Krizle yatıp, krizle kalkıyoruz. Ama bunun teselli eden bir yönü de var: bize yazacak, size de merak ediyorsanız okuyacak malzeme çıkıyor. Aylardır dikkate izlediğimiz Avrupa borç krizi biraz gündemden düştü derken şimdi de ABD borçlanma sınırı krizi patladı. Düşündüm de herkes bu konuda konuşup, yazıyor ama aslında krizin nasıl ve neden başladığına yönelik net bir bilgi yok. Ben de bu boşluğu doldurmak için krizin ABC’sini yazmak istedim. Buyurun başlayalım… Borçlanma limiti ne demek? ABD Anayasası, devlet adına borçlanma yetkisini Senato’ya veriyor. ABD’nin kuruluşundan 1917’ye kadar bu yetkiyi kendi kullanan Senato, izleyen yıllarda ise kendi adına borçlanma sürecini yürütme görevini hükümete (ABD Hazinesine) devrediyor. Devir sürecinde de hükümete bir sınırlama getiriyor ve diyor ki: “benim belirleyeceğim sınırın üzerinde borçlanamazsın.” Borçlanma limiti neden sorun oldu? Senato tarafından son olarak 12 Şubat 2010 tarihinde hükümete yeni borçlanma sınırı getirildi. O tarihte belirlenen üst sınır 14 trilyon 294 milyar dolardı. ABD Hazinesi 2 Ağustos 2011’e kadar geçecek süreçte, azami bu noktaya kadar borçlanma yapabilecekti. Ancak, 16 Mayıs 2011’de borçlanma üst sınırına ulaşıldığı için, Hazine yeni tahvil ihracı yapamıyor. O tarihten bu yana Hazine tali araçlarla finansman sağlıyor. ABD Hazinesi Kasım 2012’deki seçimlere kadar borçlanma sınırının en az 2 trilyon dolar artırılması gerektiğini savunuyor. Sorun neden bu kadar büyüdü? Bunu sadece bir sebebe bağlamak mümkün olmasa da, “ibre Kasım 2010’da negatife dönmeye başladı” demek yanlış olmaz. Bu tarih, yasama organında güç dengesi değişiminin yaşandığı tarih. Kasım başında yapılan ara seçimlerde Obama’nın partisi olan Demokrat Parti, Temsilciler Meclisi’nde altmıştan fazla sandalyesini Cumhuriyetçilere kaptırarak meclisteki çoğunluğunu kaybetti. Böylece Obama verdiği değişim sözünü yerine getirmek için gereken gücünü de kaybetmiş oldu. Zira yasamanın bir ayağı olan Senato’da güç hala Demokratların elinde olsa da, gücün diğer yarısı muhalefetin eline geçmişti. Artık Obama, borçlanma limiti sorununun çözümünde mutlaka Muhafazakarla birlikte hareket etmek zorunda kalacaktı. Sorunun çözümü neden uzun sürüyor? Bundan sekiz ay önce, Obama Başkanlığında bir heyet, 10 yıl vadeli bir perspektifte harcamaları 3 trilyon dolar indirip, vergi gelirlerini 1 trilyon dolar artıracak bir plan açıkladı. Plan iki parti yönetimi tarafından tartışılmaya başladı. İlk kıvılcım hemen ertesinde çaktı. Temsilciler Meclisi 2011’de 61milyar dolarlık harcama kesintisi yapılmasına yönelik bir karar aldı. Bu, hükümetin elini bağlamaya yönelik bir adımdı. Hemen savunmaya geçildi ve Senato bu kararı birkaç hafta sonra bozdu. Bu aslında Demokratlar ve Muhafazakarlar arasındaki safların da belirginleşmesini sağladı: hükümetteki Demokratlar uzun vadeli bir plan üzerinde dururken, Muhafazalar kısa vadeli sert kısıntılar istiyordu. Demokratlar ve Muhafazakârlar neden anlaşamıyorlar? Açıkçası, muhafazakarlar ellerine geçen siyasi fırsatı kullanmak için büyük çaba sarfediyor. Küresel finansal krizin tohumları kendi iktidarlarında (Bush) atılmış olsa da, mevcut durumu demokratları bastırmak için kullanıyorlar. Demokratlar daha yumuşak bir geçiş sürecinde sorunu çözmek isterken, muhafazakarlar sert ve acil önlemler istiyor. En önemlisi, demokratlar vergi artışı isterken, muhafazakarlar bunu kesinlikle reddediyor. Şu ana kadar iki taraftan da kafaları karıştıracak kadar çok öneri geldi ama özetle tarafların isteklerini şu tabloda birleştirmek mümkün. Süreç bugüne kadar nasıl işledi? Mayıs ayı başında Temsilciler Meclisi sözcüsü John Boehner (muhafazakar), borçlanma sınırı ne kadar artırılacaksa, harcamalarda da o kadar kesinti yapılması gerektiğini açıkladı. Hemen ardından eğitim, istihdam ve sağlık alanlarında tasarruf önerileri getirildi. Ay sonunda Mecliste yapılan oylamada, borç limitinin artırılması önerisi reddedildi. Haziran ayında Hazine Bakanı Geithner, vergi oranlarında artış yapılmasının gerekebileceğini söyledi ama muhafazakarlar bu öneriyi reddetti ve Başkan Yarımcısı Joe Biden başkanlığında yürütülen müzakerelerden çekildiklerini açıkladılar. Sorun büyüdükçe, ABD dışından yorumlar gelmeye başladı. IMF sorunun bir an çözülmesi gerektiğini, aksi halde büyük bir ekonomik şok yaşanabileceğini bildirdi. O günlere kadar sürece pek dahil olmayan Obama, Haziran sonunda devreye girerek, yüksek gelir sahipleri üzerindeki vergi yükünün artırılması gerektiğini söyledi. Çoğunluğu bu grupta olan muhafazakarlar bu öneriyi de reddetti. Obama bununla yetinmedi ve Temmuz başında, muhafazakarların Temsilciler Meclisi’ndeki lideri, Boehner ile gizli bir görüşme gerçekleştirdi. Daha sonra detayları öğrenilen buluşmada Obama’nın, grubunun en baştaki önerisini yeniden gündeme getirdiği ortaya çıktı: 10 yıl içinde 4 trilyon dolarlık harcama kesintisi ve gelir artırıcı önlemler. Biden başkanlığında yapılan ve son verilen görüşmeler, Obama başkanlığına yeniden başladı. Ancak bundan da bir sonuç çıkmadı. Sonunda Moody’s dayanamadı ve 13 Temmuz’da ABD kredini görünümünü negatif izlemeye aldığını ve hemen ertesi gün S&P ise görüşmelerden bir sonuç alınamazsa yüzde 50 olasılıkla ABD’nin kredi notunu indireceğini açıkladı. 18 Temmuz’da ipler iyice gerildi. Muhafazakarlar, anayasada denk bütçeye yönelik bir düzenleme yapacak, hükümet harcamalarını kısacak bir önlem üzerinde çalıştıklarını açıkladıktan hemen sonra, Obama Senato’dan böyle bir karar gelmesi durumunda veto hakkını kullanacağını açıkladı. Ardından gelen ılımlı açıklamalardan sonra, Obama, Boehner ile yeniden buluştu ama uzlaşma çıkmadı. Neyse ki iki parti de ABD’nin temerrüde düşmesine izin vermeyeceklerini, çözüm üzerinde çalışmaya devam edeceklerini açıkladı. Son durum ne? Dün Credit-Suisse (banka) tarafından yapılan açıklamada, ABD’deki sorunun çözülmemesi durumunda hisse senetlerinin yaklaşık yüzde 30 gerileyeceğini ve ekonominin yüzde 5 daralacağının tahmin edildiği söylendi. Son durumda hala net bir resim olmadığı gibi, sorunun ne zaman çözüleceği de belli değil. Dün akşam saatlerinde Temsilciler Meclisi, muhafazakarların son planını oylamak üzere buluştu. Plan onaylansa bile, demokratların taleplerine cevap vermediği için Senato’dan geçmesi mümkün olmayabilir.