2. Dünya Savaşı’nda yerle bir olmuş bir ülke, harap olmuş sanayi ve dibe vurmuş bir ekonomi. Ardından yedi yıl süren ABD işgali ve 1952’de San Francisco Anlaşması ile yeniden bağımsızlığını kazanan Japonya, modern kapitalizm tarihinin en yüksek büyüme oranlarını yakaladı. 1950’lerde ortalama yüzde 10.6, 60’larda ortalama yüzde 14.4 büyüyen ekonomi hem Japonya Mucizesi gibi bir kavram doğurdu; hem de daha sonra Asya Kaplanları olarak anılacak bölgedeki diğer ülkelere bir örnek oldu.1980’lerin sonunda ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci ekonomisi unvanını kazandı. Giderek artan refah, 80’li yılların sonunda emlak piyasasında fiyatların şişmesine ve mucizenin o yıllardan sonra kayıp bir döneme dönüşmesine neden oldu. Yüksek büyüme oranları yerini, olduğu yerde sayan bir ekonomiye bıraktı. Düşürülen faizler sorunu çözmeye yetmedi ve 2000’li yıllarda büyüme ortalaması yüzde 1’in de altına düştü. Arkadan hızla gelen Çin 2010’da ikinci büyük ekonomi unvanını Japonya’dan aldı. Bununla birlikte Japonya hala dünyanın en müreffeh ülkelerinden biri. 2009’da yüzde 6.3 küçüldükten sonra geçen sene son yılların en yüksek büyüme oranını (yüzde 4.3) yakalayan ülke 769 milyar dolar ihracat, 692 milyar dolar ithalat yaptı. Ekonomideki gelişmelerin dünya açısından önemi de büyük ölçüde bu büyüklüklerden kaynaklanıyor. Dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi, en büyük dördüncü ihracatçı ve ithalatçısı olan Japonya’da talebin gerilemesi dünya ticaretini ve büyüme oranlarını aşağı çekiyor. Depremin olduğu günlerde petrol fiyatlarındaki gerilemenin nedeni de buydu. Zira Japonya dünyanın en büyük kömür, likit doğal gaz ve ikinci büyük petrol ithalatçısı. 11 Mart’ta yaşanan depremin Japonya ekonomisine getireceği yük henüz kesinleşmediyse de tahminler 200 milyar dolar civarında seyrediyor. Yıkılan bina ve yolların yeniden yapımı için sadece kamunun 70 milyardan dolardan fazla harcama yapması bekleniyor. Ancak asıl etkiler, birkaç ay sonra Japonya’da üretilip dünyaya satılan mallarda görülmeye başlayacak. Yüksek radyasyona maruz kalan ürünlere gelen talep azalacağı için ülke ihracatta zorlanacak. Bu yüzden Fukuşima reaktörlerindeki tehlike sadece bir çevre riski taşımıyor.