Savaşta çok önemli bir gelişme oldu: Ukrayna birlikleri Herson’u Rusya’dan geri aldı.
Oysa kısa bir süre önce, 30 Eylül’de Kremlin’de düzenlenen bir törenle Herson kentinin (Donetsk, Luhanks ve Zaporojye ile birlikte) “Rusya Federasyonu’na katıldığı” ve “ebediyete kadar Rusya’nın bir parçası olarak kalacağı” söylenmişti.
“Ebediyet” diye parlatılan zaman 1,5 ay bile sürmedi.
Aslına bakarsanız Ukrayna birliklerinin şehre gireceği, Rusya’nın Herson’u terk edeceği haftalar öncesinden belliydi.
Ama Kremlin bu çekilmeyi mutlaka ertelemeye karar vermişti bir kere.
Beklediler.
Ne zaman ki ABD ara seçimleri sonuçlandı, o zaman kenti (alt yapısını ellerinden geldiğince tahrip ederek) terk ettiler.
Seçimler öncesinde Biden’ın ve Demokratlar’ın eline koz vermek istemediler. Kendilerine çok daha uygun bir partner olarak gördükleri Cumhuriyetçiler’in ve Trump’ın planının başarısı için dişlerini sıkıp sabrettiler.
Rus birliklerinin çıkıp Ukrayna birliklerinin kente girmesiyle birlikte Herson’dan birçok video ve fotoğraf paylaşıldı.
Kent halkı bayram yapıyordu. Askerleri kucaklıyor, her yeri tekrar Ukrayna bayraklarıyla donatıyor, şarkılar ve marşlarla kentlerini geri almanın zaferini kutluyordu.
(Acaba bunlar da, Ukrayna lideri Zelenski’nin ve Batı yanlısı güçlerin tezgâhladığı bir senaryo ve “halk” dediğimiz binlerce kişi de “paralı figüranlar ve casuslar” mıydı?)
Herson Ukrayna’ya ait bir kentti. Sonra Rusya kenti ilan edildi. Ardından yeniden Ukrayna kenti oldu.
Yani başlanan yere dönüldü.
Ama bir farkla: Yüzlerce, belki binlerce insan öldü ve yaralandı, kentin önemli bölümü tahrip edildi.
Ve bu “bedel” ile Ukrayna kenti, yeniden Ukrayna kenti yapıldı.
İnsanın aklına ister istemez şu malum fıkradaki marabanın “Peki, biz bu kadar boku neden yedik, ağam?” sorusu geliyor. Ama bu kez gülmeden, gülemeden, tersine göz yaşları içinde…
21. Yüzyıl’da artık insanlık, sorunların savaş yoluyla çözülmeye çalışılmasının önüne yıkılmaz duvarlar örmek zorunda.
Kimsenin (bazı haklı gerekçeleri olsa bile) topla, tüfekle, bombayla bir başka ülkeye dalıp haftalarca, aylarca, hatta bazen yıllarca oraları yakıp yıkma, talan etme, siviller de dâhil insanların kitlesel kırımına yol açma hakkı ve fırsatı olmamalı.
Defalarca yazdım: Ukrayna’da işlerin bu aşamaya gelmesinde Batı’nın provokatif eylemlerinin büyük payı vardır. Kiev’deki yönetimlerin sorumluluğu da ağırdır. Ama savaşı başlatan ve yayan aktör nettir ve Kremlin’dedir.
Kimse şu ya da bu devlet veya lidere, şu veya bu ideolojik, politik, dinsel vs. gerekçelerle “yandaşlık” yapacağım derken masum insanların katline gözlerini kapatmasın!
İnsandan, insan hayatından daha önemli bir değer yoktur!
Ve başka savaşlar gibi şimdiki de akıl almaz sayıda insanın hayatını bitirmektedir.
Yaklaşık 9 ay boyunca kaç kişi öldü bu savaşta?
Kaç kişi yaralandı? Sakat kaldı?
Kaç kişi evinden barkından oldu? Kaç aile parçalandı?
Kaç kişinin mutluluğu ve hayalleri kana bulandı?
Bu soruların kesin bir cevabı yok.
Rusya da Ukrayna da kendi kayıplarını gizliyor. Her ikisinin de karşı taraftan aldıkları canla övünürken ne kadar doğruyu söylediğine emin olamıyoruz.
Rusya 61 bini aşkın Ukrayna askerini öldürdüğünü bildiriyor. Ukrayna da yaklaşık 83 bin Rus askerini…
Bundan daha az ve daha fazla sayılar da telaffuz ediliyor.
ABD Genelkurmay Başkanlığı’nın iddiasına göre, savaşta hayatını kaybeden ve yaralan Rus askerlerinin sayısı 100 bini geçti. Aynı durumun Ukrayna için de geçerli olduğu kaydedildi. Buna 40 bin sivil insanın (Ukraynalının) öldürüldüğü eklendi.
Nasıl hesapladılar, ne kadar doğru, bilemem. Ama kanlı ve korkunç sayının 240 bini aşkın olması (neredeyse çeyrek milyon!) tüyler ürpertici… En az 15 milyon kişinin de evini barkını, şehrini, ülkesini terk etmek zorunda kaldığının altı çizilmiş.
Ne adına bütün bunlar?
Hangi intikam? Hangi kutsal amaç? Hangi millî çıkar?
Rusya yönetimi bir süredir savaşa ara vermek, ateşkese gitmek istiyor. Ordusunu soluklandırmak, askerî-teknik birikimini toparlamak için. Muhtemelen daha sonradan yeniden ve daha güçlü bir şekilde savaşabilmek için. Kim bilir, belki de şu ana kadar işgal ettiği Ukrayna topraklarına kesin olarak sahip olduğu kabul görürse savaşı bitirmeye de razı olabilir.
Düşmanıyla masaya oturma konusunda Ukrayna yönetiminin tavrı daha sert. “Putin başta olduğu sürece görüşmeyiz” ve “sadece son aylarda işgal edilen topraklarımızı değil, 2014’te kaybettiğimiz Kırım’ı da geri alana kadar savaşacağız” diyerek çıtayı öylesine yükseltiyor ki, bu yükseklikte barış masasına oturmak pek mümkün değil.
Her konuda Rusya karşıtlığı refleksiyle davranan çevreler ve bu arada vaktiyle SSCB cumhuriyetleri olan üç Baltık devleti ile birçok konuda geleneksel olarak Moskova’nın karşısında yer almaya alışkın olan Londra çoğu kez yangına körükle gidiyor.
Pekin’den Ankara’ya kadar bir dizi başkent ise ortada durup “tarafsızlık” prestijine sahip olmaya çalışıyor ama zaman zaman daha çok Moskova’nın arkasında oldukları izlenimini veriyor.
ABD siyasi, ekonomik ve askerî açıdan Ukrayna’nın en büyük destekçisi durumunda. Rus lider Putin’in peş peşe yaptığı hatalar, bu savaşın çıkması, Rusya’nın giderek zayıflaması ve NATO blokunun güçlenmesi, Washington’un planları ile bütünüyle uyuşuyor. Karşılığında da “milyarlarca dolarlık cömertlik” ve tabii asıl hesabın “epeyce Ukraynalının ve Rusun kanıyla ödenmesi” olağan sayılıyor.
Bununla birlikte Amerikan yönetimi, bir süredir Ukrayna’yı “daha gerçekçi olmaya” ve yakın zamanda barış masasına oturabilir hale getirmeye gayret ediyor. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Sullivan’ın kısa süre önceki Kiev temasları bunun bir parçasıydı.
Zelenski’nin bundan etkilenmeyeceğini söylemek zor. Bununla birlikte bugün gelinen aşamada Ukrayna toplumunun büyük bölümü (bir ankete göre yüzde 86’sı) “savaşın sonuna kadar sürdürülmesi” eğiliminde. Bu elbette iktidara yönelik ciddi bir baskı. Ama liderlik de bir anlamda kitleyi yönlendirebilme sanatı.
Son zamanlarda dedikodu kazanına düşen bir söylenti var: İddiaya göre, muhtemelen ABD kaynaklı bir barış planı tartışılmaya başlanmış durumda.
Rusya’nın 24 Şubat öncesi sınırlara dönerek Ukrayna’dan çıkması, Kırım’la ilgili herhangi bir değişiklik yapılmadan 7 yıllık bir inceleme-tartışma sürecinin başlatılması, Kiev’in 7 yıl boyunca NATO’ya üye olmayacağının garanti edilmesi ve Rusya’nın hiçbir yöneticisinin savaşla ilgili olarak cezalandırılmayacağı güvencesinin verilmesi… Planın ana maddeleri arasında bunlar yer alıyor.
Ne var ki, sahadaki gelişmeler oldukça çetrefilli ve kısa sürede ortalık durulacağa benzemiyor.
Böyle giderse daha binlerce ailenin ocağına incir ağacı dikilecek.
Umarım yanılıyorumdur ve kısa sürede barış yapılır.
Ve milyonların hayatını karartan bu rezil savaşa bir nokta koyulur.
Hakan Aksay kimdir?Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı. Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı. Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da ‘3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu. 2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı. |