Son bir aydır farklı mecralarda defalarca konu edilen “Dünya Ekonomisinde 2013 Beklentileri” benzeri çalışmaların hemen hepsinde altı çizilen risk, Avrupa ve özellikle Euro Bölgesi ekonomisinin yaşadığı durgunluğun devamıydı.
Mümkündür; Dünyada yeni bir sorunun ortaya çıkma olasılığının en yüksek olduğu ekonomi Euro Bölgesi olabilir ancak, bu riski olduğundan fazla görmek de hata olur.
Gelin şimdi hem geçmiş yıllarla bir kıyaslama yaparak Avrupa’nın 2013’ü nasıl geçirebileceğine, hem de genel bir 2013 resmi içinde Avrupa’nın nasıl duracağına, yani Avrupa’nın 2013’üne ve 2013’ün Avrupa’sına bakalım.
2008 krizi başladığında, Avrupa’nın bu krizden en çok etkilenen ekonomilerden biri olacağını düşünenler sayıca azdı. 2009’un ilk yarısında da bu durum böyle devam etti. Ta ki, Yunanistan’da hükümet değişene kadar. Sonrasındaki yıllar ise, Avrupa’daki krizin mali bir krizden çıkarak sistem üzerinde soru işaretleri doğuran ekonomik bir krize dönüştüğünü gördük. Nihayetinde bu da yerini siyasi krizlere bıraktı.
Euro Bölgesi kriz döneminde belki dünyanın en çok daralan ekonomisi olmadı ama kesin olan şu ki; en yavaş toparlanan ekonomilerinden biri. 2008 yılı sonu GSYİH’sini 100 kabul edersek, Euro Bölgesi 2012 sonunda henüz 98.5 seviyesinde; yani kriz öncesinin gerisinde. Oysa, onunla ilk kıyaslanacak ekonomi olan ABD 2011 yılında 2008 büyüklüğüne ulaşmıştı, 2012’de 103.2’nin de üzerine çıkmış olabilir. 2012 sonu itibarıyla, dünya ekonomisinin 2008’dekinden yüzde 12, gelişmekte olan ülkelerin ise yüzde 23 daha büyük olduklarını söyleyebiliriz.
Euro Bölgesi’nin neden hala 2008’in gerisinde olduğunu bir kenara bırakalım. Ondan biraz daha ilgi çekici olduğu kesin olan bir şey varsa, o da Bölge’nin 2013’te de 100 seviyesini, yani 2008 büyüklüğünü aşamayacağı. 2014 ise hala meçhul. Yani nereden bakarsanız 5 yılda kriz öncesine dönebilen bir ekonomiden bahsediyoruz. Ama bir de diğer ekonomiler ile açılan fark eklenirse bunu 10-15 yıla çıkarmak mümkün.
Şimdi 2013’e daha yakından bakalım…
2013’te Euro Bölgesi ekonomisinin önünde üç temel belirsizlik var. Bunlardan birincisi ve en önemlisi, Mario Draghi’nin Avrupa Merkez Bankası’na biçtiği yeni rolün politikacılar ve piyasa oyuncuları tarafından ne ölçüde itibar göreceği.
Draghi, selefi Trichet’den oldukça farklı bir yönetim izliyor. Trichet, 2012 başında neye hizmet ettiği anlaşılamayan iki faiz artışı yapıp, görevi Draghi’ye bırakmıştı. Draghi önce faizleri indirdi, ardından da iddialı bir tahvil alım programı başlattı. Demeçleri ile de Bankayı eskisinden daha dikkatle izlenen bir kuruma dönüştürmeyi başardı. Şimdi piyasada gözler, bu hafta Perşembe günü 2013’ün ilk toplantısını yapacak olan Merkez Bankasında. Büyük olasılıkla bu toplantıda ve sonraki toplantıda tahvil alım programına olan bağlılığını ve inancını göstermek için Draghi, faiz indirimi yapmayacaktır. Birkaç ay içinde merkez ve çevre ülkeler arasındaki faiz farkının daralması ile bahar aylarından sonra bu defa başrole faiz indirimi geçebilir.
2013’te Avrupa ekonomisindeki ikinci belirsizlik İtalya’da yapılacak seçimler. Şubat ayında yapılacak seçimlerden Bersani (Demokrat Parti) liderliğinde bir koalisyon çıkabilir. Bersani’nin tasarruf tedbirleri ve bütçe disiplini konusunda da katı bir tutum izleyeceği beklentisi onu bir adım öne çıkarıyor. Monti ise kendisine verilen krediyi en hızlı tüketen ve popülaritesi eriyen bir Başbakan. Berlusconi’nin yeniden aday olması ve yüksek oy alması seçeneği ise piyasalar tarafından olumlu algılanmayacaktır. Bu nedenle, Şubat sonuna kadar Avrupa genelinde bir belirsizlik havası hakim olabilir.
Üçüncü belirsizlik, İspanya’nın borçlanma maliyetlerinin ne olacağı. Bunu belirleyecek, İspanya’dan çok Avrupa genelindeki hava olur. Avrupa Merkez Bankası’nın tahvil alım programının başarısının en çok İspanya’ya yarayacağını söylemek hiç zor değil.
Ayrıca, Euro Bölgesi’nin mevcut üyeleri ile devam edip etmeyeceği, AB’nin federalist ve konfederalistler arasında yeniden şekillendirme çalışmaları gibi tartışma konuları da var. Bir de bunun üzerine Avrupa Merkez Bankası tarafından Euro Bölgesi 2013 büyüme tahminlerinin (binde 3 daralma) aşağı çekilmesi, PMI imalat endeksinin Aralık ayında da negatif gelmesi (17 aydır negatif bölgede) gibi olumsuz gelişmeler de eklenebilir. Avrupa ekonomisi, son dört yıldır üzerine yapışan karamsarlık etiketinden kurtulamıyormuş gibi bir imaj veriyor, sizce de öyle değil mi?
Fakat ben, bireylerin ve kurumların Avrupa hakkında abartılı bir karamsarlık içinde olduklarını düşünüyorum. Haksız da değiller; Avrupalı liderlerin özgeçmişi bunu hak etmelerini sağlayacak onlarca tecrübe ile dolu. Bunu düzeltmek de onların görevi. Fakat haksızlık etmeyelim: Ne olursa olsun bugün önümüzde geçen yılkinden çok daha iyi, daha az riskli bir Euro Bölgesi var. Ne borsalarda sert satışlar, ne rekor kıran faiz farkları, ne birbirini suçlayan liderler, ne kurtarılmayı bekleyen bir ülke görüyoruz.
Elbette bunların geride kalmış olması, işlerin rayına girdiği anlamına gelmiyor. Ama bu yıl en kötüyü geride bırakmış bir Avrupa ekonomisine doğru gidiyoruz. Geçmiş veriler, Avrupa’da toparlanmanın hızlı olmadığını gösteriyor. Bu sefer de öyle olacak, toparlanma yıllar sürecek ve parçalı olacak. Bazı ülkeler hızla, bazıları yavaşla iyileşecek. Ama bir şey değişebilir.
2011 ve 2012’de dünya ekonomisini Avrupa’daki sorunlar yönlendirdi. 2013’te ben bu etkinin azalacağını, diğer ülkelerdeki gelişmelerin dünya ekonomisi üzerindeki etkisinin artacağını düşünüyorum.
Avrupa’daki iyileşme beklentisi sadece buna dayanmıyor. IMF verilerine göre 2013 yılında Euro Bölgesinde reel ithalatın yüzde 1.8 artması bekleniyor. Avrupa Merkez Bankasının Aralık başında reel ithalat tahminleri aşağıya doğru revize edilmiş olsa da, hala, ithalatın 2012’den fazla artacağı yönünde.
Avrupa’nın 2013’ü de, 2013’ün Avrupa’sı da son yıllardakinden daha iyi bir yıl geçireceğimize işaret ediyor.