Dünya gezegeni bizim evimiz, varlık nedenimiz, kendimizi en güvende hissettiğimiz yer.
Gerçekten sandığımız kadar güvenli mi?
Depremler, yangınlar, seller, salgınlar; cennetimizde cehennemi yaşamak herhalde bu olmalı!
Geçen yıl Avustralya yangınında bu kıtaya özgü canlıların kanguruların, koala yavrularının can yakan görüntüleri zihinlerimize kazınmıştı.
Bu kez kendi ülkemizde benzer görüntülerle canımız yanıyor, doğayı paylaştıklarımızın bir çoğunu kaybettik.
Kendi gerçekliğimiz içinde, bir korku filminin içinde gibiyiz.
Bizler, Dünya üzerinde en gelişmiş ve en önemli tür olduğumuzu düşünürüz. Öyleyiz de; işte bu nedenle güven içinde değiliz!
Yerküremiz üzerinde çeşitli kereler kitlesel yok oluş yaşandığını biliyoruz. Bu olayların her birinde en baskın tür yok olurken yeryüzü jeolojik ve biyolojik değişime uğramıştı.
En son 65 milyon yıl önce, Everest büyüklüğünde bir asteroidin Dünya'ya çarpması sonrası gökyüzü küllerle kaplanmış, kıtalar alev almış ve bu olay dinazorların sonunu getirmişti. Dinazorlar o dönemin baskın türüydü ve ilk yok olanlar onlar oldu.
Bu devasa asteroidin yarattığı yıkım gücünün Hiroşima'ya atılan bombanın 10 milyar katı olduğu belirtiliyor.
Dinazorlar çağının sona ermesi, çarpışma sonrası iklimsel koşulların değişmesine bağlanıyor.
Tehdit bugün de iklim değişikliği ama bu kez baskın tür olarak insan tehdit altında.
Dahası tehdit yaratan bu kez insanın kendisi.
Küresel ısınma devam ediyor; yangınlar, depremler deseniz sıraya girmiş, ülkemizde hortumlar görmeye başladık; kaynaklar hoyratça tüketilirken kirlilik, kuraklık ve su kaynakları alarm veriyor.
Trump'ın bile sesi çıkmadığına göre küresel ısınma artık neredeyse herkesin uzlaştığı bir konu; termometrelerin 40'ın üstünü gösterdiği, yangınlarla boğuştuğumuz bu günlerde herkesin ortak gerçekliği.
Ve bu durum baskın tür insan tarafından doğru okunur ve gerekli önlemler alınırsa şansımız var; aksi takdirde türümüzün geleceği güvende olmayacak.
Riskler yerküre ile sınırlı değil; 65 milyon yıl önce dinazorların sonunu getiren iklim değişikliği, uzayın derinliklerinden gelen astroitlerin Dünya'ya çarpması sonucu oluşmuştu.
Peki günümüzde de asteroit tehdidi yok mu?
Bilim insanları, bunun yanıtını kozmozda arıyor. Bulgular gezegenimizde türlerin yok olup tekrar sahneye çıkışlarının 30 milyon yıllık döngülerle gerçekleştiği yönünde.
Peki neden türlerin yok oluşlerı 30 milyon yıllık döngülerle gerçekleşiyor?
Bilim insanlarına göre sorumlu "karanlık madde".
Ona "karanlık madde" deniyor; çünkü onu göremiyoruz, görüntüleyemiyoruz. Varlığını evrendeki madde dağılımından ve kütlesel çekim gücünden hareketle saptayabiliyoruz; galaksileri birbirine bağlıyor ve evreni şekillendiriyor.
Yapılan hesaplara göre bu gizemli madde, görünür yani evreni oluşturan normal maddenin beş katından daha fazla. Hatırlarsanız evrenin kabaca yüzde 5'i normal maddeden oluşuyor.
Peki, karanlık madde ile türlerin yok oluşu arasındaki bağı nasıl kuruyoruz?
Karanlık maddenin genel olarak galaksilerin içinde yoğunlaştığı biliniyor.
Örneğin, Samanyolu Galaksisi'ni, merkezinde devasa bir kara delik bulunan devasa bir disk olarak düşünün. Güneş, dev bir diski andıran bu yapının içinde küçük ölçekli bir yıldız.
Güneş sistemi dahil tüm yıldızlar ve diğer gök cisimleri galaksi merkezi etrafında dönmekteler. Güneş Sistemi galaktik turunu yaparken, karanlık madde içinden geçmekte ve bu sırada çok güçlü bir kütle çekim etkisi altında kalmakta. Bu çekimin etkisiyle daha önce etkisi dışında kalan gök cisimlerini kendine doğru çekiyor. Bu süreçte Dünya bir anlamda bir asteroit yağmuru altında kalıyor.
Tehdit yalnızca asteroitler değil; galaktik geçiş sırasında karanlık madde parçacıkları ile etkileşim sonucu Dünya'nın iç yapısında ısınma oluşuyor. Bu durum dev volkan patlamalarının oluşmasına neden olurken gökyüzü dumanlarla kaplanıyor ve beraberinde iklim değişikliği ve kitlesel ölümler gerçekleşiyor.
Ve süreç, genellikle yeryüzündeki baskın türün yok olması ile sonlanıyor.
Bu olaylarda 30 milyon yıllık galaktik bir döngü olduğunun fark edilmesi, yerküre üzerindeki türlerin yok oluşunun sistematik bir düzen içinde olmasını anlamak için son derece önemli.
Bilim insanları, Güneş Sistemi'nin son birkaç milyon yıldır Samanyolu Galaksi'sinin yoğun diski boyunca geçiş yapmakta olduğunu ve bu nedenle bir asteroid yağmurunun bizi bekliyor olabileceğini belirtiyorlar.
Oldukça korkutucu.
Ama işin doğası gereği, Güneş Sistemi'miz galaktik düzlemden geçmeye devam edecek.
Neyseki tüm bunlar henüz öngörü. Ama yanlışlanmadı.
Yalnızca afetler değil, son yüzyıl içinde başka neler yaşanmadı ki: İki dünya savaşı, soğuk savaş, bölgesel savaşlar ve görünürde bir de uzay savaşları var; insanın bir türlü doymak bilmeyen iştahını ya da egosunu yalnızca savaşlar mı doyurabiliyor?
İnsan için en büyük tehdit insanın kendisi olmuyor mu?
Depremler kontrolümüzde olmayabilir, ama kontrollü olmak bizim elimizde. Küresel ısınmaya dur demek ise tümüyle bizim elimizde.
Galaktik geçişlerde ise şansımıza güvenmekten başka yapacak bir şey yok!
Kaynakça