İki günden beri uluslararası piyasalarda yeni bir kur müdahalesi anlaşması söylentileri dolaşıyor.
İki günden beri uluslararası piyasalarda yeni bir kur müdahalesi anlaşması söylentileri dolaşıyor. Söylentiye göre, yapılacak anlaşma ile Çin, yuanın değer kazanmasına izin verecek ve böylece yapay kur avantajı ile kazanç sağlamayı bırakacak. Bildiğiniz gibi Çin, para birimi yuanı ABD dolarına sabitlemiş, böylece verdiği cari fazla nedeniyle değer kazanması gereken parasını dizginleyerek kurdan kaynaklanan dış ticaret avantajını uzun yıllar devam ettirebilmişti. Böylece bugüne kadar batı ülkeleri cari açık, Çin başta olmak üzere doğu ülkeleri ise cari fazla verdiler. Batı borçlandıkça, doğunun elinde sermaye birikti. Her ne kadar Çin, kendi büyümesinin dünyanın iyiliğine olduğunu söylese de, durum bunun tam tersi. Ortada bir gerçek var: Bir tarafın sürekli avantajlı olduğu ilişki de, zayıf tarafın normal koşullarda kazanma olasılığı neredeyse imkansız. Türkiye için de aynı şey söz konusu. İşte bu nedenle ABD, Brezilya, AB, Kanada, ya da daha doğrusu Çin dışındaki büyük ekonomiler, yuanın değerlenmesi konusunda baskılarını artırdılar. Doğal olarak bu amaca ulaşma konusunda potansiyeli en yüksek ülke ABD. Temmuz ayında kurda serbestleşme işaretleri vermesine rağmen bunu neredeyse hiç uygulamayan Çin’in nihayet son bir ayda yuanın değerlenmesine izin vermesinin temelinde yatan ana faktör de ABD’den gelen uygulamaya dönük baskılar. Öyle ki; Temmuz ve Ağustos’ta dolara karşı değeri neredeyse hiç değişmeyen yuan, Eylül başından bu yana yüzde 2.6 değer kazandı. Aşağıdaki grafik Mayıs-Ekim döneminde dolar/yuan paritesinin değişimini gösteriyor. Sağ tarafta gördüğünüz büyük düşüş Eylül’ün ikinci haftasında başlıyor.
İşte bu noktada yeni bir anlaşma söylentisi, piyasalarda dillendirilmeye başladı. Daha önce 1971 ve 1985 yıllarında benzer amaçlarla yapılmış iki anlaşma da buna örnek olarak gösteriliyor. İlki 1971’de Bretton-Woods Sistemi’nin sona ermesinin ardından imzalanan
Smithsonian Anlaşması. İngiltere, Almanya, Fransa, Kanada, Belçika, Japonya, İsviçre, İtalya, Hollanda, İsveç hükümetlerinin kendi paralarının dolara karşı değerlenmesine yönelik bir tutum aldıkları bu anlaşma sonrasındaki on yıllık süreçte dolar, büyük para birimlerine karşı yavaşça ama büyük oranda değer kaybetmiş. Fakat 1980-1985 arasında yeniden hızla değerlenen dolar, ABD ekonomisi ve dünya sistemi için yeniden bir tehdit haline gelince, ABD, İngiltere, Japonya, Almanya ve Fransa hükümet temsilcileri 22 Eylül 1985’te New York Plaza Otel’inde bir araya gelip
Plaza Anlaşması’nı imzaladılar. Hızlı büyüyen Japonya ekonomisi aleyhine bir kararla, merkez bankaları piyasaya girerek doların değerini düşürmeye başladılar. Aşağıdaki grafikte doların yene karşı değer kaybettiği süreci net olarak görebilirsiniz. 1985 başında 1 dolar 260 yen iken, 1987’de 137 yene geriliyor.
Plaza Anlaşması’nı iki yıl sonra Paris’te imzalanan Louvre Anlaşması izledi. Dolardaki değer kaybını durdurmayı amaçlayan bu anlaşmanın adını, yeni bir yön belirlemek yerine mevcut trendi durdurmayı amaçladığı ve bunu da net olarak başaramadığı için pek duymayız. Nasıl 1985’teki Plaza Anlaşması Japonya’ya karşı yapılmış ise, yeni anlaşmanın da aynı mantık çerçevesinde Çin ve Çin yuanına karşı planladığı senaryonun hayata geçip geçmeyeceğini bilmiyoruz. Ama eğer böyle bir şey yapılacaksa 11-12 Kasım’da Seul’de yapılacak G-20 Zirvesi’nde bu konunun gündeme geleceğine emin olabiliriz.