Şimdi diyeceksiniz ki: “2001 krizinin ardından 10 yıl geçmiş, Libya’da kan gövdeyi götürüyor, petrol fiyatları sıçradı, borsa endeksleri yüzde 1.5 geriledi…Bunca gelişme varken sen bu konuyu nereden buldun?” Haklısınız; gündemde çok sayı da önemli gelişme var. Ancak muhtemelen bugünkü tüm gazeteler sayfalarını bunlara ayıracak, köşe sahipleri bu konularda yazacaklar. İşte bu nedenle ben, dün öğleden sonra birkaç dakika parlayan ve sönen bir haber üzerine yazmak istedim. Devlet Bakanı Ali Babacan dün dedi ki; Merkez Bankası'nın döviz rezervleri olması gerekenin altındaymış. Açıklama çok kısa olsa da; sadece bu cümle üzerine sayfalarca yorum yapılabilecek önem taşıyor. Ama biz hepsini bırakıp konuyu sadece zamanlama açısından değerlendirelim. Sayın Babacan neden bunu altı ay önce değil de dün söyledi? Bu soru sorulmayı fazlasıyla hak ediyor çünkü Bakan’ın çıkışının ardındaki faktör yüksek çıkan cari açık. Hem miktar hem de GSYİH’ye oranı itibarıyla ekonomimiz 2010’da Orta Vadeli Program hedeflerini aşan bir cari açık verdi. Yıl sonunda açık 48.5 milyar doları geçince tüm gözler sanki daha önce hiç böyle bir sorun yaşanmamış ya da 2010 açığının bu kadar yüksek geleceği aylar öncesinden belli değilmişçesine büyüdü: “Aaaa cari açık 48.5 milyar dolar olmuş!” dendi. Tamam, tabii ki bu kadar fazla açık vermek fazlasıyla moral bozucu; kabul ediyorum ama iki noktayı hatırlatmak isterim. Birincisi hemen kriz öncesinde, 2008 yılında da Türkiye ekonomisi benzer büyüklükte bir cari açık vermişti. Yani bu sorunu ilk kez yaşamıyoruz. Ama, eğer 2011’de de benzer büyüklükte bir açık verirsek, uzun yıllar boyunca bir tehdit olarak algılamadığımız bu açık yeniden bir tehlikeye dönüşebilir. Neden mi? Çünkü yıllardan beri uluslararası likidite bolluğu nedeniyle cari açık finansmanında sorun yaşamayan Türkiye ve benzeri ülkeler 2011’de son yıllarda olduğu kadar bol bir sermaye arzı bulamayacaklar. 2011’de ne doğrudan yabancı yatırımlarda ne de portföy yatırımlarında dişe dokunur bir canlanma bekleniyor. Özellikle AB ekonomisinin sorunları nedeniyle bu ülkelerden Türkiye’ye gelecek doğrudan yabancı yatırımlar yerinde sayacak. Gelelim ikinci noktaya. Cari açığın çok büyük çıkacağı gün gibi ortadayken soruna yönelik tepki vermek için neden yıl sonuna kadar beklendi? Merkez Bankası neden sıkılaştırıcı önlemlerini yıl sonunda almaya başladı. Neden TCMB rezervlerinin artırılabileceği yıl sonunda söylenmeye başladı? Devlet Bakanı Ali Babacan uzun zaman boyunca cari açığın önemli bir sorun olmadığını açıklamasına rağmen neden bir süredir bunun bir sorun olduğuna yönelik açıklamalar yapıyor? Tabii ki altı ay önce farklı bugün farklı düşündükleri için değil. O zaman ne düşünüyorlarsa bugün de muhtemelen aynını düşünüyorlar. Ama 2010’da Türkiye’nin yüzde 8 civarında büyümesi için, GSYİH’nin 730 milyar dolar civarında gerçekleşmesi, bütçe hedeflerinin tutması için gerekli olan şey dolar/TL kurunun düşük kalması idi. Fakat düşük kur bunları sağlamanın yanında büyük bir cari açık yarattı. 2009’da TL değerlenmeseydi, cari açık 48 milyar dolar değil, 35 milyar dolar civarında olabilecekti. Ama artık ok yaydan çıkmak üzere. Böyle giderse açığın hasılaya oranı 2011’de yüzde 8’in de üzerine çıkabilir. İşte bu nedenle cari açığı dizginlemek için adımlar atılıyor, ama epey gecikmeli olarak. Merkez Bankası'nın hamleleri de gayet yerinde. Dikkat edin; iki ay önce bankaya kumar oynadığı yönünde eleştiri getirenler bugün alınan kararları destekliyorlar. Ne diyelim, geç olsun güç olmasın.