17. İstanbul Bienali 17 Eylül'de başladı. Contemporary İstanbul'un konsept parti havasına nispeten bienal daha kapsayıcı ve sergi mekanları üzerinden güzel detayların ve çalışmaların görebileceği bir etkinlik. Fotoğraf çekmeye gitmiyorsanız tabii!
Fatih Kadınlar Pazarı'ndan geçip Zeyrek'e devam ederken sağ tarafınızda kalan 1540-1546 yılları arasında Barbaros Hayreddin Paşa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılan Tezgâhçılar veya Zeyrek Çinili Hamamı adlarıyla da anılan hamam on yılı aşkın devam eden sorunlu restorasyonu sebebiyle kapalıydı. Fatih'te yaşayan biri olarak Çinili Hamam'ın bienal mekanı olduğunu öğrenince büryan kokulu sokakların bienal havasıyla harmanlandığı Suriçi'ni göreyim dedim. Sarıgüzel Caddesi'nde berber Burhan Amca'nın üç kişinin zor sığdığı dükkanında traşa devam ederken anlattığı şeyler kafamda dönüyor:
"Ben çocukken çok giderdim, sahibi yaşlı bir amcaydı, oğlu da figüranlık yapıyordu Kemal Sunal filmlerinde. 1997'de bir film de çektiler burada, o adam da ünlü oldu sonra…."
Ferzan Özpetek'in Hamam filminden bahsediyor.
Çinili Hamam'ın tam karşısında sıralı sakatatçılar; vitrinde, temizleyip plastik karanfillerle süsledikleri "kelleler" enstelasyon çalışmasıyla bienale merhaba diyordu. Çinili Hamam'dan içeri girdiğimde restorasyon sonrası ortaya çıkan kalem işleri ve madalyon içinde yıllarca kapalı kalmış güzel bir duvar resmi gördüm görmesine ama tüm hamamı sarıp sarmalayan çinilere ne olmuş? Onu bilen yok! Çinilerin akıbetini konuşacak olsak nafile. Dünya lideri Erdoğan'ın dediği gibi: "Boşuna uğraşmayın. Atı alan Üsküdar'ı geçti, haberiniz yok."
Çinili Hamam da Kılıç Ali Paşa Hamamı ya da Cağaloğlu Hamamı gibi giriş ücreti döviz üzerinden alınan bir yere dönüşecek. Sen ben işi değil yani. Ama aklınızda olsun, Karagümrük Mihrimah Sultan Hamamı'nda da farklı bir deneyim yaşayabilirsiniz!
Çinili Hamam'da Taloi Havini'nin, TBA 21 Academy'nin siparişiyle üretilen "Çağrıya Cevap Ver" (2021) başlıklı yakın tarihli yapıtının yeni, mekana göre ölçeklendirilmiş bir tekrarı var. Taloi kardeşimizin çalışması hamamın göbektaşı dahil her yerine yerleştirilen hoparlörler ile bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor ama bazen olmuyor, geçmiyor. Bienal kapsamında mekanda görevli genç kız ile biraz sohbet ettik. Anladım Suriçi'ne yabancı. Kafası dağılsın, Fatih'i güzel hatırlasın diye bir Suriçi güzellemesi yaptım. "Kiralar kaça buralarda?" diye sormadı belki ama etkilendi... Boğaziçi'nde Siyaset Bilimi okuduğunu söylediğinde konu daha ilgi çekici olduğu için Boğaziçi direnişine bin selam olsun diyerek sohbet ettik. Ne konuştuğumuzu burada yazacağımı düşünmüyorsunuz herhalde!
Çinili Hamam'dan çıktım, Zeyrek'e doğru yürüdüm. Zembilli Ali Efendi'ye bir selam çaktım, üye olmayanın giremediği Tillo Derneği önünden Pantokrator Manastırı Kilisesi namıdiğer Zeyrek Camii'nin yanından geçip Çırçır'a doğru devam ederken Zeyrek Sahaf'ın camında şiir yazılı bir kağıt asılı olduğunu gördüm. Necati Ağabey ne asmış cama diye merak ettim ve öğrendim ki "İstanbul Bienali Şiir Hattı" programı kapsamında şiir posterlerine ev sahipliği yapan mekânlardan birisi olmuş Zeyrek Sahaf...
Konuş Konuş, çünkü iki dudağın serbest; Konuş, dilin hâlâ sana ait; Dik duran bu beden senin Konuş, hayatın hâlâ sana ait. Bak demirci ocağında Kıvılcımlar zıplıyor, çelik kızarmada, Asma kilitler ardına kadar açıyor çenelerini, Zincirlerin kucaklaşmaları yayılıyor! Elindeki kısa zaman yeterli Bedenin ve dilin ölmesine var daha; Konuş, hakikat henüz hayattayken Konuş, söylenmesi gerekeni. |
Şiir sevdalıları, "Şiir başka bir dile çevrilemez. Yazıldığı dile bile." diye ortalıkta geziyordu bir ara, nerede onlar?
Faiz Ahmad Faiz'le ilk tanışmamızda "Konuş, hakikat henüz hayattayken, konuş, söylenmesi gerekeni" diyordu. Bu, Faiz Ahmad Faiz komünist olmalı. Uzun yıllardır "sus, sesini çıkarma" şiirlerinin okunduğu Türkiye için iddialı bir şiir. Eve dönünce kim bu güzel insan, can dost diye merak edip araştırdığımda gördüm ki bienal kapsamında bugün hayatta olmayan geçmişten iki büyük şair, Urdu ve Pencap dilinde yazan Pakistan'ın büyük şairi Faiz Ahmad Faiz (1911–1984) ile Türkçenin büyük şairi Nâzım Hikmet (1902–1963) şiirleri ve yaşamlarıyla birlikte ele alınacakmış.
Faiz Ahmad Faiz de cezaevinde yıllarca yatmış, sürgün yılları yaşamış ama ülkesine dönmüş, zaman zaman önemli görevlere de getirilmiş ve doğduğu topraklarda son nefesini vermiş. Nazım Hikmet şiirleri çevirisi de yapan Faiz Ahmad Faiz, kendi ülkesinde ve döneminde Nazım'dan daha fazla değer görmüş. Bugün hayatta olsaydı, Nazım'ın yaşadıkları karşısında "Biz iyi gelmişiz bugünlere" derdi.