Son bir ay içinde, bu kadarı olmaz diyebileceğimiz her şey oldu!
Bir deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini bir yana koyalım ve kabul edelim ki ardı ardına gelen büyük ölçekli depremler ve hemen ardından yaşanan sel faciası bizlere çok yanlış giden anormal bir şeyler olduğunu gösteriyor.
İnsan elinin değdiği alanların insan tarafından istismarının sonuçlarını yaşadığımız konusunda hepimiz hemfikiriz.
Evler dere yatağına kurulmasaydı, müteahhitler malzemeden çalmasaydı, yöneticiler yanlış kararlara imza atmasaydı, vatandaşın birazcık farkındalığı olsaydı bu depremler olmayacak mıydı?
Elbette depremler ve aşırı yağışlar olacaktı, çünkü onlar bizim kontrolümüzde değil. Ama olmayacak olan insan kaybı ve ekonomik zarar.
Peki şimdi soralım; ardı ardına gelen, artçıları bile büyük depremler sınıfına giren bu denli büyük depremler bekleniyor muydu?
Peki ya sel?
Şanlıurfa Valisi, şehrin son yılların en yoğun yağışını aldığını belirterek, "Urfa'nın yıllık yağış ortalaması 450 kilogram, sadece iki gündeki toplam yağış miktarı neredeyse 150 kilogram." açıklamasında bulunuyor.
Birbirini tetikleyen depremler serisi ve ardından gelen sel felaketi aşırı fazla değil mi?
Resmin bütününe baktığımızda resmin arka fonunda iklim değişikliğini görmek bizi şaşırtmıyor.
Bu elbette yeni bir tartışma konusu değil. Bilim insanlarının on yıllardır benzer tartışmaları ve beraberinde ciddi uyarıları var.
Bilim insanları yanı sıra dünya genelinde sivil toplum örgütleri de farkındalık yaratmaya çalışıyorlar.
Artık anlayalım: Yerküre alarm veriyor!
Belli ki, yaşayarak öğreneceğiz.
"Küresel ısınma" ile "iklim değişikliği" iç içe iki kavram.
İklim değişikliği, genel anlamda farklı zaman ölçeklerinde meydana gelen doğal etkilerin bir kombinasyonu olarak değerlendiriliyor.
Bununla, hava sıcaklığındaki değişikliklere ek olarak yağış rejiminde, rüzgarlar ve diğer atmosferik olaylarda, okyanus akıntılarında ve Dünya ikliminin diğer ölçütlerinde olası değişiklikler kastedilmekte.
Bugün Dünya'nın karşı karşıyaya kaldığı kasırgalar, tayfunlar, fırtınalar, sıcak hava dalgaları, su baskınları ve sellerin küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin sonuçları olarak ortaya çıktığı gerçeği var.
Yerküre, benzer etkileri son buzul çağının sonunda yaşamıştı. Bu süreçte, büyük buz tabakaları erimiş, deniz seviyesi 120 metreye kadar yükselmiş ve bu büyük değişiklikler jeolojik kargaşayı da beraberinde tetiklemişti.
Bu süreçte kilometrelerce kalınlıkta buz tabakaları eriyip yok olurken, buzullar altındaki on binlerce yıldır birikmiş yük serbest kalarak yer sarsıntıları oluşmuş; İzlanda'da, bir kilometrelik buzun altında uzun süre gömülü olan volkanlar da, üzerlerindeki buz yükü eridiğinde yeniden aktif hale geçerek yaklaşık 12.000 yıl önce bir "yanardağ fırtınası" na yol açmıştı.
Günümüzde benzer şekilde, ısınmanın kutuplardaki buzulların erimesine yol açtığını, dolayısıyla deniz seviyelerini yükselttiği ve kıyı taşkınları riskini artırdığını biliyoruz.
Depremsellik ve onu tetikleyen süreçlerin küresel ısınma ile ilintisi karanlık. Taipei'de Yer Bilimleri Enstitüsü'nden Chi-Ching Liu ve meslektaşları, Tayvan'ı etkisi altına alan tayfunlar ile bölgede oluşan küçük ölçekli depremlerin zamanlaması arasında bir bağlantı olduğuna ilişkin kanıtlar sunuyorlar. Araştırmacılar, benzer şekilde, şiddetli sellere yol açan büyük miktardaki yağmurun da depremlerle bağlantılı olabileceğini öngörmekteler. Ancak bunlar oldukça iddialı öngörüler.
Tema vakfı 2015 raporu etki değerlendirme analizi genel sonuçları anketine katılan katılımcılar ülkemizde iklim değişikliğinin bölgesel düzeyde etkilerinin görüldüğü konusunda hemfikirler. İklim değişikliğinin bölgesel etki seviyesinin de yüksek olduğu görüşüne sahipler.
İklim değişikliğinin etkileri olarak mevsimlerin değişmesi, sıcaklıkların yükselmesi, tarımsal üretimde azalma, kuraklık, sel baskınlarının artması, orman yangınlarının artması, geçmişe oranla hortumların daha fazla görülmesi gibi etkiler sıralanıyor.
Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri özelinde de iklim değişikliği etkilerini mevsimsel hava sıcaklık ortalamalarının artması, bunun uzantısında yağış rejiminin değişmesi ve kar yağışlarının azalması olarak özetlemekteler. Yerelde iklim değişikliğinin kuraklığı tetiklediğini, bunun sonucunda su kaynaklarında azalma gözlendiğini belirtiyorlar.
Bugün karşı karşıya kaldığımız küresel ısınma ile özellikle son iki yüzyılın endüstriyel dönemine atıf yapılmaktadır. Şimdi insan eliyle hızlanan bu süreç, tehlikeli ve karmaşık jeolojik olayların beklenmedik etkileşimlerini de beraberinde getiriyor.
Bilim insanları ve ilgili kuruluşların hazırladığı raporlarda ileri sürülen etkilerin artık gözlemleniyor olunması, bir kez daha oturup düşünmemizi ve önlem almamızı gerekli kılıyor.
Aksi takdirde, iklim değişikliği etkisini artırdıkça, beklenmeyeni beklemeye hazırlıklı olmaktan başka çaremiz kalmayacak!
Kaynakça
https://cdn-tema.mncdn.com/Uploads/Cms/iklim-degisikliginin-yerel-etkiler-raporu.pdf
https://www.theguardian.com/world/2016/oct/16/climate-change-triggers-earthquakes-tsunamis-volcanoes
https://www.usgs.gov/faqs/how-can-climate-change-affect-natural-disasters
https://www.usgs.gov/faqs/does-increase-100-year-flood-estimate-originate-climate-or-land-use-change
https://www.nationalgeographic.org/activity/natural-disasters-and-climate-change/
Nafiye Güneç Kıyak kimdir? Nafiye Güneç Kıyak, Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi (İÜ) Fizik Bölümü ve yüksek lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Nükleer Enerji Enstitüsünde tamamladı. Çalışma hayatına Türkiye Atom Enerjisi Kurumu- Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi'nde araştırma reaktörü radyasyon güvenliği sorumlusu olarak başladı. Doktora sonrası Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu bursu ile Almanya-GSF (Gesellschaft für Strahlen- und Umweltforschung-München)'de "nükleer santraller çevre analizleri, radyasyon dozimetrisi, nükleer teknikler" alanlarında çalışmalarda bulundu. Yurda dönüşünün hemen ardından doçent ve daha sonrasında da profesör oldu. 1996 yılında kurulan Işık Üniversitesi'nin kuruluş çalışmalarına katıldı ve çeşitli kademelerde görev alarak kurucu fizik bölüm başkanlığı, Fen Bilimleri Enstitüsü müdürlüğü görevlerinde bulundu. "Lüminesans Araştırma ve Arkeometri Laboratuvarı"nı kurdu modern fizik konularında lisans ve yüksek lisans dersleri verdi. 2010- 2015 yılları arasında Işık Üniversitesi Rektörü olarak görev yaptı. Rektörlük süresini tamamlamasının sonrasında Feyziye Mektepleri Vakfı okulları CEO'su görevinde bulundu. Prof. Kıyak'ın uluslararası bilimsel dergilerde yayımlanmış çok sayıda bilimsel makalesi, yurtiçi ve yurt dışında sunulmuş 200 dolayında bilimsel çalışması bulunmaktadır. Ayrıca popüler bilim alanında üç kitabın yazarıdır: Aklın bilinmeyene yolculuğu: KOZMOS; Sırlar evrenine açılan kapı: KUANTUM ve Başlangıcın ötesi: ÇOKLU EVRENLER. 2019'dan bu yana T24 Haftalık’ta popüler bilim konularında yazılar yazmaktadır. Prof. Kıyak evli ve iki çocuk sahibidir. |