim der: "Ne anlama geldiğini biliyordum, çünkü HG Wells'i okumuştum."
Aslında atom bombasını ilk telaffuz eden 1900'lerin başında yazdığı bilim kurgu romanları ile ünlü Herbert George Wells (HG Wells) idi ve Leo Szilard onun romanlarının sadık bir okuyucusuydu.
Wells, 1914 tarihinde yazdığı "The World Set Free" kitabında uranyum kullanarak bir bomba hayal etti ve ona atom bombası dedi. Ve dahası, onun uçaktan atılacağını da söyledi.
Müthiş bir hayal gücü.
O, bu romanları yazarken atom henüz modellenmemişti, atom altı parçacıklardan da kimsenin haberi yoktu.
Aynı zaman diliminde İngiltere'de Cavendish laboratuvarında Rutherford ve ekibi atomu ve atomaltı parçacıkların keşfi ile sonuçlanacak çalışmaların daha ön çalışmaları ile uğraşmaktaydılar. Atom bombasının kilit parçacığı nötron ise 1932 yılında, yani 20 yıl sonra keşfedilecekti.
Kendisini sosyalist olarak tanımlayan HG Wells Dünyalar Savaşı, Zaman Makinesi ve Görünmez Adam gibi daha birçok romanı n sahibi olmakla birlikte tarih ve felsefe kitapları da yazmıştır. Wells’in özellikle "The Outline of History"adlı kitabı Atatürk’ün ilgisini çekmiş, Nutuk'ta bu kitabı referans göstererek "insanlığın ortak bir amaca doğru ilerleyen tarih anlayışı"ndan hareketle 'birleşik bir dünya devleti' kurma hayalinin gerçek dışı olmadığını vurgulamıştı.
Macar doğumlu bir fizikçi olan Leo Szilard, Wells'in " The World Set Free" yani kitabından oldukça etkilenmişti. Wells, bu kitabında insanlığın atom bombası ile elde edeceği inanılmaz gücü ve bu tür silahların kullanımının yaratacağı ahlaki sorunları da ele alıyordu.
Bu arada bilimde buluşlar olanca hızıyla devam etmektedir. 1920'de Rutherford tarafından protonun keşfi ve 1932 yılında atom çekirdeğinin diğer parçacığı nötronun Chadwick tarafından bulunması ile atom çekirdeğinin gizemi çözülmüştü.
Yine 1932'de bilim insanları, nötron kullanarak ilk kez atomu bölmeyi başardılar. Ancak Rutherford bu bölünme ile büyük miktarda enerji üretilebileceği konusunda umutlu değildi.
Rutherford'dan farklı olarak Szilard, atomun bölünmesi ile büyük miktarda enerji üretilebileceğine inanıyordu; ama nasıl?
Eylül 1933'te Londra'da bulunduğu sırada Russell Meydanı'nda trafik ışıklarının yeşile dönmesini beklerken aniden zihninde bir zincir reaksiyonu canlandı: "Bir nötron yutarak iki iki parçaya bölünen ve bu reaksiyonda nötron salan bir element bulunabilirse ve böyle bir elementten yeterince büyük bir kütle oluşturulursa, zincirleme reaksiyonlar elde edilebilir ve dolayısıyla büyük miktarda enerji üretilebilir ."
Nötron yüksüz bir parçacık ve bu özelliği ile bir atomun derinliklerine, hatta çekirdeğine girebilme potansiyeline sahip. Önce elektronların oluşturduğu negatif enerji bariyerini ve ardından da protonların oluşturduğu enerji duvarını rahatça geçerek bir atomun çekirdeğinin içine çok rahatlıkla girebilir. Yüksüz ancak kütlesi büyük olan bu parçacık atom çekirdeğine girdiğinde onun iç enerjisini değiştirerek onu kararsız hale getirecek ve onu parçalanmaya zorlayacaktır. Eğer bu bölünmeden bir kaç nötron çıkar ve bu nötronlar da ortamdaki başka çekirdekleri bölecek olursa yeni nesil nötronlarla reaksiyonlar zincirleme olarak devam edecektir.
Aynı Wells'in hayal ettiği gibi!
Naziler bu dönemde yükseliştedir ve Szilard zihninde canlanan bu zincir reaksiyonu fikrinin Nazilerin de düşünmesinden ve öğrenmesinden derin endişe duymaya başlar.
1939'da, bu kaygılarını dile getirmek üzere Edward Teller ile birlikte Albert Einstein'a gider; Almanya'nın atom bombası yapma amacıyla uranyum depoladığını, Nazilerin atom bombası yapmasının insanlık için büyük bir yıkım olacağını belirterek Başkan Roosevelt'e sunulmak üzere bir mektup yazılmasını sağlar.
Çabalar sonuç verir ve Manhattan Projesi doğar. Almanya 'da kalmış bazı bilim insanları dışında neredeyse o dönemin tüm öncü bilim insanları bu projede yer alırlar. Tarihin bu en pahalı ve en kapsamlı projesi savaşın sonlanması ile eş zamanlı olarak başarı ile sonuçlanır.
Atom bombası yapılmış ve test edilmiştir.
Ancak bu projenin başlatılmasında büyük payı olan Leo Szilard, 1945 Mayıs'ında Almanya'nın teslim olması ile bombanın Japon şehirlerine karşı kullanılma olasılığı karşısında büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Amerikan hükümetinin atom bombasını sivillere karşı kullanmasına şiddetle karşı çıkarak böyle bir silahın neden olabileceği yıkımın büyüklüğünü anlatmak ve yetkilileri ikna etmek üzere imza kampanyası başlatır. Çok sayıda bilim insanı ve projede çalışmış nükleer fizikçiler tarafından imzalanmış olmasına karşın başkana ulaşmayı başaramaz.
Bu sırada Başkan Roosevelt hayatını kaybetmiştir; yeni Başkan Truman'a ulaşmaya çalışsa da başarılı olamaz.
Ancak Szilard'ın kaygıları bununla sınırlı değildir.
15 Ağustos 1960 U.S.News'e verdiği röportajda bu kaygılarını şöyle özetler: ".Japonya şehirlerine yönelik atom bombası atılması yalnızca yıkımın büyüklüğü ile sınırlı kalmayacak, aynı zamanda Rusya ile bir nükleer silah yarışını başlatacak ve böyle bir silahlanma yarışının getireceği yıkım Japonya'nın teslime zorlanmasından çok daha büyük olacaktır."
Bomba kullanılırsa atom silahları yarışına başlanacağından hiç şüphesi yoktur ve zaman da onu haklı çıkaracaktır.
Hiroşima ve Nagazaki yerle bir olur, yüz binlerce insan ölür ve 10 yıllar sürecek soğuk savaş dönemine ilk adım da atılmış olur.
Szilard, Hiroşima ve Nagazaki'nin bombalanması üzerine öylesine düş kırıklığına uğramıştır ki nükleer fizik alanında çalışmaktan vaz geçer. Yaşamın yok edilmesinden çok kökeniyle ilgilenen bir alan olarak tanımladığı moleküler biyolojiye yönelir.
Truman, Potsdam konferansından dönüşünde Hiroşima'nın bombalandığını duyururken, "Tarihte en büyük bilimsel kumar için 2 milyar dolar harcadık ve kazandık" demişti. (7 Ağustos 1945 tarihli New York Times)
Bu Szilard için bir başka hayal kırıklığıdır:
"Atom bombası için 2 milyar dolarlık kumar oynamış ve kazanmış olarak ifade etmek tüm ahlaki değerlerimi altüst etti ve o sırada Truman'ın söz konusu olan şeyin ne olduğunu hiç anlamadığı sonucuna vardım."
Kaynakça