Biliyoruz ki Dünya'mızı, bizleri ve Güneş Sistemi'ni oluşturan tüm elementler yıldızlarda üretildi.
Yalnızca hidrojen erken evrenin ürünü.
Bu nedenle evrende ilk dönem yıldızlarının temel yakıtı hidrojendi. Hidrojen zengini nebulaların kendi üzerlerine çökmesi sonucu oluşan ilk yıldızlar evreni aydınlattılar. Bunlar dev füzyon reaktörleriydi. Yıldız içinde yüksek sıcaklıklarda hidrojen çekirdeklerinin birleşmesi sonucu daha ağır elementler üretildi.
Bu erken dönem yıldızları, yakıtları tükendiğinde bir süpernovaya dönüşüp patladılar. Bu patlama ile etrafa füzyon reaksiyonları sonucu oluşan hidrojenden daha ağır elementler saçtılar. Ancak bunlar bizlerin sahip olduğu ağır elementlerden çok daha hafiftiler.
Bir jenerasyon sonraki yeni yıldızlar bu ilk dönem yıldızlarının saçtıkları orta ağırlıkta elementlere sahip nebulalarda dünyaya geldiler. Onlar da kendi füzyon fırınlarında bu elementlerden daha ağır elemenler ürettiler.
Onlar da patladıklarında üretimleri olan daha ağır elementleri evrene dağıttılar.
Yani sahip olduğumuz tüm ağır elementler, Güneş Sistemi oluşmadan çok önce, birden fazla yıldız neslinde yaratılmış olmalıydılar.
Güneş Sistemi ve gezegenlerin eş zamanlı olarak yaklaşık 4,5 milyar yıl önce, içinde bu ağır elementlerin de olduğu toz ve gaz bulutlarının çökmesi ile oluştuğunu biliyoruz.
Yaşam ise 3,5 milyar yıl önce başlamış ve bugünkü bilgilerimize göre yalnızca bizim gezegenimizde yaşam var.
Son 50 yıldır uzayı keşfetme uğraşımız ve başka gezegenlerde yaşam arayışımız sürüyor. Henüz hiçbir gezegene insanlı uçuş yapılamadı ama tüm gezegenlere insansız uzay araçları ile ulaşıldı.
Dahası şu anda Güneş Sistemi'nden yıldızlar arası uzaya geçmekte olan insan yapımı beş uzay aracı bulunuyor. Bunlar Pioneer 1, Pioneer 2; Voyager 1, Voyager 2 ve Yeni Ufuklar.
Elli yıl öncesine göre Güneş Sistemi hakkında çok daha fazla bilgi sahibiyiz.
İnsanın bu muhteşem uzay serüveninde kilit isimlerden birisi hiç şüphe yok ki Carl Sagan'dır.
Sagan, ABD uzay programlarında görev alan, 1950'lerden itibaren NASA'nın uzay programlarının danışmanı olan bir gezegen bilimcisi.
Segan'ın aldığı görevler arasında Apollo astronotlarının eğitimi; Venüs için Mariner 2'nin tasarımı; Mariner 9, Viking 1 ve Viking 2 ile Mars misyonu ve Jüpiter için Galileo misyonu yer alıyor. Son olarak dış Güneş Sistemi'nin keşfi için yola çıkan Voyager 1 ve Voyager 2 misyonlarında da görev aldı.
Carl Sagan son yüzyılın en parlak astronomlarından biriydi. Astrobiyolojinin öncülerinden kabul edilir. Ayrıca bilimin popülerleşmesi yönünde yaptığı televizyon programları ve kitapları ile tanınmaktadır.
Carl Sagan, 1990 yılında Güneş Sistemi'nin bir aile portresini çekme fikrini ortaya attığında kendisi Voyager görüntüleme ekibinin bir üyesiydi. Bu sırada yalnızca üç uzay aracı bir aile fotoğrafı çekebilecek kadar uzakta bulunuyordu. Bunlar Voyager 1, Voyager 2 ve Yeni Ufuklar misyonlarıydı.
Bunlar içinde Voyager 1, Neptün'ün ötesinde ve Güneş'ten yaklaşık 6 milyar kilometre uzakta, Güneş Sistemi'nden çıkmak üzereydi.
Tüm ekip Dünya'yı ve tüm gezegenleri görüntülemek için Güneş Sistemi'ni terk etmek üzere olan Voyager 1'in uygun olacağı görüşünde birleştiler.
13 Şubat 1990'da Voyager 1 kameraları Neptün'e çevrildi.
Neptün'den sonra Uranüs, Satürn, Mars, Güneş ve ardından Jüpiter, Dünya ve Venüs'ün görüntüleri alındı. Voyager 1, Güneş'in yanı sıra hedef alınan yedi gezegenden altısının görüntüsünü yakalamıştı.
Çekimde Mars gezegeni, dağınık Güneş ışığı tarafından gizlenmişti, Merkür Güneş'e çok yakın olduğundan görüntülenemedi; cüce gezegen Pluto ise hem çok küçük hem de çok uzaktaydı. Dolayısıyla Mars, Merkür ve Plüton aile fotoğrafına giremediler.
Voyager 1'in bulunduğu noktadan Dünya bir piksel büyüklüğünde bir ışık noktası olarak görülmekteydi. Daha sonraları Carl Sagan onu "Mavi Soluk Nokta" olarak adlandıracaktı.
Bunlar, bir uzay aracının Güneş Sistemi'mizi fotoğraflamaya çalıştığı ilk ve tek zaman olarak kayıtlara geçti.
Ve ardından Voyager 1, kameralarını sonsuza kadar kapatarak yıldızlararası yolculuğu için 1977'den bu yana beraber olduğu ekibine veda etti.
Voyager 1, 5 Eylül 1977'de, ikizi olan Voyager 2'den sadece birkaç gün sonra uzaya fırlatılmıştı. Peki neden ona Voyager 1 adı verildi?
Bunun nedeni Jüpiter karşılaşmasında Voyager 1'in hızlanarak Voyager 2'yi geride bırakmasıdır. Voyager 1, 5 Mart 1979'da Jüpiter'i ve 12 Kasım 1980'de Satürn'ü geçmişti.
Ağustos 2012'de yıldızlararası uzaya girdi, Dünya'dan en uzakta bir insan yapımı nesne olarak yolculuğunu sürdürüyor. Voyager 2 de farklı bir rotada ilerliyor.
Voyager 1, şu sıralar Heliopause'un sınırından Neptün'ün Dünya'dan uzaklığı kadar bir mesafede yıldızlararası uzayda, hala Dünya'ya bilgi gönderiyor. Güç kaynağı radyoaktif madde bozundukça gücü git gide azalacak ve 2025'te muhtemelen iletişimi duracak.
Ama oralarda bir yerlerde, çok daha uzağa doğru yolculuğuna devam edecek.
Ve biz hala burada, soluk mavi noktamızda olacağız.
https://earthsky.org/space/voyager-1-mystery-random-telemetry-data/
https://news.cornell.edu/stories/2020/02/iconic-pale-blue-dot-photo-carl-sagans-idea-turns-30
https://voyager.jpl.nasa.gov/golden-record/whats-on-the-record/
https://www.planetary.org/worlds/pale-blue-dot
https://solarsystem.nasa.gov/resources/536/voyager-1s-pale-blue-dot/
Nafiye Güneç Kıyak kimdir? Nafiye Güneç Kıyak, Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi (İÜ) Fizik Bölümü ve yüksek lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Nükleer Enerji Enstitüsünde tamamladı. Çalışma hayatına Türkiye Atom Enerjisi Kurumu- Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi'nde araştırma reaktörü radyasyon güvenliği sorumlusu olarak başladı. Doktora sonrası Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu bursu ile Almanya-GSF (Gesellschaft für Strahlen- und Umweltforschung-München)'de "nükleer santraller çevre analizleri, radyasyon dozimetrisi, nükleer teknikler" alanlarında çalışmalarda bulundu. Yurda dönüşünün hemen ardından doçent ve daha sonrasında da profesör oldu. 1996 yılında kurulan Işık Üniversitesi'nin kuruluş çalışmalarına katıldı ve çeşitli kademelerde görev alarak kurucu fizik bölüm başkanlığı, Fen Bilimleri Enstitüsü müdürlüğü görevlerinde bulundu. "Lüminesans Araştırma ve Arkeometri Laboratuvarı"nı kurdu modern fizik konularında lisans ve yüksek lisans dersleri verdi. 2010- 2015 yılları arasında Işık Üniversitesi Rektörü olarak görev yaptı. Rektörlük süresini tamamlamasının sonrasında Feyziye Mektepleri Vakfı okulları CEO'su görevinde bulundu. Prof. Kıyak'ın uluslararası bilimsel dergilerde yayımlanmış çok sayıda bilimsel makalesi, yurtiçi ve yurt dışında sunulmuş 200 dolayında bilimsel çalışması bulunmaktadır. Ayrıca popüler bilim alanında üç kitabın yazarıdır: Aklın bilinmeyene yolculuğu: KOZMOS; Sırlar evrenine açılan kapı: KUANTUM ve Başlangıcın ötesi: ÇOKLU EVRENLER. 2019'dan bu yana T24 Haftalık’ta popüler bilim konularında yazılar yazmaktadır. Prof. Kıyak evli ve iki çocuk sahibidir. |