Yapay zekâ (Artificial Intelligence-AI), insan beyninin zihinsel süreçlerini model alarak, özellikle bilgisayar sistemleri ile gerçekleştirilen simülasyona verilen isim. Doğal zekâ ile arasındaki temel fark, insan zekâsı ve bilişinin bilinç ve duygusallık içeriyor olmasıdır.
Yapay zekânın temelini oluşturan elektronik hesaplamanın ilk çıkışı 1950'li yıllara uzanıyor. İngiliz matematikçi ve kriptolog Alan Turing, 1950 yılında "Computing Machinery and Intelligence"ı yayınlıyor. Biliyorsunuz, İkinci Dünya Savaşı sırasında Alan Turing, Nazi'lerin ENIGMA kodunu kırmıştı. Bu makalesinde de "Makineler düşünebilir mi?" sorusuna yanıt arıyordu.
Yapay zekâ (Artificial Intelligence-AI),terimini ilk kullanan Amerikalı bilgisayar bilimci John McCarthy; 1956 yılında Lisp programlama dilini icat ederek geliştirenlerden ve ilk AI yazılım programı olan Logic Theorist'i yaratanlardan biri olarak tanınıyor.
Yapay zekâ büyük bir heyecan dalgası yaratırken bu heyecanı paylaşmayanlar da vardı.
1929 doğumlu Amerikalı Filozof Hubert Dreyfus, bilgisayarların insan zekâsını aşıp aşmayacağı konusunda oldukça kötümserdi. Ona göre makineler duygu ve sezgilerden yoksundur ve bu nedenle bir makinenin insan zekâsına karşı bir santranç oyununu bile asla kazanamayacağını ileri sürüyordu. Ona göre, yapay zekâ bir rüyaydı ve bu fikir beynin bilgisayar donanımına ve zihnin de bir bilgisayar yazılımına benzediği öngörüsüne dayandığı için kusurlu bir varsayımdı.
Ancak Dreyfus yanılıyordu; bilgisayarların bir santranç oyununu kazanmak için sezgiye ihtiyacları yoktu ve bunu çok geçmeden kanıtladılar. 1997 yılının Mayıs ayında dünya satranç şampiyonu Garry Kasparov, IBM Deep Blue'ya yenilerek herkesi şoke etti. Bu, insan- bilgisayar rekabetinin satranç oyunu versiyonunda bilgisayar lehine sonuçlanan ilk oyundu ve bundan sonraki oyunlar da onun lehine sonuçlanacaktı.
Bir başka filozof, Amerikalı felsefeci, yazar ve yapay zekâ (AI) ve bilinç üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan 1942 doğumlu Daniel Clement Dennet'e göre, beyinlerimiz milyarlarca mini "robot"tan oluşmaktadır. Onun sözünü ettiği robotlar, beynimizde oluşan kimyasal sinyallere yanıt veren beyin hücreleri olan nöronlardır ve bu motor proteinler birer robotturlar. Ve insan beyni bu robotların toplamı olan karmaşık bir biyolojik sistem, yani o da bir robottur.
Sayıya dökecek olursak, beynimiz yaklaşık yüz milyar nörondan oluşuyor; yani 100 milyar çok minik robot bir araya gelerek bir başka sistemi, beyni oluşturuyor; zihinlerimiz de sonuçta bu robotların oluşturduğu bir tür makinenin ürünü: "Biz sadece robot değiliz" diyor Daniel Clement Dennet, "Biz robotlardan yapılmış robotların toplamı robotlarız".
"Eğer bunu iç karartıcı buluyorsanız, o zaman hayal gücünüz eksik demektir" diyor ve ekliyor: "Bir trilyon hareketli parçadan oluşan bir makinenin gücünü hayal edebiliyor musunuz?"
Felsefe düzeyinde tartışmalar sürerken yapay zekânın, önümüzdeki on yıllarda, belki de daha kısa sürede tüm yazılımların temel bir bileşeni olacağından kimsenin kuşkusu yok. Ancak bilimin devrim niteliğinde bir başarısı olarak kabul edilen yapay zekânın, insanlığın geleceğini tümüyle değiştirecek boyutta kırılmalara neden olabileceği yönünde ciddi kuşkular var.
AI teknolojisi, iki tarafı keskin bir bıçak gibi; bir tarafı ile iyi ve son derece romantik şeyler yapılabilirken diğer keskin tarafının nasıl kontrol edileceği ise çok büyük sorun.
Bu gelişmiş bir robot- makine seti, hemen hemen tüm alanlarda insanların yerini alabilir; hafızasına bir insandan daha fazla bilgi depolayabilir, ona milisaniyeler içinde erişebilir ve insanın yapabileceğinden çok daha hızlı kararlar üretebilir. Bu anlamda insana yardımcı olan yapay zekâ, diğer yandan onları işsizliğin ve içice geçmiş bir sanal gerçekliğin içine sürükleyerek toplumsal yapıyı sarsabilir, deniyor.
Ancak belirtelim ki, bilim insanlarına göre, insan tarafından yapılan başka keşiflerde olduğu gibi yapay zekâ da hem ciddi bir tehdit hem de büyük fırsatlar sunuyor.
En büyük tehdit, yapay zekânın kendisinden çok onun gücünü elinde tutan gücün neler yapabileceği ile ilgili.
Bu gücün kontrolünde olarak veri güvenliği başta olmak üzere büyük miktarda verinin ele geçirilmesi, onun gerçek zamanlı olarak alıp işlenerek farklı amaçlarla kullanılması ciddi bir sorun. Bu güce sahip olan gücün, onu uzaya hakim olma yarışında ve yeryüzünde askeri amaçlarla kullanması, hem savunma operasyonlarında hem de siber saldırılarda yararlanabilmesi oldukça olası görünüyor.
Her yeni teknolojide olduğu gibi AI teknolojisinin de zayıf noktaları olacaktır ve bu zafiyetlerin keşfedilmesi ile bunlardan yararlanan siber saldırı yöntemlerinin ve yeni saldırı araçlarının geliştirilmesi olasıdır. Öyle görünüyor ki yakın gelecekte insanı, yaşamını kolaylaştırmasının çok ötesinde yapay zekâ kaynaklı beklenmedik sorunlar bekliyor.
Çağı tanımlayan bu teknolojinin insana daha güvenli bir yaşam sağlaması ve daha geniş kitlelere refah getirmesini sağlamak üzere küresel ölçekte paylaşımcı yönetişim planlarının yapılması gerekli olacaktır.
Dünya üzerinde savaşları ve bu savaşlara bağlı göçü durduramayan bizler, yapay zekâ gücünü elinde tutan gücü engelleyebilecek miyiz?
Atom bombası deneyimi tekrar yaşanır mı, sorusuna "hayır" diyebilir miyiz!
https://www.ibm.com/cloud/learn/what-is-artificial-intelligence https://www.rand.org/content/dam/rand/pubs/papers/2006/P3244.pdf https://www.nytimes.com/2017/05/02/us/hubert-dreyfus-dead-philosopher-of-artificial-intelligence.html https://www.bbc.com/news/science-environment-39482345