Valla, CNN Türk gerçekten iyi bir iş yaptı. Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’yi canlı yayına çıkardı. Ve bu program, rekor sayıda izleyiciye ulaştı. (YouTube’daki izlenme oranı bile epeyce yüksekti. Buradan linkini verelim de CNN Türk’e T24 kıyağı olsun.) Eh, kanalın da bu işe memnun olması gerekir, değil mi? Ammaaa... İçimde öyle bir his var ki, CNN Türk bu yaptığı “iyi iş” dolayısıyla pek mutlu olmadı. Hani, kanalın çiçeği burnunda sahibine ait olduğu iddia edilen yaşlı bir sesin vaktiyle “Üzdüm mü seni patron? Nasıl girdim bu işe ya, kimin için!..” diye ağlamasını hatırlatan bir şeyler vardı ortada. Neydi o “şeyler”? İnce’yi sorularıyla, söz kesmeleriyle ve başka “profesyonel” yöntemleriyle “pataklaması gereken” üç “cici gastecinin” – ilk birkaç dakikadan sonraki – görüntüleri, tavırları, mimikleri, jestleri, konuşmaları... Moralleri bozuldu çocukların. Resmen dağıldılar. Verilen görevi yapamamanın rahatsızlığını ve korkusunu yaşadılar. Bilmiyorum bu muydu kanalın ve grubun “A takımı”? (Düşünüyorum da, aklıma gelen birkaç “yandaş isim” de durumu pek değiştiremezdi gibi geliyor; onun için bu üç arkadaşı küçümsemiş gibi olmayalım.)
* * *
İnce Cumhurbaşkanı adayı. Yani “ne de olsa” öyle. Yani “asıl aday” değil tabii. “Bir numaralı lider” değil. Ve olmamalı da. Ama işte, aday... Ona da kanalda birazcık yer vermek icap ediyor haliyle... Ve bu “ikinci sınıf aday”ı canlı yayına çıkararak hem “demokratik kanal görüntüsü sergilemek”, hem de hafiften yıpratmak hiç fena bir fikir değil(di). Ama bu seçim kampanyasında birçok kişiyi şaşırtan İnce (itiraf edeyim, ben de dâhilim buna, ondan bu kadar başarılı bir performans ve herkesi kucaklayan bir üslup beklemiyordum; şu ana kadar gayet iyi gidiyor), CNN Türk yayınında da yaptı yapacağını. Sorulara tatmin edici cevaplar veren İnce, tavırlarıyla sıcak ve mütevazı bir kişi olduğunu ortaya koydu. Sıradan biriydi. Halktan biri. Sözü kesilebilecek, söylediklerine karşı çıkılabilecek, karşısında bacak bacak üstüne atılabilecek ve illaki her lafa “Efendim, siz de biliyorsunuz ki” türü kölece girişler yapmayı gerektirmeyecek biri... Doğrusu, İnce’ye soru soran arkadaşlar da bu açıdan gayet rahattılar. Ben “gazetecilerle siyasetçilerin ilişkisi” açısından genel tabloda hiçbir şeye takılmadım. Ammaaa... (Evet, burada bir “Ammaaa...” daha deyip dikkat çekmem gereken birkaç konu var.)
* * *
Üç “gasteci” oraya gazetecilik yapmak için değil, belirli bir siyasi görüşün savunuculuğu için gelmiş gibiydi. İktidarı desteklemek, en azından ona toz kondurmamaktı amaçları. Soruları, konuşmaları, tavırları böyleydi. (İsteyen yukarıdaki linkten izlesin.) Zaman zaman İnce’yi aşağılamak, saygısızlık etmek sınırında gezdiler. İktidar temsilcileri ve özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında uysal birer kedi gibi mırlayan “cici gasteciler”, muhalif lideri karşılarında bulunca “kaplan” rolünü oynamayı denediler. Acaba karşılarında Erdoğan olsaydı öyle davranabilirler miydi? Ne gezer! Koltuklarının bile ucuna zar zor ilişerek, her denilene emme basma tulumba gibi kafa sallamakla yetinirler, fırsat buldukça da “Reis”in aklında kalması umuduyla sempatik gülücükler yollarlardı. Bütün dikkatlerini “yandaşlık sanatı” sayesinde bugün için sahip oldukları avantajları (para, mevki, “o uçağa binme hakkı”, başka fırsatlar) korumaya verirlerdi. İnce karşısında da akıllarında sanırım hep bunlar vardı. Böyle olmasaydı orada birer gazeteci ve haberci olarak oturduklarını asla unutmazlardı.
* * *
Gazetecilik ve habercilik bakımından İnce’nin programda söyledikleri arasında en önemli şeylerden biri, Erdoğan’ın 2001’de AKP’yi kurmadan önce “icazet almak için Gülen’i ziyaret ettiği” iddiasıydı. Gerçek bir gazeteci, bu haberin kokusuyla tepeden tırnağa heyecanlanır, soru üzerine soru sorar, bu iddiayı öne çıkarır, tekrarlardı... Ama bizim “cici gasteciler” bundan rahatsız olduklarını belli eden çehreler sergilediler. Darbe girişimi sonrasında televizyon haberciliğinin en fazla parlatılmaya çalışılan isimlerinden Hande Fırat’ın yüzü iyice düştü. Bir ara “FETÖ konusunda iktidar 17-25 Aralık 2013’ü bir milat olarak gösterdiği için...” (bu cümle içinde sesi giderek kısıldı, sonunu zar zor getirerek) 2001’in önemli olmadığını, onun konuşulmamasını istediğini ifade etmeye çalıştı. Ne güzel gazetecilik, değil mi? Hem o, hem de sert konuları yumuşatıp tatlıya bağlama havasında iktidarı çaktırmadan destekleme uzmanı Hakan Çelik, bir kez daha malum “Aman Ali Rıza Bey, ağzımızın tadı kaçmasın” üslubuyla (Yaprak Dökümü dizisini unutmayalım!) muhalif sivrilikleri budamayı denedi. Bakın, İnce’ye sora sora ne sordular bu “gasteciler”: “Erdoğan’ın açıkladığı seçim beyannamesindeki 146 projeden beğendikleriniz oldu mu?” Ne güzel soru! Haydi hep birlikte Erdoğan’ın iyi projelerini övelim. Muhalefet de neymiş canım! Ya da “Erdoğan seçimlerden sonra enflasyonla mücadele yolunda etkin tedbirler alınacağını açıkladı, ne dersiniz?” türü bir soruya “öncelik verdiler” sınırlı zamanda. (İnce’den “16 yıl ülkeyi yöneten Erdoğan artık gelecek vaadi veremez, sadece özür dileyebilir.” cevabını alınca bir kez daha yüzleri düştü arkadaşların.)
* * *
Vücut dilinde çok sıkıntıları olan, stres kontrolü açısından “üçlünün” en deneyimsizi ve gergini görünen Murat Çelik, İnce’nin sarayın masraflarından bahsetmesinden rahatsız oldu. Cumhurbaşkanı’nın 2017 giderlerini tepki dolu bir ifadeyle dinledikten sonra altı çizilmiş bir kuşkulu edayla “Bu rakamlar nerden?” diye sordu. İnce “İnternette var” deyince yine mutsuz oldu. (Bu soru öncesinde ve sonrasında harıl harıl cep telefonundan internet araması yaptığını ama istediğini bulamadığını ve terini silip telefonunu önündeki sehpaya bıraktığını gördük.) Tabii ki bu “cici gasteciler” demokrasi, insan hakları, adalet, hukukun üstünlüğü konusunda soru sormadılar. İnce’nin bu tür “fuzuli” konulara girmesinden de sanki pek hoşnut olmadılar. Ve kuşkusuz medya sorusu da sorulmadı. Zaten nasıl sorulabilirdi ki? Ne diyebilirdi o arkadaşlar medyanın durumu hakkında? İktidarın medyanın yüzde 90’ını ele geçirerek içini boşalttığını, çapsız ama yandaş bir grup yalakanın meydanı doldurduğunu mu söyleyeceklerdi? Orada durun! Bu “cici gasteciler”in profesyonel olarak çok eksikleri olduğunu, ahlaki ve vicdani bakımdan ciddi zaaflara sahip olduklarını söyleyebilirsiniz. Ama asla aptal değiller!..