Aslında AKP’liler mutlu olmalı.
Partileri, 2002’den bu yana (iki referandumu da sayarsak) toplam 9 seçim başarısı kazandı; şimdi de 7 Haziran seçimlerinden birinci olarak çıkacağa benziyor.
Ama nedense pek sıkıntılılar.
“Tarafsız” Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çok huzursuz.
“400 milletvekili” dedi... I-ıh, çıkmıyor!..
“Hiç olmazsa 330 verin” dedi... O da kolay değil...
Hele bir de 276 bulunamazsa al başına belayı: Koalisyon hükümeti, hem başkalarının ağız kokusunu çekmek, hem de parti içinde her kafadan ses çıkması demek...
Erdoğan demokrasilerde galibiyetler kadar yenilgilerin de normal olduğunu, “her partinin bir gün tarih olabileceğini” kabul etmeye asla yanaşmıyor.
Çünkü bir kere, tek bir kere bile yenilirse siyasi hayatının sonuna gelebilir.
Dahası yolsuzluk tapeleri, Uludere, Gezi, başka olası soruşturmalar ve davalar, kendisini iktidar dışında yakalarsa özgürlüğünü bile kaybedebilir.
Bundan dolayı “onun demokrasisinde” sadece zaferler ve “sürekli iktidar” olmalı.
Diyeceksiniz ki, bu hayata ve mantığa aykırı!..
Haklısınız, ama bunu Erdoğan’a anlatamazsınız.
O kendini asla gerçekleşemeyecek “ölümsüzlük” iddiasına hapsetti.
“HDP kesinlikle barajı aşamayacak!”
Dünkü Cumhuriyet’te Erdem Gül’ün haberine göre, Güneydoğu’da milletvekili adayları listesindeki yerini beğenmeyerek istifa eden AKP’lilere parti yönetiminden böyle bir mesaj iletilmiş.
“İstifanızı geri alın. HDP’nin yüzde 10 barajını aşamayacağına eminiz. Diyarbakır’da 11 milletvekilinden 8-9’unu, Batman’da 4 vekilden belki tamamını, Güneydoğu’daki diğer illerde de milletvekillerinin yüzde 90’ını biz alacağız” deniyormuş mesajda.
Bu bir seçim tahmini veya aşırı iyimser bir vaat mi? Küskünleri avutma taktiği mi?
Yoksa başka bir anlamı mı var?
Yukarıda bir yerde “HDP’yi Meclis’e sokmama” kararı mı alındı?
Ve “gerekli yerlere” böyle bir gizli emir mi verildi?
Böylece HDP’nin giremeyeceği TBMM’de tek başına iktidarın, hatta “başkanlık rejimi”nin yolunun açılması planı mı yapıldı?
Bu gizli planın önde gelen aktörleri - Fuat Avni’nin iddia ettiği gibi - Hakan Fidan ve Efkan Ala mı?
AKP’den milletvekili aday adayı olup Erdoğan’ın (belki de bugünler için) baskı yaparak tekrar MİT’in başına dönmesini sağladığı Fidan’ın, bir zamanlar “Suriye’ye savaş için bahane lazımsa, ben 4 adam gönderirim oraya (Süleyman Şah Türbesi’ne - HA), 8 tane füze fırlatırım, gerekçe olur” dediği öne sürülmüştü.
İçişleri eski Bakanı Ala ise üç gün önce bizim bildiğimiz hiçbir yetkisi yokken (kendisi sadece AKP Erzurum milletvekili adayı), Ağrı Diyadin’deki karanlık çatışmayla ilgili ilk açıklamayı yapan kişi olarak dikkat çekti.
İlk açıklamalardan biri de Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geldi. Yine üç gün önce, henüz devam eden çatışmayla ilgili olarak şaşılacak kadar ayrıntılı bilgileri Sakarya’daki bir açılış töreninde teker teker sıralayıp anında HDP aleyhine propagandaya girişivermesi enteresandı.
“Barış sürecinin mimarı”nın önce Kürt sorununun varlığını reddettiğini duyduk.
Şimdi de ateşkes sürecinin kesildiğini, silahların patladığını görüyoruz.
Daha kurşun vızıltıları sürerken Erdoğan’ın ve “güvenilir adamları”nın söylediği sözler, sonradan bölgeden gelen haberler, yayımlanan fotoğraflar ve videolar, yöre insanlarının anlatımları ve hatta TSK’nın yaptığı açıklamalarla bir kez daha gerçeklerin hanesinden uzaklaştı.
Bilgiler çoğaldıkça, olan bitenin HDP’ye karşı bir “tezgâh” amacı taşıdığı kanısı güçleniyor. Üstelik tezgâhı hazırlayanlar, Türk ve Kürt gençleri, askerleri ve PKK’lileri, HDP’lileri gözünü kırpmadan yok etmeyi de planlarının parçası yapabiliyorlar.
Can kaybının az olması, yöre halkının ve HDP yöneticilerinin sağduyusuyla mümkün olabildi.
Çok cenaze çıkabilirdi Diyadin’den.
Kanlı sonucun kime yarayacağı sorusunu cevaplamak çok mu zor ki?
“Silahlı Kürtler”e karşı şahlanacak Erdoğan-AKP ikilisi, barış sürecini büyük riske sokma, hatta gömme ihtimalini de göze alarak hem HDP’yi baraj altına iterdi, hem de oylarını arttırma eğilimindeki MHP’yi geriletecek bir milliyetçilik söylemi sergilerdi.
Olmadı.
Şimdilik olmadı...
Karanlık 31 Mart’ta hâlâ ayrıntılarını bilmediğimiz bir operasyonda Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın ve onu rehin alan DHKP-C üyesi iki kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan terör eylemi, seçim öncesi Türkiye’deki gerginliği arttırdı.
Ardından Fenerbahçe futbol takımına yönelik silahlı saldırı gündeme geldi.
Şimdi de Ağrı Diyadin…
Sırada başka neler var?
Doğrusu olan bitenleri büyük bir kaygıyla izleyen milyonlarca kişiden biri olarak ben, elimden gelseydi seçimleri 7 Haziran’dan çok daha erken bir tarihe alırdım.
Çünkü HDP’nin güçlenme sürecinin devam ettiği şartlarda “bilinmeyen bazı ellerin” yeni ve çok daha tehlikeli provokasyonlar düzenleyebileceğinden korkuyorum.
Kanlı çatışmalar, suikastlar, ırkçılık ve din temelinde tehlikeli yalanlar gündeme sürülebilir.
Türkiye’nin birçok ilinde elini kolunu sallayarak gezen IŞİD militanları terör eylemleri gerçekleştirebilir.
Olmadı, uluslararası çatışma ve savaş tehdidi senaryosu denenebilir (Huffington Post’un, Katar’ın arabuluculuğu altında Türkiye ve Suudi Arabistan’ın Suriye’de Beşar Esad yönetimine karşı askerî adımlar atmaya hazırlandığını iddia etmesi önemliydi).
Daha da olmadı, seçimlerin ertelenmesini veya iptalini aklından geçirenler var mıdır acaba?
Umarım bütün bunlar olmaz ve “ne pahasına olursa olsun iktidar” diyenlerin gücü demokrasiyi boğmaya yetmez.
Ama dedim ya, kaygılıyım.
Çünkü bırakın yenilgiyi, rakiplerinin üzerinden tankla geçmeyecek, az farklı bir seçim başarısına bile katlanamayan tehlikeli bir zihniyetin her türlü çılgınlığa girişebileceğinden korkuyorum.
Korkuyorum, çünkü kendi korkusunu bastırmak için insanları ölüme sürebilecek bir hırsın nefesini hissediyorum.
@AksayHakan