Mehmet Kemal Ağar 1951’de doğdu. Babası emniyet müdürüydü. Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni Emniyet Genel Müdürlüğü bursu ile okudu...
- Aloo!
- Alüü, buyurun…
- Ben Bakan Bey’in durumuyla ilgili şey edecektim.
- A evet. Beyefendi’ye saygılar sunarım.
- Malûmaliniz, gidilecek yer konusunda…
- Evet evet, o konuda son aşamaya geldik, efendim.
- Sayın Bakanım, işin uzamasından biraz rahatsız. Spekülasyonlara yol açabiliyor, haliyle…
- Elimizden geleni yapıyoruz, efendim. Emin olun, biz gece gündüz çalı…
- Yani emniyet meselesi önemli tabii, ama aileyi de yormak istemiyoruz.
- Elbette elbette…
- Biliyorsunuz, Bakanımızın ailesi Bodrum’da.
- Bilmez miyim, efendim! Ama geçen sefer konuştuğumuz yer, yani affedersiniz, cezaevi, Sayın Bakanımız için münasip olmayabilir.
- O ne demek efendim! Sayın Bakanımıza uygun olan yer zaten cezaevi değildir!
- Elbette elbette! Onu Sayın Bakanımız Sadullah Ergin de ifade etti. Bakın aynen okuyorum: “Sayın Ağar, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü yapmış bir devlet adamıdır. Bir mahkemeden mahkûmiyet almış olabilir. Ama öncelikli birtakım hususiyetler vardır. Buna uygun bir zemin oluşturulmaya gayret ediyoruz.” dedi.
- Tabii canım. Bakanlık, genel başkanlık, valilik yapmış biri, netice itibarıyla.
- Bilmez miyim, efendim! Onun için ihtimam gösteri…
- Yani bir mahkeme tutmuş böyle üzücü bir karar vermiş diye…
- Ya!.. Ya!..
- Herkesin başına gelebilecek bir durum, netice itibarıyla…
- Efendim?
- Yani, diyorum, bütün bakanların başına gelebilir. Devlet için o kadar şey yapmış bir saygıdeğer insan…
- Tabii, efendim. Zaten doğduğu yer bile Çankaya Köşkü!..
- Haa!.. Ne diyordum? Yani Bodrum’da olursa Emel Hanım açısından da…
- Bodrum ve civarındaki cezaevlerimiz… Yani, nasıl söyleyeyim size, biraz fazla “halk işi” gibi… Sayın Bakanımız’a rahat ettiremeyiz orada.
- Canım, siz de bir takım iyileştirmeler yaparsınız.
- Elbette efendim. Ama zatıaliniz de söylediniz, bazı spekülasyonlara yol açabilir. Yani, sanki biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını ayırıyormuşuz gibi falan…
- Canım, adi suçlu ile koskoca bakan bir olur mu!
- Olmaz tabii, efendim. Ama biz Muğla ve Aydın’da da incelemelerde bulunuyoruz da…
- Deniz manzarası var mı oralarda? Biraz içerde kalmıyor mu oralar?
- Efendim?
- Yani, Sayın Bakanımız’ın bazı alışkanlıkları var, biliyorsunuz…
- Bilmem mi, efendim! O mesele hakkında bana özel bilgiler geldi. Gerekeni yapacağız. Hele bir şu içeri giriş konusu hallolsun, kamuoyunda konu soğusun. İzin ve çıkışlar da dahil, elimizden geleni…
- Neyse neyse, bunları telefonda konuşmayalım. Malum, artık böyle şeyler biraz şey oluyor… Zaten Abdülkadir Bey gereken sözleri aldı…
- Yani gerek spor, gezinti olsun, gerek telefon ve internet falan…
- Tamam canım, bu bahsi uzatmayalım şimdi. Ben yer konusunda şey etmiştim…
- Hatta ben bizzat teklif ettim, şöyle üç oda olsa da, hem Beyefendi istirahat etse, hem çalışmalarını yapabilse ve misafirlerini ağırlamak için de…
- O zaman sizden en kısa zamanda havadis bekleyeceğiz.
- Elbette, efendim. Bugün-yarın… Mutlaka.
- Sonra bir takım kendini bilmezler “yakalama emri var” falan diye yaygara ediyorlar da!..
- O basit bir formalite, efendim. Kimse devletin o derece tepesinde olmuş birini kendisi istemeden yakalamaz tabii. Beyefendi, ne zaman isterse gelsin bize… Yani tabii, isterseniz biz de gelir alırız… Yanlış anlamayın sakın!
- Şimdi, bu konu da çok hassas, haliyle. Koskoca Bakan, adi suçlu gibi yaka paça gidemez, hem de alınırken mağdur olma görüntüsü de olmamalı… Kendi isteğiyle…
- Tabi efendim, tabii. Ne zaman isterse, nasıl isterse…
- Biz basın toplantısı gibi bir şey düşünüyoruz. Yani biraz ses getirsin diye… Tabii, sevenleri illa ki, büyük bir mitingle uğurlayalım, diye baskı yapıyorlar. Çok seviliyor, Sayın Bakanım haliyle…
- Bilmem mi, efendim! Elazığ’da bağımsız milletvekili seçilirken oy rekoru kırmamış mıydı?
- Hee!..
- Her şeyi biliyoruz. Saygıda kusur etmeyiz, müsterih olsun kendisi.
- Tabii şu Bodrum ve civarı meselesini de…
- Evet, efendim, aklımda…
- Manzara da olabilse… Koskoca Bakan, Emniyet Müdürü, netice itibarıyla…
- Biz elimizden geleni…
- İlerde hususi bir bina tahsis edilse… Veya yapılsa… Tabii emniyeti alınmış bir şekilde…
- Hiç şüpheniz olmasın, efendim. Biz elimizden geleni…
- Tamam o zaman. Sizden havadis bekleyeceğiz.
- Merak buyurmayın, efendim. Bugün-yarın. En iyi şartlarda, münasip bir yer bulacağız Sayın Bakanımız için.
1. Bilgi notu:
Mehmet Kemal Ağar 1951’de doğdu. Babası emniyet müdürüydü. Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni Emniyet Genel Müdürlüğü bursu ile okudu. Asayiş Dairesi’nde ve Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürlüğü’nde çalıştı. Emniyet Genel Müdürlüğü’nde bir dizi görev, ayrıca kaymakamlık ve valilik yaptı. 1996 yılında birkaç ay Adalet Bakanı, birkaç ay da İçişleri Bakanı oldu. Doğru Yol Partisi’nin ve Demokrat Parti’nin Genel Başkanlığını yaptı.
Adı her zaman “derin devlet”, “kontrgerilla”, “ülkücü mafya”, “uyuşturucu kaçakçılığı” gibi konularla birlikte anıldı. Bahçelievler katliamı sorumlularından Haluk Kırcı'nın nikâh şahidiydi. 1993’te “Hizbullah devlet aleyhine eylemlerden kaçınmaktır. Örgüt üyelerini yakalamak fayda sağlamaz" diye açıklama yaptı. Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Özel Harekât Dairesi’nin oluşturulmasına ve F tipi hapishanelerin kurulmasına öncü oldu. Abdullah Çatlı, Yaşar Öz ve daha birçok kişiye sahte polis kimliği, pasaport ve silah ruhsatı verilmesini organize etmekle suçlanır. Susurluk skandalının temel kahramanlarından biri olarak bilinir. 1997’den itibaren yargı önüne çıkarılmaya çalışılsa da yasal dokunulmazlığın da yardımıyla suçlamalardan kurtuldu. Kendisi “Susurluk gibi bazı olaylar çok büyütülüyor”, “Türkiye burası, 50 bin tane örtülü, açık gizli iş olur”, “Devlet için 1000 operasyon yaptık”, “Devlet sırlarını açıklamam; bir tuğla çekilirse bütün duvar yıkılır” ve en son “Vicdanen rahatım, sevenlerimizi mahcup edecek hiçbir davranışın içinde olmadık.” gibi sözleriyle ünlüdür.
Geçen yıl Mayıs ayında “Cürüm işlemek amacıyla silahlı teşekkül oluşturmak, silahlı teşekkülün yöneticisi olmak” suçundan beş yıl hapis cezasına çarptırılan Ağar’ın iki yıl sonra serbest bırakılacağı sanılıyor. Devlet içindeki yasadışı örgütlenmelerde önemli sorumluluk alması ve binlerce insanın ölümü, yaralanması, baskınlara uğraması gibi pek çok konuda ciddi suçlamalarla karşı karşıya olan Ağar’ın her dönemde iktidarlar tarafından korunduğu ve “özel muameleyle ödüllendirildiği” iddiaları yoğundur. Hakkındaki ceza kesinleşip yakalama emri çıkarılmasının ardından teslim olmayan Ağar ile Adalet Bakanlığı arasındaki görüşme süreci ve “hapishane pazarlığı” medyaya yansımıştır.
2. İlgisiz bir not:
Bir önceki yazımla ilgili bir not: Biz ne kadar yazarsak yazalım, bir fotoğraf karesiyle, bir karikatür çizgisiyle rekabet edemiyoruz. İşte İdris Naim Şahin’in “takla olayı” ile ilgili Leman’ın harika yorumu. Başka bir şey demeye gerek kalıyor mu?