Eskiden bahçeniz kalın duvarlarla çevriliydi. Yüzünüzü göremezdik.
Eskiden bahçeniz kalın duvarlarla çevriliydi. Yüzünüzü göremezdik. Bazen bir sanatçı veya sporcu olarak ortaya çıkar, aniden kaybolurdunuz. Daha çok romanlarda ve filmlerde vardınız o zamanlar. Sonra duvarlarınız yıkıldı. Ve siz dışarı çıktınız. Bütün dünya sizi gördü. Romanlar ve filmler hayata döndü. Çoktunuz, hem de pek çok... Ve hepiniz güzeldiniz. Hayran bıraktınız bütün erkekleri kendinize.
Yıkılan duvarları aşarak size yakından bakmaya gidenler arttı. Sizi keşfeden erkekler büyülendi. Duvarların dışında sakin yaşayagelen kadınlar sarsıldı. Neden sizin bu kadar çekici olduğunuzun sırrını aradılar. Bulamadılar... Buldukları açıklamalar yetersiz kalıyordu. En çok
“güzel” diyorlardı,
“çok güzel”,
“Rus kadınları en güzeli”... Açıklamak isterken çoğunlukla beyaz teninizden, açık renk gözlerinizden, kalkık burnunuzdan, sarı saçlarınızdan, uzun bacaklarınızdan bahsediyorlardı. Bazen aşkı ve fedakârlığı bilmenizden, yeniliklere ve risklere açık olmanızdan söz ediyorlardı. Bazen de yumuşak, sabırlı, anlayışlı olmanızdan dem vuruyorlardı. Parçalar bir türlü birleştirilemiyor, sırrınız çözülemiyordu. Belki bunun suçu da yine sizin göz kamaştırıcı çekiciliğinizdeydi. Oysa asıl mesele, sizin
KADIN olmanızda, bunu her an hissedebilmenizde, asla riyakarca gizlemeye ya da olduğundan farklı göstermeye çalışmamanızda idi. Bu, size, “cinsellik” denilen sınırları bilinemez ufuklara açılan kapıları kolayca aralama gücü veriyordu. Aşkla, ihanetle, mücadeleyle, tutkuyla, şehvetle, kıskançlıkla, hüzünle, coşkuyla dolu o upuzun yolların ilk adımı sizinle çok kolaydı. Çünkü siz, en kutsal gerçeğin
KADIN olmak olduğu inancını genlerinizde taşıyor, her durumda içinizdeki istekleri savunmayı başarabiliyordunuz. Savaşlarda, ekonomik krizlerde, sosyal çalkantılarda, bitmez tükenmez devrim ve reform yıllarında, hem de sizin değerinizi duvarların dışındakiler kadar bilmeyen, çoğu kayıtsız ve kırılgan erkeklerin arasında hep kendinizi korudunuz. Fiziksel kusurları olanlarınızın, gençliğini geride bırakanlarınızın, ya da aşık olunmaması gerektiğini düşündürecek ortamlarda tanışılanlarınızın ruhundan gözlerine sızan pırıltılarda bile bu gerçek vardı. Biliyorum, biz erkeklerin size en çok ve en güzel yalanları söylediğimiz bu 8 Mart günlerinde bile, duyduklarınızın çoğunun doğru olmadığını hissettiğiniz halde, parlayan gözlerinizde bir saniye için umutlu bir ışık doğuyor. İşte o masum ışık için seviyoruz biz sizi, hepinizi...