3 Eylül 2008 günü 1 ABD Doları 1.2 TL idi. Geçen yıl tam olarak Eylül ayının ilk haftasında dolardaki değer kaybı (TL’de değerlenme) durmuş ve kur hızlıca yükselmeye başlamıştı. Ekim ayında başlayan sert yükseliş de kuru 1.75’e kadar taşımıştı. Birkaç aylık kararsız hareketten sonra Şubat 2009 sonunda yeniden yükselişe geçen dolar 1.82’ye kadar yükselmişti.
Kriz döneminde Dolar/TL kuru, kriz öncesi döneme göre yaklaşık yüzde 55 yükseldi. Mart 2009’dan beri ise, çok kısa süreli tepkileri göz ardı edersek, hem Türkiye, hem de diğer ülkelerden gelen iyi haberler ve yaz aylarında artan döviz arzı etkisiyle dolar sürekli geriledi.
Halk için krizin göstergesi Dolar / TL kurudur
Türk halkı için krizin en iyi göstergesi hep dolar/TL kuru olmuştur. Dolar yükseliyorsa işler kötüye gidiyordur.
Fakat “Halkımız bu göstergeyi iyi kullanmış mıdır” sorusuna “Evet” demek biraz zor. Emin olun büyük bir nüfus var ki; geçen sene yaşanan yükselişin son demlerinde, 1.75-1.80 aralığında daha da yükseleceği beklentisi ile dolar aldı. Aynı sorun 2001 krizinde ve ara dönemlerde yaşanan yükselişlerde de yaşandı. Bu, işin bir boyutu.
İşin diğer boyutu ise kurdaki değişimin reel ekonomiye etkisi.
2001 krizinden sonra altı yıl boyunca kurda sürekli bir gerileme yaşandı. Bu dönemde, birden çok faktörün etkisiyle, dış ticaretten milli gelire kadar birçok alanda iyileşme yaşandı. Ama iyileşme görülmeyen ya da sınırlı görülen alanlar da vardı ki; işsizlik bunların başındaydı.
Ekonomide birçok alanda iyileşme sağlanmasına rağmen, işsizlik oranının düşürülememesinin önemli nedenlerinden biri döviz kurlarıdır. 2001 sonrası dönemde, enflasyonu düşürmek için yüksek tutulan faiz oranları ve politik istikrar Türkiye’ye yabancı fonların girişini destekledi ve bu da dövizin ucuzlamasına neden oldu. Ucuzlayan döviz, Çin’de ucuza üretilen malları, TL bazında daha da ucuzlattı. Hal böyle olunca Türkiye’deki üreticiler mallarını burada üretmek yerine Çin ve benzerlerinden ithal etmeye başladı. En gelişmiş olduğumuz sektörlerdeki işletmeler bile üretimlerini kısıp ya da bitirip Çin’den mal almaya başladılar. Hazır giyimden metal eşyaya, inşaat malzemelerinden mermere kadar binlerce çeşit ürün dışarıdan gelmeye başladı.
Bu durum, hem bu malların üretiminde, hem nakliyesinde, hem de perakende satışında çalışan işçilerin emeklerine artık eskisi kadar gerek duyulmamasına neden oldu. Ayrıca Çin’den ucuza getirilen dandik mallar fiyat rekabetini öyle kızıştırdı ki; küçük esnaf kimi zaman zararına satış yapmak zorunda kaldı. Çoğu esnaf küresel krizden önce batmaya başlamıştı bile. Bu yüzden, büyüyen ekonomi bir taraftan yeni istihdam yaratırken, diğer taraftan düşük kur destekli ithalat istihdamı kemiriyordu.
En büyük fayda ithalatçılar, bankalar ve holdinglere
O zaman şu soru sorulmayı hak ediyor. Kurdaki gerilemenin (euro ve dolardaki düşüşün) kime ne faydası var?
Tabii ki; en büyük fayda ithalatçı şirketlere. Fayda sağlayan diğer bir taraf, yabancı para ile borçlanan şirketler ki; bunların başında bankalar ve büyük holdingler geliyor. Merkez Bankası'nı da unutmamak gerek. Çünkü düşük kur enflasyonun düşmesine destek sağlıyor.
Gelin görün ki; düşen kur aynı zamanda yurtdışından gelen portföy yatırımcılarının kârına kâr katarken, hem yerli üretimi baltalıyor, hem ihracatı engelliyor, hem ithalatı teşvik ediyor, hem de istihdam olanaklarını sınırlıyor.
Düşük kur Türkiye'ye zarar
Ben kurdaki gerilemenin Türkiye ekonomisi ve halkı için faydadan çok zarar getirdiğini düşünüyorum. Dolar ve Euro’nun yükselişi, artık, beklentileri ve moralleri bozan bir işaret olarak algılanmamalı. Kriz döneminde euro ve doların birbirlerine karşı nasıl dalgalandıklarını hatırlayın. Bu dalgalanmanın ya da daha fazlasının TL üzerinde gerçekleşmesi gayet doğal, çünkü TL daha az işlem gören bir para ve talepteki değişim fiyat üzerinde daha büyük etki yapıyor.