Burnumuz, genzimiz biber gazlı, gözlerimiz gaz-yaşlı!..
Taksim'deyiz...
Ben savaş muhabiri değilim. Ama burası "savaş alanı" şu anda!..
Biber gazı var, darbe var, dayak var, direniş var...
Ama her şeyden fazla nefret var!
N - e - f - r - e - t !..
Devlet acımasız! Polisin gözü dönmüş! Belli ki emir yüksek yerden!
Emir demiri keser mi, dersiniz?
Belki. Ama bugün kesmiyor. Kesemiyor. Çünkü binlerce insan direniyor. Geceli gündüzlü nöbet bekliyor.
"Gazlanmak"tan, dayak yemekten, yaralanmaktan korkmadan...
Ne istiyor bu insanlar?
Sadece şehrin merkezindeki Gezi Parkı'nın talan edilmemesini, oradaki yeşilin ve temiz havanın korunmasını, AVM ve kışla yapılacak diye kent merkezinin tahrip edilmemesini, her şeyin ranta, paraya dönüşmemesini istiyorlar.
"Oy çoğunluğu bende! İktidar benim! Her şeye tek başıma karar veririm! Köprü de benim kararıma bakar, yurttaşlarımın içki içip içmemesi de!" diyen zihniyete bir şeyler hatırlatmak istiyorlar:
Bir şeyler... Hani adına demokrasi denilen, insan hakları denilen, vicdan denilen ve buralarda giderek unutulmaya yüz tutmakta olan bir şeyler...
Gaz yayılıyor şimdi tekrar Taksim'de... Kanlar içinde yerlere düşenler, gaz altında savrulanlar, bayılanlar var...
"Olay yeri"ne birkaç yüz mesafedeki T24 ofisine dönüyoruz.
Bir yandan da televizyona bakıyoruz göz ucuyla...
Ekranda Başbakanımız... Coşkulu, hatta heyecanlı, dahası keyifli...
"Ne yaparsanız yapın, kararımızı verdik: Gezi Parkı yıkılacak!.."
Gezi Parkı da, İstanbul da, memleket de bizim değil anlaşılan... Geri çekilmemiz, sinmemiz, hatta koşar adım buralardan kaçarak susmamız, ortalardan kaybolmamız isteniyor.
Daha önce başka pek çok yerde olduğu gibi...
Ama burası Taksim!
Taksim şehrin merkezi. En büyük şehrin en büyük merkezi. Günlük hareketine, enerjisine, kalabalığına bakarsan Türkiye'nin merkezi.
Hani "güneydoğu olayları" birçoklarını sanki hiç ilgilendirmez ya, hani "orda bir köy var uzakta" durumu olur ya...
Hava durumu da "eğer İstanbul" ise haber olur, terör de "eğer İstanbul'da" patlarsa can yakar! Gerisi, hele uzak diyarlar üvey evlat gibidir ya...
İstanbul bu! Taksim bu!
Ama yüreklerin kulakları sağır!..
Ve yeni bir gaz bombası patladı şimdi. Kadındır, çocuktur, milletvekilidir, turisttir dinleyen yok!
Gaz hedefe yayılıyor hızla ve haince...
Birçok insan var burada: birkaç günde "direnişçi" sıfatına kavuşan bir sürü sıradan yurttaş; sıradan, ama bilinçli, cesur...
Sanatçılar da var burada, milletvekilleri de, "Çarşı" ve öteki spor tutkunu gruplardan insanlar da, "antikapitalist Müslümanlar" da...
Taksim'deyiz. Öncekinin dumanını atlatamadık daha, ama yakında yeni bir gaz bulutu çökecek üzerimize!
T24'ten genç bir arkadaşımızı daha "uğurladık" şimdi "savaş alanı"na. Umarım kazasız belasız ofise döner...
Umarım orada sayıları giderek artan onurlu ve yürekli insanlar, gaz bombaları ve saldırılar altında yaralanmaz, sakat kalmaz, ölmez.
Taksim'den şimdilik bu kadar. Son olarak "tarihe not düşmek" adına "tarihi" yazıyorum:
31 Mayıs 2013'teyiz bugün.
"Büyük Türkiye"de, "ileri demokrasi"deyiz.
Nokta.