Yüksek teknoloji dediğimiz zaman aklımıza nükleer teknoloji, uzay ve uydu teknolojisi ile bilgi tabanlı teknolojiler geliyor.
Biliyoruz ki, günümüzde barışçıl amaçlarla bizlerin hizmetine sunulan bu yüksek nitelikli teknolojilerin büyük bölümü, içinde bulunduğumuz yüzyılı karakterize eden Dünya savaşları ve askeri projelerin ürünüdür.
Birinci Dünya Savaşı uçakları ve göklere hakim olan teknolojiyi yaratırken İkinci Dünya Savaşı'nda atom bombası patlatılmış ve yapay zekanın öncü adımlarının ilk tohumları atılmıştı.
Dünya savaşları bitti derken onu Soğuk Savaş izledi. Uydu teknolojisi ve nükleer başlıklı füzeleri de bu soğuk yıllara borçluyuz.
Bu teknolojilerin neredeyse tümü, askeri kaynaklı ve başarılı projelerin sonuçları olarak karşımızda. Acaba karanlıkta kalan veya başarısızlıkla sonuçlanan, belki de sonuçlarının bilinmesi istenilmediği için karanlığa gömülen başka projeler var mıdır?
Muhtemelen vardır; birçoğunu bilmiyoruz, bilinenlerin çoğu da komplo teorilerine bulaştıkları için inandırıcılıklarını yitirmiş durumda.
Philadelphia Deneyi bu alanda en ünlülerden biri. Her komplo teorisinde olduğu gibi bu hikâyede de gerçekle kurgu iç içe geçmiş: Görünmez ve ışınlanan gemiler, uzaylılar, hükümet komplosu, Tesla ve Albert Einstein; özetle Philadelphia Deneyi, bir komplo teorisi için gerekli veya gereksiz her detaya sahip.
Unutmayalım: İnsan aklı hikâyecidir. Karanlık hükümet programları, yanlış sonuç veren deneyler, gerçeğin üzerini kapatmaya çalışan ve çelişen ifadeler, doğruluğu tartışma yaratan her şey doğal olarak bir komplo teorisi için iyi bir malzemedir.
Philadelphia Deneyi de bu tür bir projenin uzantısında tuhaf bir deney olarak karşımızda.
Peki, neydi Philadelphia Deneyi?
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa'da hüküm süren ırkçı atmosfer yeni bir dünya savaşına doğru sürüklenildiğinin habercisidir. Bunun farkında olan ülkeler diğerlerine fark ettirmeden ufak ufak hazırlıklara başlarlar. Amerika Birleşik Devletleri bu alanda başı çeken ülke konumundadır.
1933 yılında Nikola Tesla, Washington'a davet edilir ve ondan devlet adına Gökkuşağı Projesi (Project Rainbow) olarak adlandırılan bir projeyi yönetmesi istenir.
Projenin amacını "çok güçlü bir elektromanyetik alan oluşturup bir gemi üzerine gelen ışığı (veya radar sinyallerini) kırarak, ya da bükerek optik görünmezlik sağlamak" şeklinde özetlenir. Bir başka görüşe göre de bu görünmezlik kılıfı altında bir transportasyon (ışınlanma) gerçekleştirmektir.
Özel tasarım jeneratörle oluşturulacak çok güçlü bir manyetik alan, önce hedef gemiyi saracak, sonra da ışınları veya radar dalgalarını bükerek geminin görünmez olması sağlanacaktır.
Tesla, bir grup bilim insanı ile proje üzerinde çalışmaya başlar. İddia odur ki, bilim insanları arasında Nazi Almanya'sından kaçıp ABD'ye gelen Albert Einstein da vardır.
Ekip yaklaşık uzun soluklu bir çalışma sonrasında deneme aşamasına gelir. İlk test, 1940 yılında, içinde insan olmayan bir gemide gerçekleşir. Gemi jeneratörler, RF vericiler, güç yükselticiler ve elektromanyetik alan oluşturmaya yarayacak araç gereç içeren cihazlarla donatılır. Deney sonrasında geminin insan görüşünden çıkarak kaybolduğu ve testin başarılı olduğu ilan edilir.
Projede insanlı deney aşamasına gelindiğinde Tesla deneyin insanlara zarar vereceğini ileri sürerek karşı durur ancak yetkililer deneyin insanlı olarak yapılmasında ısrarcıdırlar ve Tesla projeden ayrılır ve projeyi Dr. John von Neumann devralır.
Bundan sonrası aslında "USS Eldridge"in hikâyesidir.
İnsanlı deney için Amerikan donanmasına ait küçük bir destroyer olan "USS Eldridge" adlı bir gemi kullanılmasına karar verilir.
22 Temmuz 1943'te sabah saat 09.00 gibi elektromanyetik alan jeneratörleri çalıştırılır ve iddialara göre Eldridge'in etrafını yeşil bir duman kaplamaya başlar. Gemi güçlü bir elektromanyetik alanla kaplanmıştır; kısa bir süre sonra gemi dumanların gerisinde görünmez olur. 15 dakika sonra elektromanyetik alan üreten jeneratörler durdurulur; gemi hala görünmezdir ve yavaş yavaş ortaya çıkar.
Eldridge üzerinde ikinci deney 28 Ekim 1943'te gerçekleştirilir. Saatler 17:15’i gösterirken jeneratörler yeniden çalıştırılır. Ansızın gözleri kör edebilecek kadar güçlü mavi bir ışık patlaması meydana gelir ve gemi gözlerden tümüyle kaybolur. Eldridge, bir kaç saniye sonra, 600 kilometre ötede, Norfolk açıklarında görünür. Norfolk'ta bir kaç dakika boyunca görünür kaldıktan sonra tekrar görünmez olur ve saniyeler içinde Philadelphia Deniz Üssü açıklarında yeniden belirir.
İddia odur ki, deney beklenenden daha başarılı olmuştur. Manyetik kamuflajı gerçekleştirmeye çalışırken koca bir gemi, mürettebatı ile birlikte ışınlanmış ve sonra da geri getirilmiştir.
Eldridge deneyimini bir efsaneye dönüştüren kişi Morris K. Jessup adında UFO takıntısı olan amatör astronom.
Jessup, 1955 yılında Carlos Miguel Allende isimli birisinden bir mektup aldığını ve onunla yazışmalarında Philadelphia deneyi ile ilgili rahatsız edici iddialar olduğunu ileri sürer. Allende, deney sırasında limanda Eldridge yanında demirlemiş Furuseth muhribinde görevlidir. İddiasına göre, donanma, deneyde devasa bobinler kullanarak bir teleportasyon tekniğini denemektedir. Ancak deney iyi gitmez, gemi yaklaşık 600 kilometre ileri- geri taşınır ve mürettebattan bazıları bu anlık süreçte kaybolur. Donanma daha sonra bu tehlikeli tekniğin deneylerini sonlandırır ve hayatta kalan tüm denizcilerin ve olayın tanıklarının da hafızaları hipnoz yöntemi ile silinir.
Bu inanılmaz hikâyeye inananlar çıkar ve gazeteciler o dönemde Eldridge ve Furuseth'in denizcilerini aramaya başlarlar. Daha sonra, deney gününde Furuseth'in okyanusta başka bir konumda görevli olduğu anlaşılır. Bu durum bile Jessup'un destekçilerini ikna edemez. Gazeteciler, iddiaların doğru olduğuna yemin etmeye hazır başka tanıklar da bulurlar.
Bunların arasında en ünlüsü, o denizcilerden biri olduğunu iddia eden Alfred Bielek'tir. O da o kadar çok hikâye anlatır ki transportasyon yani ışınlanmadan tutun uzaylılara kadar her bilim kurgu figurü olaya dahil olur. Bielek, çok ünlenir hatta para karşılığında talk showlara çıkmaya başlar. hikâyeleri arasındaki tutarsızlıklar ortaya çıktığında ise durumu "uzay-zamanda üç atlayıştan sonra, hafızamın biraz karışık olması normal değil mi?" diye geçiştirecektir.
Olayın boyutlarının büyümesi üzerine Amerikan hükümeti ve deniz kuvvetleri bunların asılsız, hayal ürünü iddialar olduğunu, böyle bir deneyin ya da projenin söz konusu olmadığını açıklarlar. Eldridge, sözü edilen tarihlerde Philadelphia'da bile değildir; deneyin yapıldığı ileri sürülen zaman diliminde ise eğitim amaçlı olarak Bahamalar'da bulunmaktadır.
Buna rağmen Philadelphia deneyi, tarihin en büyük sırlarından biri olarak komplo teorileri içinde hatırı sayılır bir yer edinir. Bu yanıyla kitaplara ve filmlere konu olur.
Gökkuşağı projesinin gerçekte olmadığını, savaş gemilerini görünmez yapmak ve istenildiğinde ortaya çıkmasını sağlamak gibi bir amacın olmadığını iddia etmek zor. Unutmayalım, aynı yıllarda çok daha çılgın başka bir proje yürürlükteydi: "Manhattan Projesi", o da çok gizli yürütülüyordu. Başarılı oldu ve o projeyi bugün her ayrıntısına kadar biliyoruz. Gökkuşağı projesinin varlığı da bu anlamda akla yatkın geliyor.
Belki de gerçekten beklenmeyen veya yolunda gitmeyen bir şey oldu ve bu nedenle projenin varlığı ve deneyi gizli tutuluyordur!
Öte yandan ne demiştik: İnsan beyni hikâyecidir. Eğer uygun malzeme verirseniz size ne hikâyeler anlatır!
Ancak unutmayalım, beyin hikâyeci olsa da mutlaka ona bir malzeme sağlayan vardır!
Kaynakça
https://www.military.com/off-duty/2020/05/04/truth-behind-wwiis-creepy-philadelphia-experiment.html
Nafiye Güneç Kıyak kimdir? Nafiye Güneç Kıyak, Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi (İÜ) Fizik Bölümü ve yüksek lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Nükleer Enerji Enstitüsünde tamamladı. Çalışma hayatına Türkiye Atom Enerjisi Kurumu- Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi'nde araştırma reaktörü radyasyon güvenliği sorumlusu olarak başladı. Doktora sonrası Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu bursu ile Almanya-GSF (Gesselshaft für Strahlen und Umweltforshung-Munchen)'de "nükleer santraller çevre analizleri, radyasyon dozimetrisi, nükleer teknikler" alanlarında çalışmalarda bulundu. Yurda dönüşünün hemen ardından doçent ve daha sonrasında da profesör oldu. 1996 yılında kurulan Işık Üniversitesi'nin kuruluş çalışmalarına katıldı ve çeşitli kademelerde görev alarak kurucu fizik bölüm başkanlığı, Fen Bilimleri Enstitüsü müdürlüğü görevlerinde bulundu. "Lüminesans Araştırma ve Arkeometri Laboratuvarı"nı kurdu modern fizik konularında lisans ve yüksek lisans dersleri verdi. 2010- 2015 yılları arasında Işık Üniversitesi Rektörü olarak görev yaptı. Rektörlük süresini tamamlamasının sonrasında Feyziye Mektepleri Vakfı okulları CEO'su görevinde bulundu. Prof. Kıyak'ın uluslararası bilimsel dergilerde yayımlanmış çok sayıda bilimsel makalesi, yurtiçi ve yurt dışında sunulmuş 200 dolayında bilimsel çalışması bulunmaktadır. Ayrıca popüler bilim alanında üç kitabın yazarıdır: Aklın bilinmeyene yolculuğu: KOZMOS; Sırlar evrenine açılan kapı: KUANTUM ve Başlangıcın ötesi: ÇOKLU EVRENLER. 2019'dan bu yana T24 Haftalık’ta popüler bilim konularında yazılar yazmaktadır. Prof. Kıyak evli ve iki çocuk sahibidir. |