Geçtiğimiz hafta medyada bir fotoğraf yer aldı ve kızılca kıyamet koptu.
Fotoğrafın sahibi, farklı görüşlerde insanlara karşı eşit mesafede durduğunu ve onların kendisini tanımaları için bunu bir fırsat olarak gördüğünü; dahası bu etkinliklerine benzer tarzda farklı kimlikleri de dahil etmek istediğini, tepkileri de önemsemediğini söylüyordu.
İnsanların kafası karıştı.
Kendisine medyada yer verilmiyordu; yani ne yapsındı?
Ardından bir anma etkinliğinde asıl söylenmemesi gerekenleri ardı ardına sıraladı: Onu eleştirenler akıllı olsunlardı; zaten ona "vız gelir tırıs" giderdi.
Ve insanlar eleştiriden vazgeçtiler; kendilerine döndüler ve kendilerini sorguladılar.
Bu satırlar yazıldığı sırada son ifade için bir özür geldi. Ama süreç devam ediyor.
Üzerinden kasırgalar kopan, içinde 9-10 kişinin yer aldığı bu fotoğraf, dışarıda bakıldığında bir fırtınadan kaçarak kendilerini bir otobüse atmış bir grup insanın yer aldığı bir film karesi gibi; bu haliyle zihinlerde yıllar öncesine ait bir filmi çağrıştırıyor.
Mutlaka izlemişsinizdir; gelin birlikte hatırlayalım o muhteşem filmi. Filmin adı Identity yani kimlik.
Nevada çölünde karanlık ve kasvetli bir gecede aniden bastıran bir fırtına nedeniyle birbirlerini daha önce hiç görmemiş on yabancı geceyi geçirmek üzere yol kenarında Larry tarafından yönetilen bir motele sığınırlar. Yol fırtına ve yağmur nedeniyle kapanmış ve dış dünya ile iletişim kesilmiştir.
Filmin başında psikiyatrist Malick'in tedavi ettiği seri katil Malcolm Rivers'ın duruşmaya götürüldüğünü görüyoruz; o da motele sığınanlar arasında. Gecenin ortasında sağanak yağmur fırtınası kasırgaya dönerken motelin müşterileri de artıyor.
Motele sığınanlar arasında George ve hasta eşi Alice ile üvey oğlu sessiz ergen Timmy var. Motel müdürü Larry gelenleri karşılıyor. Bu arada yol kenarında otomobili bozulan aktris Caroline Suzanne ve şoförü Ed motele gelenlerden; ardından bir hayat kadını olduğu anlaşılan Paris geliyor. Evliliklerinde sorunlar yaşayan yeni evliler Lou ve Ginny ve mahkuma refakat eden polis memuru Rhodes da motelde mahsur kalanlar arasında.
Zaten ıssız bir yerde bulunan motelin yakın çevresindeki işyerleri de fırtına nedeniyle kapalı, ulaşım ve iletişim de tümüyle kesilmiş, çalışmıyor.
Yolcular odalarına yerleşirken polis memuru Rhodes etrafı kolaçan ediyor. Bu kargaşadan yararlanan mahkum kaçıyor ve ardından motelde bir cinayet işleniyor. Herkes mahkuma odaklanırken onun da öldürülmüş olduğu anlaşılıyor.
Garip bir şekilde bunu başka cinayetler izliyor; her bir cinayetin ardından bazı ipucu niteliğinde işaretler bırakılıyor. Yolcular birbirlerinden şüphelenmeye başlıyorlar; Rhodes olayı anlayabilmek ve yolcuların kendilerini güvende hissetmelerini daha doğrusu güvende olmalarını sağlamak üzere korku içindeki yolcuları motelin lobisinde bir araya topluyor ve bir arada kalmalarını istiyor.
Hâlâ hayatta olanlar, katilin kim olabileceği ve orada olmalarının bir tesadüf olup olmadığı ve varsa aralarındaki olası bağı araştırmaya yoğunlaşıyorlar.
Ancak birbirlerini izlerken nerede oldukları, etraflarında nelerin olup bittiği ve geceyi nasıl atlatacakları konusunda ne bilgileri ne de bir fikirleri var.
Filmin sonunda öğreniyoruz ki lobide toplanan bu kişiler, öldürülenler de dahil, aynı temel kimliğe ait bağımsız kalmış kişilikler. Her bir kimlik temel karakterin bir yanını temsil ediyor ve içlerinden bazıları diğerlerini yok ederek temel karakteri kontrol altına almaya çalışıyor.
Çoklu kişilik bozukluğuna dikkat çeken yapım, gerçekten zekice kurgulanmış; senaryo tam anlamıyla kusursuz.
Senaristin son bölümü kotarmak için iki yıl uğraştığı belirtiliyor; oyuncular inanılmaz iyi: John Cusack, Ray Liotta, Amanda Peet.
Filmin sonunu söylemek doğru değil ama bir ipucu: Kötü kimliklerden biri galip geliyor.
Çoklu kişilik bozukluğu bir tür kişilik parçalanması; ciddi bir travma sonrası oluşmuş bir zihinsel bozukluk. Borderline hastalığı olarak da biliniyor. Bu hastalığa sahip olanlar anılarını, bilinçlerini, hafızalarını ve kimliklerini tek bir kişilikte toplayamıyorlar ve bunun sonunda yan kimlikler oluşuyor.
Bu rahatsızlığı olanların bir temel kimliği ve bu temel kimliğin yanısıra başka yan kimlikleri olduğu belirtilmekte. Temel kimlik daha çok pasif yapıda; diğer kimlikler daha agresif ve her birinin farklı bir hikâyesi ve farklı bir imajı var.
Ortaya çıkan kimliklerin sayısı iki de olabilir onlarcası da mümkün. Bu hastalığa sahip olan kişiler genellikle hastalığın farkında değiller. Her kişiliği kendi gerçek kişiliği gibi yaşamaktalar.
Son hafta tartışmalara konu Karadeniz gezisindeki fotoğraf, motel lobisinde bir araya toplanan ve birbiri ile mücadele eden farklı karakterlerin bir araya gelmesi gibi bir algı oluşturdu zihinlerde. Bu denli rahatsızlık vermesinin nedeni her bir profilin, bir biçimde başka birilerinin zihnine kazınmış travma izlerinin müsebbibi olması.
Bu durum toplumun içinde bulunduğu çoklu bölünmüşlüğü yansıtıyor. İlk rahatsız edici taraf bu.
İkincisi olayın ardından gelen söylemler. Onlar başlı başına travma ve açıklaması yok.
Evet, toplum olarak çoklu kişilik bölünmesi yaşıyoruz. Bunu uzun zamandır yaşıyoruz. Burada söz konusu olan farklı kimliklerin bir araya gelmesi değil; birbirini yok etme kültürü ile ayakta durmaya çalışan bölünmüş ve parçalanmış kimliklerin bir araya gelir gibi yapıp diğerlerini yok etmeye çalışmaları.
Vurgulamak gerekirse; "diversity" yani çok kültürlülük ile çoklu kişilik bölünmesi aynı şey değil.
Birincisi farklılıkları sindirmiş ve bütünleşmiş sağlıklı bir yapıyı; diğeri ise temel kimlikten savrulmuş parçalanmış hasta bir kişiliği, yani hastalıklı bir zihin yapısını işaret ediyor.
İlk izlenimler böyle, bakalım zaman daha neler gösterecek!
Kaynakça
https://www.imdb.com/title/tt0309698/
https://psychiatry.org/patients-families/dissociative-disorders/what-are-dissociative-disorders
https://www.nytimes.com/2021/03/22/well/mind/dissociative-identity-disorder-busy-inside.html
https://www.borderlinepersonalitytreatment.com/cbt-bpd-treatment.html