Bugün canım yazı yazmak istemiyor.
Gazete de okumak istemiyorum.
Televizyonun, adı pek bir iddialı olan kumandasının bana kumanda etmesine de izin vermeye niyetli değilim.
Radyo açmak da gelmiyor içimden, güzel bir müzik yakalayacağım derken haberlere yakalanmak istemiyorum.
Hayatımın önemli bir bölümünü çaktırmadan ele geçiren internet, hatta siyasetten ve ideolojiden en uzak siteler, Türkçe ve Rusça gevezelik ettiğim “sosyal medya” (bu kavram da bana her seferinde tez konusu gibi geliyor) bile uzağımda olsun istiyorum.
Yalnızca yaptıklarını ve dediklerini değil, sessizliklerini bile sevmediğim, artık görüntülerine ve adlarına bile dayanamadığım siyasi şahsiyetlerin bugünüme bulaşıp ortamı kirletmesini engellemeye kararlıyım.
Dahası çok sevdiğim insanları, arkadaşlarımı, akrabalarımı bile ne aramak istiyorum, ne de onlardan bir telefon almak bugün.
Cep telefonumun bendeki otoritesi epeyce yüksek olmalı ki, onunla mücadeleyi henüz tam kazanamamış durumdayım; sesini kestim, ama kapatmaya cesaretim yetmedi henüz; az sonra o aşamaya da gelmek için kendime gaz veriyorum şu sıralarda.
Velhasıl bugün hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden.
* * *
Sabahın köründe şu masmavi denize iyice dalıp gitmek, ona hayran hayran ve boş boş bakıp durmak her şeyden daha çekici geliyor şimdi.
Ve bu uzun bakışımın hiç de öyle akıllı, gizemli, derin düşüncelerin az sonra büyük çözümleme ve kararlar getirecek gibi olması da gerekmiyor.
Tepemde kavisler çizen martıların ve kenarda bana bir süre baktıktan sonra “bu herifte iş yok” der gibi benden ilgilerini kesen kargaların benden daha anlamlı durduklarını biliyorum.
Daha tam aydınlanmamış havada, uzaktan geçen gemilerin ışıltısını ve denizi yararak ilerlemesini izliyorum; içinde insan görmeye çalışmıyorum.
Karşı kıyının giderek azalan ışıltılarına bakışım da öyle. Denize ne güzel bir çerçeve oluyorlar. Evlerden gelen ışıkların içinden süzülüp geçtiği insan hayatlarına, kaderlerine bulaşmayacağım bugün.
Arkamdan tek tük geçenlere de dönüp bakmıyorum hiç. Bu erken saatte onların “balıkçı falan” olması gerekir herhalde.
Nara atarak şişe tıngırdatanların kim olduğu da aşağı yukarı belli; varsın bensiz dertlenip küfretsinler sağa sola.
Kararsız ve ağır adımların yanında incecik topuklu sesi geliyor. Denize bakarak ve geriye dönmeden ilkinin sıkıcı ve bunalmış bir erkek, ikincisinin yine aradığını bulamamış bir kadın olduğunu canlandırıyorum gözümde. Sonra seslerin bana en çok yaklaştığı yerde, bir kadının topuk seslerinin bile, erkeklerin baştan çıkma arzusunu ne kadar kolay harekete geçirebildiğine şaşıyorum kim bilir kaçıncı kez. Ama direniyorum o sesle sahibini kıyaslamak için gerçeğe dönmekten.
Çirkin ama bilge suratlı bir köpek yaklaşıp üstümü kokluyor. Tanımadığı bir adamda başka köpeklerin kokusunu almak hoşuna gitti belli ki. Onlara bir selam söyleyip yeni kokular aramak için burnunu dikerek uzaklaşıyor.
Ben de ona özenerek kokluyorum havayı. Deniz kokusunun bir yerine çam ve yasemin kokularının karıştığını düşünerek gülümsüyorum.
Bundan daha iyisi ne olabilir ki!..
* * *
Dün yazmadım bir şeyler. Bugünse kaleme daha da uzak yüreğim.
Hiç yazmasam, pazar günü buluşmaya alışan birileri merak eder mi beni? Yoksa daha çok ben mi merak ederim, onların beni merak edip etmediğini?
Şöyle bir not göndersem T24’e, alın bunu yayımlayın, diye: “Yazarımız bugün her şeyden sıkıldığı için yazısını yazmamıştır.”
Veya “Yazarımız bugün serserilik, başıboşluk, haytalık yapma hakkından yararlanacaktır” diye…
Notu alan “pazar nöbetçisi” genç arkadaşlardan biri onu yayımlar mı? Yoksa çalıştığı kuruma ve bana saygısı arasında kalıp “Doğan Bey, bunu ne yapalım?” diye sorar mı acaba?
O zaman daha ciddi ve yalancı mı davranalım:
“Yazarımız yıllık iznini kullandığından dolayı bugün köşe yazısını yazmamıştır.” Nasıl ama? Pek bir asık suratlı değil mi? Adam izin yapıyor kardeşim! Onun için yazamamış, daha doğrusu yazmamış.
* * *
Bazı köşe yazarları her an yeni bir tatile çıkma hakkını saklı tutmak için genellikle şöyle derler: “Yazarımız yıllık izninin bir bölümünü kullandığından dolayı bugün köşe yazısını yazmamıştır.” Aslında yine olmadı; çünkü “… bugün köşe yazısını yazmamıştır” anlatımı da köşe yazarının hoşuna gitmez. Çünkü her an suçlamaya dönüşebilecek bir ifadedir bu. Onun yerine şöyle demek daha uygun olabilir: “Yazarımız yıllık izninin bir bölümünü kullandığından dolayı köşe yazılarına bir süre ara vermiştir.” Buradaki “bir süre” anlatımı hem esrarengiz bir hava, hem tatilin gidişine göre kıvrak davranabilme şansı verir. Birçok köşe yazarı kendini öylesine “Tanrısal büyüklükte” hisseder ki, şu ya da bu nedenle yazmadığı zaman bile, köşe yazarı olarak “gündemde kalmak” ister. Köşe yazma gününde olup da yazısı yayımlanmayan pek çok yazar, gazeteye sıkı sıkıya tembih eder: - Fotoğrafımla köşe başlığım mutlaka çıksın. Altında da neden yazmadığımın açıklaması olsun. Öyle ya! O öylesine büyük bir köşe yazarıdır ki, yazmadığı anda “o sanki hiç yaşamıyormuş” gibi davranılmaz. Onun köşe sınırları dâhilinde sıradan bir haber veya yazı destursuz kullanılmaz. Önce onun köşesini hatırlatan bir şeyler, en başta da her zamanki akıllı bakışlı fotoğrafı kullanılmalı, okur onu unutmamalıdır. (Köşe yazarlarının, köşeleri için kullandığı, sağa sola bakan, uzaklara dalan, trajik yazılarda bile gülen veya “pek seçilmeyen” fotoğraflar da ayrı bir yazı konusudur, ama neyse…) * * * Köşe yazarının neden yazmadığı açıklaması gerçekten de tam bir komediye dönüşür bazen: - Yazarımız şehir dışında (veya yurtdışında) olduğundan dolayı yazısını yayımlayamıyoruz. Nasıl yani? Şehrin veya yurdun dışında internet diye bir şey yok mu? Yazarınız dağa mı çıktı? Veya yazı işlerinin sinirli tepkisini gizleyen şu satırlar: - Yazarımızın yazısı elimize geçmediği için yayımlayamıyoruz. Harika! Yani gazete, yazarını kaybetmiş; adam bir yerlere gitmiş; ne gazetenin telefonlarına bakıyor, ne kendisi arıyor... * * * Köşe yazmadığı veya yazmak istemediği günlerde bile gündemden düşmek ve köşesini kaptırmak istemez zavallı köşe yazarları. Ve gazetenin “her daim onun anısıyla yaşaması gereken bölümünde” hatırlanarak yüksek şahsiyetinin tatmin edilmesini talep eder.
Ben de gizliden gizliye bu pazar beni unutmanızdan biraz çekinsem de, sizin için oturup yazı yazmayı istemiyorum işte.
“Değerli T24 okurları! Yazarımız bugün yazarlık sorumluluğunu yerine getirmek istemediğinden dolayı….”
Gerisini siz tamamlayın. Ben deniz kenarında, çam ağaçlarının kokusuyla uzun bir yürüyüşe çıkmayı yazı yazmaktan çok daha cazip buluyorum şu anda.
İyi pazarlar! Anlayış gösterene de, göstermeyene de!