Dün akşam Fox TV’de Fatih Portakal’ın sunduğu ana haber bültenini izledim.
Yürek yakan hüzünlü bir müzikle başladı bülten.
Ve daha da yakıcı bir haykırış yankılandı Özlem Üngör’ün ipek sesiyle.
Bu sesin ve müziğin etkisi altına girmemek imkânsızdı.
Sözler gerilerde bir yerlerde kalıyordu.
Sonra sıra, Dağlıca’da PKK saldırısı sonucu hayatını kaybeden 16 askere adanmış olan “Dağlıca Marşı”nın Kemal Çiçek tarafından yazılan sözlerine geldi:
“Sana sıkılan kurşun ciğerime saplanır. Bilmem bu acı nasıl yüreğimde saklanır. Can verdiğin bayrağın tabutuna sarılmış. Sana yüce yaradan cennetten yer ayırmış. Şehidim rahat uyu, biz bekleriz vatanı. Bu millet affeder mi sana kurşun atanı!”
* * *
Fatih Portakal daha sonra yarın Ankara’da yapılacak Bayrak Yürüyüşü’nden söz etti.
Ve HDP lideri Selahattin Demirtaş’ın bu yürüyüşün organizatörü Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne (TOBB) yönelik siteminden.
Demirtaş, dün Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde yaptığı konuşmada, TOBB'un 14 işçi ve işveren örgütü adına düzenleyeceği "Teröre Hayır Kardeşliğe Evet" yürüyüşüne karşı olmadığını belirttikten sonra şöyle devam etmişti:
"Ama 'Bayrağını al gel teröre karşı yürüyelim' dersen bu bir çarpıtmadır. Ortada bayrağa bir saldırı yok ki! Irkçılığı, faşizmi, Kürtlere karşı körükleyebilecek tehlikeli bir çağrıdır. Kürtler nerede bayrağa saldırmış ki, sen 'Bayrağını al gel, Kürtleri protesto edelim' diyorsun? Bu yanlıştır!
Barış için yürüyüş yapacaksanız, gelin Ankara'nın göbeğinde el ele verip beraber yürüyelim."
Demirtaş’ın daha sert cümleleri de vardı:
“Hisarcıklıoğlu, Saray’ın talimatlarıyla sokağa çıkacağına gel buraya. Saray sıkıştı, bunlara ‘protesto edin’ dedi. Gücün yetiyorsa, git sarayın önünde protestonu yap, barış iste.”
* * *
Portakal, daha sonra “bayrakla yürüyüşün ırkçılığı tetiklediği” görüşünden dolayı Demirtaş’ı eleştirdi. Oldukça hassas ve gergin bir yüz ifadesiyle şöyle dedi:
“Selahattin Bey, o bayrak bizim canımız. O bayrak bizim her şeyimiz. Siz eğer onu ırkçılık sayıyorsanız en büyük ırkçı sizsiniz o zaman. O bayrağa kimse laf etmesin, çünkü o bayrakta ecdanın kanı var, arkadaş!”
Son zamanlarda sürekli izlediğim birkaç kanalın yanı sıra, popüler kanalların haberlerini de kaçırmamaya çalışıyorum. Fox TV hem ana haberde, hem de sabah haberlerinde (hafta içinde de hafta sonunda da) önde geliyor.
Söz konusu kanalı ve haber sunucularını hiçbir şekilde “havuz medyası”ndan sayamazsınız; tersine, çoğu kez iktidara yönelik eleştirel tavır takınmaktan çekinmiyorlar.
Fatih Portakal bir “televizyon starı”. Haberleri enerjik ve içten bir üslupla sunuyor. Yeri geldiğinde yorumunu hiç esirgemiyor.
Herhangi bir parti, siyaset veya ideoloji adına konuştuğu izlenimini vermekten kaçınan Portakal, “toplumun çoğunluğunun görüşünü” yansıttığını düşündüğü anda kendi tutumunu cömertçe ortaya koyuyor. Ve mümkündür ki, genellikle “ortalama izleyici”nin, yani “sokaktaki adam”ın duymak istediği şeyleri, yine “ortalama yurttaş”ın tarzına, algı ve bilinç düzeyine uygun olarak dile getiriyor.
* * *
Memlekette çok kötü şeyler oluyor. Kan gövdeyi götürüyor.
Bu durumdan rahatsız olan “ortalama yurttaş” ne yapabilir?
Herkes bir partiye, derneğe, sendikaya falan üye değil.
Bir “birey” olarak, “bağımsız” bir tutum sergilemek, düşündüğünü ve protestosunu ortaya koymak zor. Çünkü bu ülkede “birey” ve “bağımsız” olmak çok zor.
İnsan illaki kendini ait hissedeceği bir şeyler arıyor.
Örgütsüz toplumun “sokaktaki adamı” için bayrak, marş, ezan, devletin temel ilkeleri gibi semboller, aidiyet sıkıntısını çözmek için en kolay yöntemler.
En çok da bayrak. Türkiye'de son 15 günde 1 milyon bayrak satılmış ve stoklarda bayrak kalmamış.
Yine “ortalama yurttaş”ın demokratik ve etik prensipleri ile tarihî hafızası olağanüstü zayıf.
Birçoğu AKP’ye karşı. Hatta şu ya da bu aşamada, bugünkü kanlı ortamın doğmasında 7 Haziran seçimlerinde istediğini elde edemeyen Erdoğan’ın sorumlu olduğu fikrini savunmuş.
Hatta asker ve polis cenazelerinde Cumhurbaşkanı’na tepki gösterenleri yürekten desteklemiş.
Ama...
* * *
Terör şiddetleniyor. Her gün bir sürü insan öldürülüyor. Medyanın ve politikacıların ezici bölümü terörizme lanet okuyor. Ve adım adım “PKK tarafından yapılan kanlı eylemler” toplumsal bilincin çok büyük bir bölümünü kaplıyor.
PKK terör eylemlerine gösterilen haklı tepkinin yanında, iktidara yöneltilen eleştiriler giderek sönükleşiyor. 7 Haziran sonrasında kaos çıkarmanın kimin planı olduğu konusu yavaş yavaş sislerin arasına karışıyor.
Öne çıkan “bayrak”, “vatan”, “bölücülük tehlikesi”, “kanlı terör” ve “şehitler ölmez vatan bölünmez” gibi sembolik imgeler...
O halde bugünkü ortamdan rahatsız olanlar, milliyetçi ve devletçi “aidiyet hissi” ile ortaya çıkabilir ve olan bitenin sorumlusu olarak gördüğü birilerini bulup içinde biriken mutsuzluk ve hınç kıvılcımlarını şiddete dönüştürerek kendini tatmin etme yoluna gidebilir.
Mesela, Kürtçe konuşan birilerine saldırabilir. Özellikle de kendini destekleyecek bir kalabalık (ve hatta güvenlik güçleri) yanındaysa ve bu işin fazla riski yoksa.
HDP binalarını yakabilir. Diyarbakır otobüslerini taşlayabilir. Bolu Taşkesti’de yüzlerce kişiyle birlikte sadece 8 “Doğulu işçi”yi bir okul inşatında kıstırıp linç etmeyi deneyebilir.
Ve maalesef bugün Türkiye bunları yaşamaktadır.
Her gün linç girişimleri, her gün Kürt düşmanlığı, her gün Türk ve Müslüman olmayanlara hayatı dar eden baskılar...
* * *
Fatih Portakal teröre karşı çıkarken haklı.
Ama “bayrak” deyince, yıllardır alışık olduğu milliyetçi tepkileri vermek adına iktidarın sorumluluğunu anında unuturken (ve ister istemez unuttururken) takındığı tutum sorunlu...
Bugünkü şartlarda bayrağın, millî marşın, hatta Atatürk büstünün bazen birleştirici değil, farklı olana karşı zorlama ve baskı uygulama aracı olarak kullanıldığını net olarak ortaya koyamadığı için yetersiz...
TOBB’un öncülüğünü yaptığı mitingin adı ("Teröre Hayır Kardeşliğe Evet") ve amacı da oldukça sorunlu.
“Teröre hayır”. Doğru. Ama bugünkü terör ve kan ortamına bizi kim düşürdü? En başta ona hayır dememiz gerekmiyor mu?
“Kardeşlik” söylemi, Türkiye’de on yıllar boyunca azınlıklara yönelik yapay bir hoşgörü ve gerçek hayatta karşılığı bulunmayan riyakâr bir sevecenlik unsuru olarak kullanıldı.
Aynı anda bir sürü katliamlar, sürgünler, baskılar uygulanırken...
Onun için ihtiyaç, “kardeşlik” değil “eşitlik”tir. Anayasal eşitlik. Demokratik özgürlükler ve insan hakları bakımından eşitlik.
Hiçbir azınlığın Türk olandan, Müslüman ve Sünni olandan kendini daha eksik ve ikinci sınıf hissetmemesi anlamındaki eşitlik.
Yürüyüş? Eylem? Protesto? Evet. Evet. Evet.
Ama amaç barış olmalı. En çok barışa ihtiyacımız var çünkü! Ölümleri durdurmaya!
Ve 30 yılda 40 bin insanın hayatını kaybetmesiyle öğrendiğimiz şu gerçeğin haykırılması için:
Kirli siyasi çıkarlar için yıkılan müzakere masası yeniden kurulmalı, ateşkes ve kalıcı barış için görüşmeler derhal başlamalıdır!