Benim çocukluğumda "paket", tam da Türk Dil Kurumu'nun bugün tanımladığı gibi bir şeydi:
"İçinde bir veya birçok şey bulunan, kâğıda sarılarak veya kutuya konularak bağlanmış, elde taşınacak büyüklükte nesne."
Mesela, yiyecek paketi. Veya bir paket çikolata. Ya da üç paket makarna...
Çarşıdan aldığımız bir paket için "bir paketlik mutluluk" hissederdik. Ve "bir paketlik para" harcardık karşılığında.
Şimdi zaman değişti. Allah hepsine uzun ömürler versin, devletimizin yöneticileri de...
"Bir gün bir paket hediye aldım; ve hayatım değişti."
Devletine karşı duyduğu şükran duygusunu, sadakat ve hürmetle kâğıda dökmesini becerebilecek bir halk olsaydık, yarın akşam hep birlikte bu cümleyle kolektif bir roman yazmaya başlayabilirdik.
Çünkü yarın tarihî bir gün!
Yarın paket geliyor.
Ve bu paket için tek kuruş bile harcamayacağız; oturduğumuz yerde zahmetsiz alacağız hediyemizi. Üstelik paket karşılığında hissedeceğimiz mutluluk, paketten büyük olacak.
Hayatımız değişecek!
Çünkü paketten çikolata veya makarna değil, demokratik haklar çıkacak!
Yarın çilekeş yurduma resmî bir paket içinde demokrasi gelecek!..
* * *
Bir süredir muhtemelen cehaletimden dolayı tam izlemeyi ve anlamayı başaramadığım bir şeyler oluyor. Başbakanımız özendi bezendi, bize böyle bir paket hadiye etmek istiyor. İstiyor da, ya "asıl işleri" çok fazla olduğundan pek fırsat bulamıyor, ya yardımcıları tembellik ediyor, ya da bizi merakta bırakmak için durmadan erteleyip heyecanlı bir oyun oynuyor:
- Demokrasi paketi! Az sonra!..
- Sürprizlerle dolu bir paket! Pek yakında!
- Çok şaşıracaksınız! Memnun kalacaksınız!
- Reklamlardan hemen sonra...
Televizyonlardaki ve gazetelerdeki ilgili açıklamaları dört gözle ve can kulağıyla okuyup dinliyorum. Ve bu arada "az sonra", "pek yakında" cümlelerinin etkisiyle kalbim küt küt atıyor.
Acaba bu paketten ne çıkacak? Civciv mi? Fare mi? Yoksaa?..
Neyse, bugündü, yarındı, nikaha gidiyorduk, toplantımız bitmediydi falan derken, ay sonu geldi çattı.
Şimdi sanki macera filmlerinin en acımasız heyecan dozuna sahip o hain müzikleri eşliğinde pür dikkat koltuğa yapıştım:
-In-ı-nın ın-ı-nın!.. Tik-tak tik-tak!..
Ve Kanuni'yi solda sıfır bırakacak 2-3 metre boyunda dev bir Padişah, yaldızlı kaftanını yerlerde hızla sürüyerek sahneye çıkıyor, cebinden çıkardığı altın keselerini kendisine sevgi gösterileri yapan kullarına doğru fırlatıyor:
- Eyy, kullarım! Alın bu paketleri ve devletinize şükredin! Size hürriyet bahşediyorum!..
- Padişahım çok yaşa!..
- Az sonra!..
* * *
"Az sonra"yı beklemeyi gazetecilik haysiyetine yediremeyen bazı meslektaşlarımız, pakete yaklaşmaya ve en azından ona uzaktan bakarak içinde neler olduğunu anlamaya çalışıyor:
- Paketin kenarındaki şişkinliği inceledik baktık; orada üç harf görünüyor!
Yaşasın! Paketin üç harfini çözüyor gibiyiz. Nedir o üç harf?
- Aşk! (Saçmalamayın!)
- Erk! (Tövbe tövbee!)
- Hoş? Loş? Boş? Vay? Yav? (Yahu yeter!)
Paketten XQW çıkacakmış meğer! Kürtlere gün doğdu desenize! Artık bu üç harfi istedikleri kadar kullanır, ana dilde eğitim falan gibi "aşırı talepler"ini de sandıklarına kaldırırlar herhalde. Ne mutluluk!
Bu mutluluğa kalpleri dayanmaz diye, Padişahımızın, pardon, Başbakanımızın basın toplantısına IMC TV ve Özgür Gündem muhabirleri alınmayacakmış. Birgün ve Evrensel gazetelerinin temsilcileri de. Demişler ki, "Siz salona sığmazsınız; yerimiz dar."
Her şey ne kadar muhteşem, değil mi? Bakın, daha paket açılmadan bile ne kadar renklendi hayatımız! Hele nice reklamcının yıllardır akıllarımıza kazıdığı o kadar reklamı geride bırakan böyle bir kampanya!..
- Demokrasi paketi! Pek yakında! Reklamlardan sonra...
* * *
Şimdi reklamlar:
- Demokrasidir kirlenir, paketle temizlenir!
- Paket kanatlandırır!
- Paketse koy sepete!
- Devlet güvencesiyle: Yüzyıldan beri değişmeyen lezzet!
- Atıştırın, açlığınız yatıştırın!
- Devlet kontrolünde: Kontrolsüz güç güç değildir!
- Ne diyorsak o!
- Türkiye bu tadı seviyor.
- Halk müteşekkir: Ne varsa sende var! Sen her şeyi düşünürsün...
- Hadi yiyin gari!
- Kalite kallavi, fiyat cüz'i. Haydi hayırlı traşlar! Yersen...
@AksayHakan