Ansızın Dağlık Karabağ'dan Kafkasya'ya savaş kıvılcımları yayılıverdi.
Bütün dünyanın dikkati, acaba Azerbaycan'la Ermenistan arasında yeni bir savaş mı çıkıyor diye bölgeye yöneldi.
Çatışmalar durdu. Ya da şimdilik durdu.
Ama Kafkasya'nın her ne kadar son 22 yıldır dondurulduğu sanılsa da içten içe kaynayan askerî krizinin, aniden sonuçları öngörülmez bir savaşa dönüşebilmesinin ne kadar kolay olduğu anlaşıldı.
Peki, ne oldu da 1988'de patlak veren savaşın 5 Mayıs 1994 Bişkek Barış Anlaşması ile durdurulmasından onca yıl sonra birkaç gün içinde, resmî açıklamalara göre onlarca, söylentilere bakılırsa yüzlerce insanın ölümüne yol açan bir kanlı gösteriye gerek duyuldu?
Bu çatışmayı kim, neden başlattı?
Ermenistan ve/veya onun koruması altındaki Karabağ mı?
Azerbaycan mı?
Sakın "dışardan birileri" kışkırtmış olmasın?
Mesela, Rusya?
Ya da ABD?
Veya İran?
Yoksa Türkiye mi?
Karabağ ateşkes sürecinde son 22 yılda çıkan en ciddi tehlike olarak nitelenen birkaç günlük çatışmaları çıkaran Ermeni tarafı mı?
Eğer öyleyse amaçları ne olabilir? Karabağ sorununa dikkat çekmek? Rusya’dan daha fazla ekonomik ve askerî yardım almak? Yoksa Abhazya, Güney Osetya ve Kırım’dan sonra Karabağ’ın da bağımsızlığını gündeme sürmek amacıyla bir adım atmak?
Bilemiyoruz.
Bir de madalyonun tersine bakalım.
30 bini aşkın insanın ölümüne, yaklaşık bir milyon kişinin yerinden yurdundan olmasına yol açan ilk savaşın galibi Ermenistan'dı.
Ortaya çıkan statüko da bugüne dek Ermenistan’ın işine geliyordu. Hâlâ da öyle.
Dağlık Karabağ ve Azerbaycan'ın 7 bölgesi (rayonu), yani Azerbaycan topraklarının beşte biri Ermenistan'ın işgali altında.
Ve on yıllardır süren siyasi temaslar bu tabloyu değiştirmiyor.
Bakü’de “toprak bütünlüğünü sağlama” amacına ancak savaşarak ulaşabileceği kanısı güçlenmiş durumda.
Son yıllarda başta Cumhurbaşkanı İlham Aliyev olmak üzere birçok Azeri yetkili, “güce başvurmama yükümlülüğü almadıklarını” vurguluyor. Yani fiilen Bişkek Anlaşması’na ve AGİT sürecine uymayabileceklerinin sinyalini veriyor.
Dahası Bakü’de defalarca “artık askerî bütçemiz, Ermenistan'ın tüm bütçesinden daha fazla” türü açıklamalar yapıldığını hatırlıyoruz.
Kimilerine göre Aliyev ABD’de iken Azerbaycan silahlı kuvvetleri ani bir atakla “kendi Kırım operasyonlarını” yapmayı denedi.
Zafer kazanılması durumunda Aliyev sahip çıkacak, fiyasko durumunda ise kendisi yokken böyle bir hatayı yapan generalleri cezalandırarak işin içinden sıyrılabilecekti.
Çatışmaların Bakü inisiyatifinde başlatıldığını savunanlar, bunun son dönemde petrol fiyatlarının düşmesiyle birlikte ülkenin hissedilir ekonomik ve sosyal sıkıntılar yaşamaya başlaması koşullarında dikkatlerin “dışarıya” ve özellikle de “düşman Ermenilerle savaş tehlikesine” çekilmesi denemesi olabileceğini öne sürüyorlar.
Belki. Ama bu tür bir “dikkat dağıtıcı hamle” Erivan açısından da geçerli olabilir.
Gürcü savaşı, Kırım ve Ukrayna, Suriye...
Acaba son dönemde siyasi ve askerî olarak güçlenen Rusya, şimdi yeniden Kafkasya'da sahneye çıkma hazırlığı mı yapıyor?
90’lı yıllarda bölgedeki durumu kontrol etmekte zorluk çeken Moskova, şimdi çok daha etkili. Bu durumu kullanarak Kafkasya’ya ağırlığını koyma planları mı yapıyor?
Bu arada enerji hatları konusunda kendisine rakip olabilecek Bakü’ye yönelik bir senaryosu mu var? Aliyev giderse yerine Rusya’ya daha yakın bir lider gelebilir mi?
Ama Aliyev’in Rusya, Batı ve Türkiye arasında denge siyasetini ustalıkla izlediğini herkes biliyor.
Üstelik gerilim hattı üzerinde bulunan Kafkasya’da Moskova'nın işi de hiç kolay değil.
Evet, Ermenistan’la çok yakın ilişkileri var. Ancak Rusya, stratejik önemi ve ekonomik potansiyeli daha fazla olan Azerbaycan’la da ilişkileri iyi tutmak zorunda.
Ermenistan’la ortak savunma sistemi oluşturup oradaki üsleriyle ve Erivan’a sattığı silahlarla Kafkasya’daki en güçlü askerî önlemlerini alıyor.
Aynı zamanda Azerbaycan’a yıllardır milyarlarca dolarlık silah ihraç ediyor.
Moskova bir zamanlar Batı’ya doğru hamle yapmaya çalışmış olan Erivan’ı yalnızca askerî ve siyasi değil, ekonomik olarak da büyük ölçüde ele geçirmiş durumda.
Ne var ki Ermeniler arasında Rusya karşıtı tepkiler az değil. Son çatışmalar sırasında Rusların Azerilere silah satmasını eleştiren ve kendilerini korumadığını söyleyen muhalif Ermenilerin sesleri duyuldu.
Örneğin, Ermenistan’daki Lragir internet sitesinde, ülkenin Avrasya Ekonomik Topluluğu’ndan ve Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nden çıkması, Batı ile güçlü ilişkiler kurması ve Rusya ile Türkiye arasındaki 1921 Moskova Anlaşması’nın geçersiz sayılması talepleri öne sürüldü.
Durmadan Karabağ’da savaş istemediğini tekrarlayan Kremlin’in Kafkasya’daki dengeleri koruması gerçekten de basit bir iş değil.
ABD de tıpkı Rusya gibi şu anda Kafkasya’da yeni bir kriz ve savaş istemediğini dile getiriyor.
Acaba Washington bazı nedenlerle, mesela, sonunda Moskova’yı Ermenileri tercih etmek zorunda bırakacak gelişmelerin mimarlığını yaparak Bakü’yü kendisine yakınlaştırmak ister mi?
Bu uğurda bizzat kendisi sahaya çıkmasa da, başkaları aracılığıyla bir şeyler yapabilir mi?
Bölgenin önemli aktörleri arasında İran da var.
Rusya’ya yakın gibi görünse de birçok konuda rakip konumunda olan İran, Karabağ’daki gelişmeleri sessizce izliyor.
Bakü ile ilişkileri inişli çıkışlı olan Tahran’ın epeydir Erivan’la güçlü bir işbirliği içinde olduğunu ekleyelim.
Ankara yangına körükle mi gidiyor?
Karabağ çatışmasıyla ilgili olarak dünyada kaygılı ve uzlaşma yanlısı çağrılar yapılırken tek bir başkentten oldukça savaşkan ve tek yanlı demeçler yükseldi: Ankara’dan.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan’a toprak bütünlüğünü sağlaması için “sonuna kadar” destek verdiğini ilan ederken, Başbakan Davutoğlu da Azerilerin askerî başarılarını kutladı.
Hazır Rusya'yla da ilişkiler bozulmuşken Türkiye adına dolu dizgin yapılan bu tür açıklamaların gerisinde, Moskova’ya yönelik olarak sanki “sen bizimle diyalog kurmaktan kaçtıkça biz sana yeni sorunlar çıkarabilecek güce sahibiz” iddiası ve bu arada “Kremlin’in Kürtlere desteğine karşı intikam” vurgusu hissediliyordu.
Bu oldukça tartışmalı bir yaklaşım tabii. Kim kime daha çok sorun çıkarabilir, bunu 24 Kasım sonrasında gördük.
Ermenistan sınırlarını Rus askerleri koruyor. Ayrıca Rusya geçtiğimiz Şubat ayında Ermenistan'daki üslerinin askerî kapasitesini pekiştirdi (bunun 24 Kasım'ın devamıyla ilişkili olabileceğinden herhalde kimse kuşku duymuyor).
Türkiye zaten birçok cephede tehlikeli gerginlikler içinde yüzüyor. Bir de Kafkasya'da yeni risklere girmek ne derece akıllı bir davranış olur!
Ama Türkiye’nin dış politikasında akıl ve mantık aramak zorlaştı.
Belki de bu nedenle kulağa ilk başta garip gelen kimi söylentiler bile insanda “acaba doğru olabilir mi?” kuşkusu uyandırıyor.
Bunlardan biri, Karabağ’daki çatışmalara bazı Türklerin de katılmış olabileceği iddiası. Bu söylentiyi geçtiğimiz günlerde Eho Moskvı radyosunda Novoye Vremya Genel Yayın Yönetmeni Yevgeniya Albats dillendirdi
Bir başka söylenti ise “Türkiye yandaşı bazı Azeri generallerin” Ankara'nın etkisiyle Cumhurbaşkanı Aliyev'den habersiz olarak Karabağ'a saldırdıkları yolundaydı (bu iddia da Rus Argumenti.ru sitesinde yazıldı).
Gelişmeler oldukça kaygı verici.
Rusya ile bir türlü düzeltilmeyen ilişkilerde şimdi de Karabağ gerilimi yaşanması olumsuz sonuçlara yol açabilir.
Son yıllarda Türkiye’nin başına gelenlerin önemli bölümü, onun yapabileceğinden çok daha fazla göreve talip olmasındandı.
Karabağ ve genel olarak Kafkasya konusunda da Türkiye’nin gücü, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin sandığından çok daha az.
Zaten diplomasi alanına şimdiden Moskova ağırlığını koydu. Başbakan Medvedev ve Dışişleri Bakanı Lavrov çatışan taraflarla hızlı bir mekik diplomasisi başlattı.
Türk dış politikasının entelektüel birikimi, deneyimi ve diplomatik ustalığı ABD’nin, İran’ın, Rusya’nın yanında epeyce cılız ve bir de her şeyin en tepesindeki öngörülmez keyfiyetin gelgitlerine bağımlı.
Böyle bir ortamda Kafkasya konusunda hamasi demeçlerden ve provokasyona açılan girişimlerde bulunmadan önce iyice düşünmek gerek.
Acaba Karabağ çatışmaları, Erdoğan için bir tuzak mıydı?
Ya da bir tuzağa dönüşebilir mi?