Eminim çoğunuz, yaşanan krizi önceden haber vererek kriz kâhini unvanını kazanan Nouriel Roubini’yi tanırsınız.
Eminim çoğunuz, yaşanan krizi önceden haber vererek kriz kâhini unvanını kazanan Nouriel Roubini’yi tanırsınız. Ancak, Roubini kadar detaylı olmasa da, bu krizi önceden haber veren ve ismini Roubini kadar sık duymadığınız bir kişi daha var. Kim mi? Hyman Minsky. 1996’da ölen Minsky’nin ekonomi dünyasına en önemli katkısı, finansal krizlerin oluşumuna yönelik teorisi. Bu teori, özetle, borç birikimi ve riskli yatırımların, krize nasıl neden olduğunu anlatır. Minsky, yatırımcıları (kendisi ‘ekonomik birimler’ diyor) üç gruba ayırır. Bunlar riskten kaçınanlar, spekülatif ve Ponzi tipi yatırımcılardır. Yatırımcılar hem bireyler, hem şirketler, hem de diğer örgütler olabilir. Riskten kaçınan yatırımcılar, yatırımlarının çok büyük kısmını özsermayeleri ile yaparlar, fazla borçlanmak istemezler. Gelecekteki kazançları ile aldıkları borcun anaparasını ve faizini rahatlıkla ödeyebilirler. Spekülatif yatırımcılar, normal şartlarda aldıkları borcun faizini ödeyebilirler. Fakat borcun anaparasını ödeyemedikleri için borçlarını yenileyerek faaliyetlerine devam ederler. Ponzi tipi yatırımcılar ise normal şartlarda faaliyet gelirleri ile ne borçlarının anaparasını ne de faizini ödeyebilirler. Bu nedenle yatırım yaptıkları ürünün fiyatının sürekli yükselmesini ve böylece borçlarını ödeyebilmeyi beklerler. Aslında bu üç yatırımcı tipi birbirinden tamamen bağımsız değildir. Piyasa şartları riskten kaçınan yatırımcıların zaman zaman spekülatif ve hatta Ponzi tipi yatırımcılara dönmesine neden olabilir. Krizi ortaya çıkaran da budur. Bakın çok kısa bir örnek… Kendi yağıyla kavrulan fakat aynı zamanda işlerini büyütmek isteyen bir işletme sahibi düşünün. Bu adamın 90 TL özsermayesi, 10 TL de borcu var diyelim. Ekonomi büyümeye başladıkça, girişimcinin de sattığı mala olan talep artmaya başlıyor ve hatta satışları kendi beklentilerini bile aşıyor. O da bu durumun devam edeceğini düşünerek, özsermayesini 100 TL’ye, borçlarını da 150 TL’ye yükseltiyor. İşleri sonraki yıl da artan girişimci, daha fazla risk alarak sonraki yıl borçlarını çok daha yüksek düzeylere çıkarıyor. Bunu neden yapıyor derseniz, cevabı basit. Çünkü, talepte sürekli bir artış var (hem fiyatlar yükseliyor hem de satış miktarı artıyor), bankalar kredi vermek için müşteri peşinde koşuyor, kredi faizleri de yüksek değil. Gün geliyor, girişimcinin borçları o kadar yükseliyor ki; satış gelirlerindeki küçük bir azalma, borçlarını çevirememesine; bu da sonucunda bankaların kredi musluklarını kısmasına neden oluyor. Bu sıkıntı ekonominin geneline yayılırsa finansal krize neden olur. Kredi bulamayanlar varlıklarını satmaya başlar; bu da varlık fiyatlarının çökmesine neden olur. Bu örneği konut sektörü kredileri ve emtiaya yayarsanız, izler sizi bugün yaşadığımız krizin başlangıç aşamasına kadar getirir. Minsky’yi bizim için daha da önemli yapan budur. 2000’lerin başında ABD’de faiz oranları %1’e kadar düşürüldü. Krediler artmaya başladı. Öyle ki, normal şartlarda borçlarını ödeme riski çok yüksek olanlara bile krediler verildi. Bu süreçte piyasadaki denetim ve gözetim kuralları esnekleştirildi. Konut kredilerinde patlama, konut fiyatlarında da anormal artışlar oldu. Asıl işi konut kredisi vermek olmayan bankalar bile bu işe girmeye başladılar. Aynı bankalar ve bunlara bağlı hedge fonlar, konut sektöründen sonra, emtiaya yöneldiler. Borçlandıkları paralar ile yüksek miktarlarda ve fiyatları yükselmiş varlıklar (petrol, altın, vb.) almaya başladılar. Bunların fiyatlarını daha da şişirdiler. Faizler yeniden yükselip konut kredilerini ödeyemeyenlerin sayısı arttıkça, sektör krize girdi, satışlar kesildi, fiyatlar düşmeye başladı. Acil nakit ihtiyacı olan banka ve hedge fonlar emtiada satışa geçince, aşırı şişmiş fiyatlar aniden ve sert şekilde düşmeye başladı. Bankalar battı, şirketler kapandı, işsizlik arttı…Üç yıl önce kıracak zirve rekoru arayan piyasalar, bugün dip arıyorlar. Derler ki: “piyasaları korku ve açgözlülük yönlendirir”. Korku, kötü gerçekleri olduklarından daha kötü, açgözlülük ise iyi gerçekleri olduklarından daha da iyi görmeye neden olur. İkisi de optimal durum olmadığı için sağlıklı değildir. Bugünlerde piyasaların korku tarafından yönlendirildiğine şüphe yok ama sanırım açgözlü olmayı özledik.