Muhtemelen Yunanistan ekonomisi hakkında en çok yazanlardan biriyim. Ülkede yükselen risklerin büyük sorunlara neden olabileceğini ve bunun başka ülkelere de sıçrayabileceğini ilk kez 8 Aralık 2009’da burada yazmışım. Yine bir Kurban Bayramı sonrasıydı. Artık bu sürecin sonuna geldik diyebiliriz. Geçen hafta Yunanistan ile AB arasındaki gerilimin zirveye ulaştığı günler yaşadık. Papandreu üzerindeki istifa baskısı, referandum üzerindeki gitgeller, Sarkozy ve Merkel’in Papandreu’yu ve onun nezdinde Yunanistan’ı tehditleri ve nihayet Pazar gecesi alınan kararla Yunanistan’ı erken seçime götürecek ama ondan önce kurtarma yardımının iç onay sürecini tamamlayacak işbirliği hükümetinin kurulması kararının alınması… Gelin şimdi bu noktaya nasıl gelindiğini kısa hatırlayalım…2000’ler: Euro 1999’da kaydi para olarak 2002’de ise fiilen yürürlüğe girdi. AB üyeleri içinde parasal birliğe katılmak isteyenler Maastricht Kriterlerini tutturabilirlerse Euro kullanabilecekti. Bazıları istemediler. Yunanistan, Malta ve Portekiz bütçe açığı, Yunanistan, İtalya ve Avusturya kamu borcu kriterini yerine getirmediği halde Euro Bölgesi’ne dahil edildiler. Bir süre sonra Türkiye için sıklıkla duyacağımız hazmetme kapasitesi olgusu, bu ülkelerin Euro Bölgesine girişi sürecinde olumlu anlamda kullanıldı. Yani bu sorunlar hazmedilebilir, birkaç yıl içinde sorunlar çözülebilirdi. 2009: Dünya ekonomisi küresel krizin toz dumanından sıyrılmaya çalışırken, bir anda Dubai’de borç krizi patladı. (Hatırlamak isterseniz şu yazıyı okuyabilirsiniz: Dubai Dünyayı Salladı ) Dubai gibi küçük bir ekonominin piyasalarda yarattığı sarsıntı, birden büyük resmin farkedilmesini sağladı. Borcu çok yüksek olan ülkeler vardı. Bunlar Yunanistan, İrlanda, Portekiz, İtalya ve İspanya’ydı. Yunanistan ekonomisi küresel krizden deniz taşımacılık ve turizm gelirlerindeki azalma nedeniyle ciddi oranda etkilendi. Bütçe gelirleri azaldı. Yavaşlayan ekonomiyi canlandırmak için her ülkede olduğu gibi kamu harcamaları artırıldı. Ancak hükümet krizden büyük bir yara aldı. İlk not indirimleri gelmeye başladı.( Hatırlamak isterseniz şu yazıyı okuyabilirsiniz: Çevremizde Riskler Yükseliyor) 4 Ekim’de yapılan genel seçimde Yorgo Papandreu oyların yüzde 43.9’unu alarak Yunanistan’ın yeni Başbakanı seçildi. Hep eleştirdiği önceki hükümetin yüzyüze olduğu ve gizlediği ekonomik sorunların bu kadar büyük olduğunu muhtemelen bilmiyordu. Gelir gelmez 3 milyar euroluk canlandırma tedbiri aldı. Maaşlara zam yapıldı. 2010 Ocak: Yunanistan için bombanın pimi çekildi. Ülkenin ulusal ekonomik göstergelerinde yolsuzluk yapıldığı iddiaları dillenmeye başladı. Bunlar dedikodu değil gerçekti. Bir süre sonra bütçe açığının gösterilenin 3 katından daha büyük olduğu ortaya çıktı. Bu süreçte Yunanistan’ın meşhur Amerikan bankalarına durumunu iyi göstermek için yüzlerce milyon dolar ödeme yaptığı da ortaya çıktı. Ardından Yunan hükümeti bir istikrar programı açıkladı ama bu program piyasaları tatmin etmedi. (Hatırlamak isterseniz şu yazıyı okuyabilirsiniz: Yunan Ekonomisi: Bilmeniz Gereken Her Şey ) 2010 Şubat: AB yetkililerinden istikrarsız açıklamalar gelmeye başladı. Bazıları açıktan Yunanistan’ı eleştiriyor, bazıları tehdit ediyor, bazıları Euro Bölgesi’nden çıkmasını, bazıları ise çözümü sadece Euro Bölgesi içinde aramasını istiyordu. Size o günlerden kalan iki açıklama. Birincisi Lüksemburg Başbakanı ve Euro Bölgesi Başkanı Jean-Claude Juncker’den: “Yunanistan IMF kredisi kullanamaz. ABD’nin California eyaletinde de benzer sorunları var. ABD IMF’den kredi istemezken, biz neden Yunanistan için IMF’ye gidelim!...Yunanistan’a bir ay süre veriyoruz. Bu süre içinde Yunan tarafından ikna edici yeni önlemler gelmezse, Avrupa Birliği ipleri tamamen kendi eline alacak”. İkincisi şimdi IMF Başkanı o günlerin Fransa Maliye Bakanı Christine Lagarde’dan: “Yunanistan’a açık çek veremeyiz; yükün altına girmeliler.” 2010 Mart: O günlerde Yunanistan’da kanlı gösteriler yapılmaya başladı ama hükümet uluslar arası bir kurtarma yardımından yana değildi. Mart ayında bir tedbir paketi daha açıklandıysa da hava da kaldı. Alman parlamenterlerin Yunanistan’a birkaç ada satmasını önermesi ve Alman Bild gazetesinin doğrudan Papandreu’ya yazdığı mektup birkaç gün boyunca ana gündem maddesi olarak kaldı. (Şu yazıya göz atabilirsiniz: Bir Kez Daha Yunan Krizi ) 2010 Mayıs: 2 Mayıs günü tarihin en büyük uluslar arası kurtarma yardımı Yunanistan için açıklandı. 110 milyar euroluk bu pakete IMF 30 milyar Euro katkı sağlayacaktı. (Pandora’nın Kutusu ) Tarihi yardım uzunca bir süre kan isteyen piyasaların iştahını bir süre doyurdu ama tansiyon bir süre sonra yeniden yükselmeye başladı. Yunanistan’da zayıflayan alevler kısa bir süre sonra İrlanda ve Portekiz’de canlanmaya başladı. İzleyen aylar gelgitlerle geçti. Her ay bir ülkenin adı öne çıktı. Bir süre sonra İspanya ve İtalya’da potaya girdi. Hemen herkes, hatta Yunan halkı bile en kötünün geride kaldığına inanmak istiyordu ama filmin en heyecanlı yerine henüz gelinmemişti. 2010 Kasım: Yunanistan’da yerel seçimler yapıldı ve Papandreu’nun partisi PASOK, bazılarına ilginç gelebilecek bir sürpriz yaparak seçimden başarı ile çıktı. Aynı günlerde AB içindeki ikinci yardım İrlanda’ya verildi. ( İrlanda’da Günbatımı ) 2011 Mayıs: Verilen yardımın üzerinden bir yıl geçti ama piyasalar Yunanistan’ı cezalandırmaya devam ediyor. Varan 3… Portekiz’e 78 milyar euro yardım verildi. Yunanistan’a verilen yardımın işleri rayına sokmak için yeterli olmadığı ve hükümetin yeni tedbirler alması gerektiği söylenmeye başladı. Bir yıl önce verilen 110 milyar euro kredinin dilimlerinin serbest bırakılması için Yunan hükümetinden yeni tedbirler alması istendi. 2011 Temmuz: Yunanistan’a ikinci yardım paketi üzerinde anlaşmaya varıldı. Bu kredinin büyüklüğü 109 milyar euro olacaktı. Yunanistan’ın ateşi biraz düşünce İtalya gündeme geldi (Hatırlamak için şu yazıya bakabilirsiniz: Arrivederci İtalya ) 2011 Ağustos: Ayın ilk günlerinden itibaren özellikle İtalya ve kısmen İspanya ekonomilerinin ciddi bir risk altında olduklarına yönelik algılar güçlenmeye başladı. Yunanistan ise iflah olmaz bir kriz müptelasına dönüşmüştü. Borsa endeksleri başta Avrupa olmak üzere bütün dünya da hızla düştü. Bu etki yaklaşık iki ay sürdü. İtalya ve İspanya hükümetleri bütçe harcamalarına yönelik tedbirler aldılar. Bu süreçte Avrupa Merkez Bankası da İtalyan ve İspanyol devlet tahvilleri almaya başladı. Yine de İtalya’nın kredi notu A’ya indirildi. 2011 Ekim: Avrupa krizine ABD’den müdahale geldi. Hazine Bakanı Getihner AB’ye biraz daha aceleci ve kararlı davranması gerektiği uyarısı yaptı ama bu uyarı AB yetkililerinden sert tepki gördü. Aynı günlerde ilk kez ciddi olarak Yunanistan’ın borçlarının bir kısmının silinebileceğine yönelik fikirler gelmeye başladı. Krize diğer ülkelerle istişare yapmadan en büyük iki ekonomi olarak çözüm getirmeye çalışan Merkel ve Sarkozy ikilisi, yeni bir çözüm üzerinde çalıştıklarını ve bunun için üç hafta detaylar üzerinde çalışacaklarını, Ekim sonu ya da Kasım başında yeni planın açıklanacağını söylediler. 26 Ekim’de yeni kurtarma paketi açıklandı. (Bu tarihe bir hafta sonra Papandreu’nun Yunan meclisinde yaptığı ve birçok TV kanalında canlı yayınlanan konuşmasına defalarca atıfta bulunulacaktı.) Yunanistan’ın borçlarının yarısının silinmesini öngören paket piyasalarda oldukça iyimser günler yaşanmasını sağladı. 2011 Kasım: Bütün olumlu gelişmelere rağmen, Papandreu’ya istifa baskıları artmaya devam ediyordu. Papandreu da bunun üzerine politik bir hamle girişiminde bulundu ve kurtarma paketini Yunan halkına sunacağını ve halkın kabul etmesi durumunda yardımın mecliste onaylanacağını söyledi. Kasımın ilk günlerinde yaşanan bu gelişme ilk başta fazla gürültü koparmadı ama sessiz atın çiftesi pek olacak, Cannes’da yapılan G-20 Zirvesi’nde AB liderlerinde Yunanistan’a hiç olmadığı kadar ciddi ve alışılmadık tarzda açık bir şekilde tehditler gitmeye başlayacaktı. Sarkozy ve Merkel 26 Ekim’deki paletin onaylanmaması durumunda Yunanistan’ın tek bir cent bile yardım alamayacağını söylediler. AB Komisyonu ise, Euro Bölgesi’nden çıkma karar alması durumunda, Yunanistan’ın AB’den de ayrılması gerekeceğini açıkladı. Papandreu beklemediği kadar sert tepki almıştı. Ya yolunda devam edecek ya da geri adım atacaktı. Geri adım atmayı seçti ve 3 Kasım akşamı mecliste bir konuşma yaparak referandum konusundaki duruşunu yumuşattı. Bir gün sonra Maliye Bakanı Venizelos referandumdan vazgeçildiğini söyledi. Kurban bayramının ilk günlerinde Yunanistan’da ibre erken seçime döndü. Referandum kozunu kaybeden Papandreu artık hükümet başkanı olmak istemiyor, ülkesine yıllar boyunca azap çektirecek kararların sorumluluğunu tek başına üstlenmek istemiyordu. Muhalefet ile görüşmelere başlandı. Birkaç gün inişli çıkışlı devam eden müzakerelerden sonra, 8 Kasım akşamı bütün bakanlar istifa etti. Dün gece saatlerinde Yunanistan'in yeni basbakani konusu tam bir muammaya dönüştü. Ulkeyi secime goturecek geçici Basbakanin daha önceki hükümetlerde birkac kez bakanlık yapan Petsalnikos olması konusunda Papandreu ve anamuhalefet arasında uzlaşma saglanmisti ama dun aksam Cumhurbaşkanlığında diğer partilerin de katılımıyla yapılan toplantıdan asiri sağcı Halk partisi liderinin hisimla çıktığı ve Petsalnikos'un başbakanlığını kabul etmediği haberi geldi. Bu sabah liderler bir kez daha toplanacaklar. Bu süreçte Merkel’in baskısıyla İtalya hükümeti, IMF’yi yeni politika tedbirlerini izlemesi için davet etti. Artık İtalya IMF gözetimine girmişti. Ancak Berlusconi parasal yardım istemediklerini söyledi. AB ile görüşülen kararların parlamentoda yasalaşmasının ardından istifa edeceğini açıkladı. Açıklamanın ardından beklendiği gibi piyasalar yükselişe geçti. Çünkü başta İtalya sonra da piyasanın bir kısmı İtalya’da işlerin düzelebilmesi için önce Berlusconi’nin gitmesi gerektiğine inanıyordu. Ancak dün İtalya borsası yüzde 4’e yakın gerilerken, Avrupa borsaları da yüzde 2 civarında düştü. Faizler sürdürülemez seviye olan yüzde 7’nin üzerine çıktı. Daha önce yardım alan Yunanistan, İrlanda ve Portekiz faiz oranları yüzde 7’ye geldiğinde yardım almak zorunda kalmışlardı. Diğer yandan nadir zamanlarda görülen şekilde İtalya’nın 2 ve 5 yıllık tahvillerinin faizleri 10 yıllık tahvillerinin faizlerinin üzerine çıktı. Bugün: Avrupa krizinin ilk kurbanı olan Yunanistan’da ilk alarm zilleri 2009 Kurban Bayramı’nda gelmişti. Bugün üzerinden iki yıl geçti. Kurban olan ülkelerde hiçbir şey iki yıl öncesinden daha iyi durumda değil. Başta çevre ülkelerle sınırlı olacağı söylenen kriz, artık merkezdeki ülkeleri de hedef seçmeye başladı. İtalya’dan sonra Belçika ve Fransa (daha da ileri giderse Avusturya) risk potasındaki ülkeler. Acaba, kendi rekabet güçlerini artırmak için el altından destekledikleri/göz yumdukları kriz, yakında kontrolden çıkıp Avrupa’nın güçlü ekonomileri için de tehdit olmaya başlayacak mı?