Bizim gezegenimizde yaşam varsa, neden başka yerlerde de olmasın? Eğer biz varsak, niye başkaları da olmasın?
Bizim güneş sistemimizde bizim dışımızda başka yaşam yok, bunu biliyoruz.
Peki ya galaksimizde, içinde bulunduğumuz Samanyolu gökadasında var mı, onu bilmiyoruz. Ama neden olmasın?
Yaşam olması için minimum iki kriter var; uygun bir gezegene sahip yıldız sisteminin varlığı ve evrim için yeterli zaman.
Önce yaşamı aramaya kendi gökadamızdan, Samanyolu'dan başlayalım.
Bilim insanları Samanyolu'nun içerdiği yıldız sayısını karmaşık bir matematik denklemle 300 milyar olarak hesapladılar. Yani galaksimizde yaklaşık olarak 300 milyar yıldız bulunuyor.
Bir sonraki adım, bu 300 milyar yıldız içinde gezegene sahip olan yıldızları bulmak. Ancak bu o kadar kolay değil. Çünkü gezegenler ışık yaymıyor ve bizim onları görebilmemiz bir hayli zor, hatta imkânsız. Başka yollar denemek gerek.
Eğer yıldızın bir gezegeni varsa, gezegen onun önünden geçerken yıldızın ışığını engeller ve yıldızın ışığında azalma olur. Bu tür yıldız parlaklığında ortaya çıkan bir değişim bize yıldızın bir gezegene sahip olduğunu gösterebilir. Böyle bir etki ilk olarak 1999 yılında uzak bir yıldızda tespit edildi. Tespit edilen gezegen dünyanın kütlesinin 200 katı büyüklüğünde idi.
Bu cesaret verici keşiften sonra çok gelişmiş Kepler teleskopu ile yıldızların parlaklığı izlenerek dünya benzeri gezegen bulmak için araştırmalar yapıldı. Bu yöntemle tüm galakside 100 milyar dolayında gezegen olduğu ve bunların yarısının, yani 50 milyar gezegenin bizim Dünyamız’a benzer, kayasal gezegen formunda olabileceği öngörüldü.
Kayasal gezegenler su bulundurma şansına sahip. Kozmozda en çok bulunan element Hidrojen ve Oksijen, canlı yaşam için gerekli olan suyun temel iki bileşeni. Bir kriterimiz daha var: Gezegenin sıcaklık kaynağına uzaklığı. Gezegenimiz "goldilocks" kuşağında bulunmalı; bu, bir yıldızı kuşatan ve gezegende sıvı su olmasına olanak tanıyan bölge. Bu bölge "yaşanabilir bölge" veya "sıvı su kuşağı" olarak da biliniyor.
Galaksimizde bu koşulları sağlayan 500 milyon civarında gezegen olabilir deniliyor.
Ve son önemli kriterimiz "Evrim"; yani canlı yaşamın ve özellikle akıllı yaşamın gelişebilmesi ve evrilebilmesi için yeterli zamana sahip olunması.
Galaksimizin 13,5 milyar yaşında olduğunu biliyoruz, bu zaman dilimi gezegenlerde yaşamın evrimleşmesi için yeterli bir zaman. Dünya gezegeninde bizim varlığımız bunun bir kanıtı.
Özetle, suya dayalı basit canlı yaşamın galaksimizde var olması mümkün. Matematik bunu öngörüyor.
Ancak akıllı komşularımız olduğunu söylemek için başka kriterlerin de olması gerek. Gelişmiş akıllı yaşam, evrim yanısıra başka koşullar ve tehditler barındırıyor. Evrimsel süreç başlamış olsa bile akıllı yaşamın sürebilmesi çok da kolay olmayabilir. Meteorlar, güneş patlamaları, volkanlar, deprem gibi kozmik ve doğa olayları en gelişmiş tür için her zaman tehdit. Yani olasılık azalıyor, ama olası.
En azından Samanyolu Galaksisinde bir tane akıllı yaşam var. BİZ, insanoğlu.
Peki, evrende durum nasıl? Bakalım.
Evrende Galaksi sayısı 200 milyar dolayında. Varsayalım ki her galakside bizim gibi tek akıllı yaşam olsun. Bu 200 milyar akıllı yaşamın var olması demektir.
Sonuç olarak evrende yalnız olamayız, mutlaka bir yerlerde, belki de bizden daha akıllı bir yaşam olabilir. En azından istatistik böyle söylüyor.
Eğer varsalar, uzaylılarla temas nasıl olur ve ne bekliyoruz?
Evrende yalnız olamayız dedik, daha doğrusu istatistiğin böyle söylediğini biliyoruz; eğer oralarda birileri varsa bunu nasıl anlayacağız? Değil evren, hatta kendi gökadamız olan Samanyolu içinde bile erişim kabiliyetimiz yok düzeyinde.
Bu konu üzerinde ilk olarak 1950’lerde araştırmalar başladı ve bilim insanları uzayı dinlemeye başladılar. Ancak evrenin kendi sesi var, aynı bir şehrin kendi uğultusu gibi ve çok gürültülü, ona "arkaplan gürültüsü" diyoruz.
Peki bu kadar çok ses içinde canlı yaşamın sesini nasıl bulacağız. Arka plan gürültüsündeki sinyaller bertaraf edilebilirse bu mümkün olabilir deniyor. Hidrojen hattı denilen bir frekans aralığı var, daha az gürültülü olduğu belirtiliyor. Eğer yeterince akıllı bir yaşam varsa, en az bizler kadar akıllı, öncelikle bu kanalı kullanmayı düşüneceklerdir.
Bu öngörülerden hareketle 1979 yılında, NASA (Amerika Birleşik Devletleri'nin uzay programı), evrende bizlerden başka zeki varlıkların olup olmadığını ve varlarsa onlarla nasıl iletişim kurulacağını araştırmak için "Dünya Dışı Uzayda Akıllı Yaşamı Araştırma" (SETI -Search for Extraterrestrial Intelligence) projesini hayata geçirdi. Projenin temel amacı radyo frekanslarını kullanarak uzayın çeşitli noktalarına güçlü sinyaller göndermek ve dünyamıza ulaşan radyo dalgalarını dinleyerek olası uzaylıları izlemek.
Bu projeye dünya genelinde 5,2 milyon kişi gönüllülük esasına göre katıldı ve radyo dalgalarını tarayan “Arecibo” teleskobundan alınan veriler analiz edildi. Bu kozmik bandda 30 yıl dinleme yapıldı ve tatmin edici bir sinyal duyulamaması nedeniyle projeye 2011 ylında son verildi.
Ancak uzaylıları dinleme serüveni SETI ile son bulmadı. Uzayın derinliklerinden dünyamıza ulaşan Hızlı Radyo Dalgalarının (FRB- Fast Radio Burst) bizim dışımızdaki akıllı yaşamın işi olabileceği düşüncesiyle izlenmeye alındı ve bu yönde çalışmalar sürdürülmekte.
Evrenin en büyük sırlarından biri olarak görülen hızlı radyo dalgaları (FRB), uzayın derinliklerinden Dünya'ya zaman zaman ulaşıyor ve birkaç milisaniye sürdükten sonra yok oluyor. Bu dalgalaın kaynağı henüz tam olarak anlaşılmış değil.
Bir FRB sinyalinin çok büyük enerjiye sahip olması ve çok kısa sürmesi bu dalgaların kaynağının yıldız çarpışmaları, güneş patlamaları gibi kozmik olaylar olabileceği görüşünü destekliyor, ancak art arda gelen FRB’lerin tekrar ediliyor olması tek bir kaynaktan iletiliyor izlenimi yaratmakta. Eğer öyleyse, bu kaynak gelişmiş bir zekâ ve teknoloji göstergesi anlamına geliyor.
Bugüne kadar 20 kadar FRB sinyali kaydedildiği belirtiliyor ve bunlardan yalnızca bir tanesi kendisini tekrar eder nitelikteydi. Ve bu sinyal, gezegenimize 3 milyar ışık yılı uzaklıkta bulunan bir noktadan geliyordu.
Ancak tespit edilen bu tür FRB sinyalleri henüz bizi bu sonuca götürmekten uzak. Yine de bu sinyaller bizleri evrende yalnız olmadığımız konusunda motive etmekte.
Peki ya uzaylılar varsa, birgün dünyamıza gelecek olurlarsa ne olur?
Daha doğrusu bizden daha akıllı, daha gelişmiş ve daha ileri bir teknolojiye sahip bir yaşam varsa, korkmalı mıyız?
Söylemesi çok zor, herşey mümkün. Eğer bir gün bizim gezegenimize gelebilirlerse teknoloji ve zekâ olarak bizlerden daha ileride oldukları kesindir.
Olası bir tehditle karşı karşıya olmaz mıyız?
Herşey olası, ama yine de bu akıl ve merak duygusu, herşeye rağmen, onların varlığını bilmek istiyor.