Robert Nixon, ülkesinin Bretton Woods sisteminin omurgası olan altın standardını terk ettiğini açıklamıştı...
Bundan 39 yıl önce, 15 Ağustos 1971’de, ABD Başkanı Robert Nixon, ülkesinin Bretton Woods sisteminin omurgası olan altın standardını terk ettiğini açıklamıştı. Böylece II.Dünya Savaşı’ndan sonra birçok ülkenin katılımıyla kurulan sabit kur sistemi fiilen dağılmaya başladı. Yıllar boyunca dünyaya yayılan dolar, ABD’nin sistemin dışına çıkmasıyla birlikte hızla değer kaybetmeye, ellerinde devasa miktarlarda dolar bulunduran Avrupa ülkeleri bundan büyük zarar görmeye başladılar. İşte bu noktada dönemin Hazine Bakanı John Connally’nin ağzından o meşhur söz çıktı: “
Dolar bizim paramız ama, sizin probleminiz.”
Yukarıdaki grafik 1950-1990 yılları arasında ABD Doları /Alman Markı kurunu gösteriyor. 1970’e kadar neredeyse 4 civarında sabit giden kur, on yıl içinde 1.80’e kadar geriliyor. Yani dolar değer kaybediyor, mark değer kazanıyor.Euro/Dolar:11 Yılın HikayesiArtık mark, frank, liret yok. Bazı AB üyeleri 1999 yılında kaydi, Ocak 2002’den beri fiili olarak ortak para birimi kullanmaya başladılar. Bugün 16 AB üyesinin resmi parası euro. AB üyesi olmadığı halde Kosova, Karadağ, Andorra, Vatikan, San Marino ve Monako da euro kullanıyor. Ayrıca, çoğu Afrika’da olmak üzere 23 ülkenin para birimi euroya bağlanmış durumda.1999 başında kaydi işlemlere başlayan euro ile o günlerde 1.18 dolar alınabiliyordu. Yani euro, dolardan daha değerli bir para birimiydi. 22 ay içinde 0.82’ye kadar gerileyen euro/dolar paritesi 2002 başında, banknotlar tedavüle girdiğinde 0.90’ın altındaydı.Bu süreçte okyanusun diğer tarafında da işler yolunda gitmiyordu. Önce muhasebe skandalları, ardından internet şirketlerinin batmaya başlamaları ile büyüme ivmesini kaybeden Amerikan ekonomisi, 11 Eylül saldırıları ile bir darbe daha aldı. Bu süreçte ekonomiyi yeniden hızlandırmak için faizleri indirmeye başlayan ABD Merkez Bankası, doların gelecek on yıldaki seyrini belirleyen bir hamle yaptı.
2002’nin başından, 2004’ün sonuna dek dolar euroya karşı yüzde 50 değer kaybetti. Bir yıllık bir aradan sonra dolara karşı yükselişine devam eden euro, Temmuz 2008’de 1.60’a kadar çıktı. Bu süreçte ABD’de sub-prime mortgage krizi başlamış, zor duruma düşen bankaların kendi aralarındaki borçlanma piyasası durma noktasına gelmiş, yani yıllar boyunca oluk oluk akan likidite musluğu bir anda damla damla akmaya başlamıştı.Bu gerginlikle, 2008 Temmuz’un ortasında parite düşmeye başladı. Eylül’ün ortasında Lehman Brothers’ın iflası ile hızlanan düşüş ile parite dört ay içinde yüzde 23 değer kaybederek, 1.60’tan 1.23’e çekildi. 2009’un başında “en kötünün geride kaldığı” fikrinin yayılmaya başlaması ile birlikte, hisse fiyatlarında ve euro-dolar paritesinde sert yükselişler başladı. Ancak yılsonuna doğru artçı kriz işaretleri alır olduk. Dubai, Yunanistan fiilen krize girerken; İspanya, Portekiz, İrlanda’ya yönelik söylentiler ayyuka çıktı.Beş Farklı Dönem2002-2010 döneminde euro-dolar paritesinin hareketleri ve hisse piyasaları arasında değişik kalıplar görüyoruz.2001-2008 döneminde euro/dolar yükseliyor. Yani euro, dolara karşı değer kazanıyor. Parite 0.90’dan 1.60’a çıkıyor. Borsa endeksleri de bu süreçte benzer bir hareketle rekorlar kırarak yükseliyor. Bu
birinci dönem.
İkinci dönem, Eylül 2008’de Lehman Brothers’ın iflası ile başlayıp, 2009 Şubat’ına kadar sürüyor. Bu sürecin özelliği krizin en kötü günlerinin yaşandığı süreçte, borsa endeksleri düşerken doların değer kazanıyor olması. Euro/dolar birkaç ay içinde 1.60’tan 1.24’e geriliyor.
Üçüncü dönem, Mart 2009’da başlayıp Kasım 2009’da sona eriyor. Özelliği, birinci dönemde olduğu gibi dolar değer kaybederken, hisse fiyatlarının yükseliyor olması. Euro/dolar 1.24’ten 1.50’ye kadar çıkıyor.
Dördüncü dönem ise Kasım 2009’da başladı. Bu aşamanın özelliği dolar değer kazanırken, hisse fiyatlarının da yükselmesi. Ancak son haftalardaki hareketler bu dönemin de sona erdiği ve yeni bir döneme giriyor olduğumuza işaret ediyor. Bu nedenle, belki
beşinci dönem demek için henüz erken ama, son haftalarda euro değer kaybetmeye (dolar yükselmeye) devam ederken, hisse fiyatları düşüşte. Yani tıpkı Lehman’ın iflasını izleyen (2. dönem) günlerdeki gibi bir tablo içindeyiz.Devran DönüyorYazının başını hatırlayın: 1971’de ABD Hazine Bakanı John Connally, Avrupa ülkelerine: “
Dolar bizim paramız ama, sizin probleminiz” demişti. Fakat bugünlerde işler ters yönde gelişiyor. 39 yıl öncesinin tersine bugün değer kaybeden para birimi dolar değil euro; ve euronun düşüşü Avrupa’dan çok ABD’yi korkutuyor.Euronun gerilemesi Avrupa’yı korkutuyor çünkü düşüş başta euro kullanan ülkeler olmak üzere, birçok Avrupa ülkesinde paniğe neden oluyor, insanların kullandıkları paraya güvenlerini azaltıyor.Ancak, paranın değer kaybetmesi bir taraftan da ihracatçılar için rekabet avantajı sağlayacak.Eurodaki gerileme ABD’yi de korkutuyor çünkü, ABD bir taraftan Çin yuanın değerinin altında işlem görmesinden yakınırken, bir de euronun değer kaybetmesi kendi üreticilerine ikinci bir dezavantaj yaratacak. ABD’li üreticilerin ihracatları zorlaştırırken, ithalat cazip hale gelecek. Avrupa’dan buna benzer ifadeler duymasak da şimdi 39 yıl önce kendilerine söylenen şeyi ABD’ye söyleme imkanına sahipler:”
Euro bizim paramız ama, bizden çok sizin sorununuz”Dün euro/dolar paritesi 1.2150’nin hemen altına indi. Bu, küresel krizde görülenden de düşük bir fiyat. Parite en son Nisan 2006’da 1.21’lerde işlem görmüştü. Dün öğleden sonra Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) eurodaki düşüşün önüne geçmek için yeni yollar kullanacağı yönündeki söylentilerle gece saatlerinde 1.2390’a kadar sıçradı. Bu tür büyük fiyat hareketlerinin Türkiye’de olmasına alışığız. Ama dünyanın en çok işlem gören para çiftinde bu denli büyük değişimler olması, işin ne kadar ciddi olduğunun bir göstergesi.AMB’den ya da diğerlerinden nasıl bir hamle geleceği belirsiz olsa da; eurodaki gerilemenin bir süre daha devam etme olasılığı var. Büyük bankaların 2010 tahminleri 1.10-1.20 arasında değişiyor. Dün Almanya’nın açığa satışlara yasak getirmesi, ABD’nin SPK’sı olan SEC’in borsadaki büyük düşüşlerde işlemlerin dondurulması önerisi geleceğe yönelik olumsuz beklentilerin devam ettiğinin bir işareti gibi görünüyor.