İnsanın neslini sürdürmesinin tek yolu genlerini uzaya taşımak, beraberinde başka türlerle birlikte. Yani kolonileşmek zorundayız. Kurgu gibi gelebilir, ama bu bir gün mutlaka yapılacak
Yerküre, insanın evrimleştiği evrende bizim tek evimiz, tek adresimiz.
Dünya 3,5 milyar yaşında ve her 30 milyon yılda bir yok oluşa sahne oldu. Bu yokoluşların nedeni bazan bir meteor çarpması bazan yoğun volkanik aktiviteler. Burada yokoluş ile türlerin tümüyle yok olması kastedilmiyor. Her yokoluş sonrası türler yeniden ve bazan da farklı formlarda yeniden dünyada sahne alıyor. Ancak bu olaylarda ilk olarak en gelişmiş türler ortadan kalkıyor, dinazorlarda olduğu gibi. Bugün en gelişmiş türün temsilcisi insan ve bu kez tehdit insan türüne yönelik.
Biliyoruz ki dünya ve yaşam tehdit altında. Şöyle ya da böyle bu tehditler geçmişte yaşandı ve yaşanacak.
Bugünkü bilgilerimize göre kesin olan, Güneş’imizin sönmesi ile birlikte bir gün dünyanın tümüyle yok olması. Teorik olarak önümüzde 5 Milyar yıl var görünse de bu süre çok çok daha kısa olacaktır.
Öncelikle yaşamı sürdürebilecek özelliklere sahip yeni gezegenler bulmamız gerek.
Bunun için bir uzay gemisine ihtiyaç var. “Nuh'un Gemisi” gibi dünyanın tüm türlerini alabilen büyük bir gemi olmalı.
Orion (uzay aracı) NASA'nın çok amaçlı uzay yolculukları için tasarlamakta olduğu bir kargo ve mürettebat aracı. Ancak böyle bir geminin dünyanın yerçekimi alanından kurtulması mümkün değil, dolayısıyla geminin dünyanın çekim alanından uzakta uzayda inşası gerekiyor. Bu amaçla NASA, SLS (Space Launch System) projesi ile dünya ile ay arasında konumlanmış bir uzay istasyonunda bu yönde çalışmalar başlatmış bulunuyor.
SLS, NASA tarafından tasarlanan, Saturn V'in itme gücüne sahip yeni nesil bir fırlatma aracı.
Asıl soru şu; kolonileşmek için nereye gidilecek?
Mars'a bile 1 yılda gidiliyor. Mars gezegeni kolonileşme için hedef değil, geleceğimizi güneş sistemi dışında aramalıyız.
Güneş sistemimize yakın yıldız sistemleri, bizim ilk durağımız olabilir. Komşu Alfa Centauri yıldız sistemi uygun bir aday. Güneş'ten ortalama uzaklığı 4,37 ışık yılı olan Alfa Centauri yıldız sistemi, birbirinin çevresinde dönen iki adet Güneş büyüklüğünde yıldız ve daha uzakta bir kırmızı cüce yıldızdan oluşuyor. Alfa Centauri yıldız sistemi'ne yolculuk geleneksel yakıtla binlerce yıl sürecek bir yolculuk. Gemi mürettabatı ve yolcular oraya varmadan yaşlanıp öleceklerdir.
Geleneksel yakıt kullanamayacağımızı biliyoruz. Karşımızda ciddi bir yakıt problemi var ve bu problemi çözmek gerekiyor.
Füzyon enerjisi çözüm olabilir mi?
Füzyon enerjisi, güneş içinde çekirdek-çekirdek kaynaşması sonucu ortaya çıkan bir nükleer enerji türü. Füzyon enerjisi, uzay gemimize ışık hızının yüzde 10'u gibi bir hızda hareket sağlayabilir ve bu yakıtla giden bir uzay aracı Alfa Centauri yıldız sistemine 40-42 yılda ulaşabilir.
Ama bazı problemler var. En önemlisi kozmik radyasyon, yıldızlardan salınan elektron, pozitron ve nötronlar. Dünya atmosferi bizi bu radyasyondan koruyor ancak uzayda insan korumasız. Bu kozmik radyasyon altında canlı organizmanın yapısı bozulur, kanser ve sonrası ölüm…
Daha büyük ve yıkıcı olan ise Gama patlamaları. Kozmik olaylar sonucu ortaya çıkan büyük gama patlamaları kozmik ışınlardan çok daha tehlikeli, insan öncülerin ani ölümleri bu yolculuğu olanaksız kılacaktır.
Bu ışınlardan korunmak için aynı dünyamızda olduğu gibi geminin etrafında bir koruma kalkanı oluşturmak gerekir. En iyi çözüm geminin kalın bir su tabakası içinde olması. Gama ışınlarından korunmak için kurşun iyi bir malzeme olsa da bu tür yolculuk için sorunlu bir madde. Kozmik ışınlar da göz önüne alındığında su kalkanı en iyi çözüm olarak görünmekte. Çünkü su içindeki Hidrojen atomları kozmik radyasyonu emer, yeterli kalınlık sağlanırsa gamalardan da korunmak mümkün gibi.
Öte yandan başka can alıcı sorunlar da var. İnsan, dünyanın yerçekimine göre evrimleşmiş. Yerçekimsiz ortamda kemiklerde kütle kaybı meydana geliyor ve kaslarda erime başlıyor. Egzersiz bu bozulmayı engellemiyor. Yerçekimsiz ortamda insan vücudunun 40 yıllık yolculuğa dayanması çok zor. Çözüm yapay bir yer çekim alanı oluşturmak. Dönme hareketi sağlanarak bir çekim kuvveti oluşturmak mümkün. Aynı santrifüj sistemlerde olduğu gibi.
Yukarıdaki tüm zorlukların aşıldığını varsayalım. Enerji problemi füzyon enerjisi ile çözülmüş olsun, yapay yerçekimi sağlansın ve yapay koruma kalkanı yapılmış olsun, yine de başka zorluklarla savaşmak gerekecektir.
40 yıl boyunca seyahat edecek öncü insanların psikolojileri ne olacak? Bu da çok büyük zorluk. Bunu aşmak için farklı görüşler var. Bunlardan birisi insanları yolculuğun büyük bölümünde uyutmak veya geçici koma durumu. Ameliyatlarda yapıldığı gibi suni koma. Bir diğer çözüm onları dondurarak uzaya göndermek. Dondurma ve yeniden canlandırma dünyada da ilgi çeken bir konu ve bu alanda çalışmalar mevcut.
Doğada bazı örnekler var. Bunlardan birisi Alaska ağaç kurbağası. Bu canlının kanında doğal bir antifiriz olan glukoz bulunuyor. Kendisi donsa bile hücrelerinde sıvı var ve bu nedenle çok düşük sıcaklıklarda donuyor ve sonra baharda buz eridiğinde tekrar canlanıyor. Ancak insanlar için kullanmak çok zor çünkü glukoz insan için ölümcül.
Bu sorunların aşıldığını varsayarsak üç yıldızı olan Alfa Centauri yıldız sisteminde hangi yıldız ve hangi gezegen kolonileşmek için daha uygundur sorusuna yanıt aramaya ancak sıra gelecek.
Centauri A bizim güneşimizden daha büyük ve parlak, Centauri B ise daha küçük ve daha az parlak. Ancak bu iki yıldız ortak bir merkez etrafında dönmekte ve bir turun 80 yılda tamamlandığı belirtiliyor. Birbirine yakın bu iki yıldızın bu yakınlıktan dolayı gezegen yörüngeleri stabil olmayabilir. Dolayısıyla bunların çevresindeki gezegenler de yaşam için çok uygun görünmüyor.
Ancak Proxima Centauri, Güneş'ten 4,24 ışık yılı uzaklıkta bir “kırmızı cüce” olup diğer ikisine göre daha uygun özelliklere sahip. Bu yıldızın etrafında dünyaya benzer uygun bir gezegen saptandı. Bu gezegen kalın bir atmosferi ve okyanusları olan bir yer ve canlı yaşamı için uygun kriterlere sahip.
Ancak orası da nihai adres değil, geçici ikametgâh. Galaksi içinde başka gezegenler bulmak gerekecek.
Bunun için uzak mesafelere ulaşmak için ışık hızına yakın hızlar gerekecek.
Özetle tüm bunlar bilim kurgu gibi görünse de bu uçsuz bucaksız evrende küçük bir yıdız sisteminin minik bir gezegenine hapsolmuş biz insanların geleceği insanlığın en büyük ve önemli sorunu.
Ve insan aklı, yukarıda sıralanan tüm güçlüklere karşın yine de geleceğin dünyasında bu sorunu çözebileceği yönünde ciddi ip uçlarına sahip bulunuyor.