Günde ortalama 4,5 saat televizyon izleyen Türkiye halkı ise kitap okumaya YILDA sadece 6 saat ayırıyor.
Adamın biri içkiyi fazla kaçırmış. Çevresindekileri rahatsız edince mahkemelik olmuş. Hakim ona önce 15 gün hapis cezası vermiş. Sonra “iyi halini göz önüne alarak” hapisten vazgeçip kararını “bir ay boyunca her gün 1,5 saat okuma cezası”na dönüştürmüş.
Siz miş-mış dememe bakmayın; bu bir masal değil. 12 yıl önce Yozgat’ta olan bir olay. Kahramanı da Alpaslan Yiğit adında bir yurttaş. Kendisi gazetecilere şöyle demiş:
- Allah düşmanıma böyle ceza vermesin! Hakime “Kitap delikanlıyı bozar, normal ceza ver”, diye yalvardım. Çok utandım. Ha evde bulaşıkları yıkamışsın, ha kütüphanede kitap okumuşsun. Herkes bana kıs kıs güldü.
Her gün jandarma nezaretinde kitap okumak zorunda kalan Yiğit, bu duruma dayanamayarak kaçmış, ortadan kaybolmuş. Ama 6 ay sonra dönüp (kitaplara) “teslim olmak” zorunda kalmış.
Gerçi sonradan “okumanın o kadar da kötü bir şey olmadığını” söylüyor, ama çok da değişmiş görünmüyor:
- 15 gün nedir ki, aslanlar gibi yatar çıkardım, köy kahvesine girerken de başımı dik tutardım…
Daha sonradan bu “eğitici uygulama”, başka hafif suçlara da “ceza” oldu. “Kitap okumanın ceza olduğu bir ülkede yaşıyoruz” türü yorumlar da basından eksik olmadı.
* * *
Rusya lideri Vladimir Putin, seçim kampanyası sırasında ilginç bir tez ortaya attı:
- Eğitim sistemimiz kaliteli kitapların okunmasını yeterince özendirmiyor. Bazı Amerikan üniversiteleri öğrencilere 100 kitaplık bir okuma listesi verir. Bizim de okullarımızda böyle bir zorunlu liste uygulamamız yararlı olacaktır.
Ve tartışma başladı. “Kitap zorla mı okutulur?”dan tutun da, bu 100 kitabın seçilmesinin büyük ayrılıklar ve kavgalar yaratacağına kadar her şey söylendi. Kimisi “100 değil, 500 kitap olmalı!” buyurdu, kimisi “Mesele, sayıda değil, nitelikte!” diye haykırdı.
Anketler yapıldı. Birinin sonucuna göre, toplumun, okunmasında en fazla yarar gördüğü kitaplar şunlardı: Tolstoy’dan “Savaş ve Barış”, Bulgakov’dan “Usta ve Margarita”, Dostoyevski’den “Suç ve Ceza”, Puşkin’den “Yevgeniy Onegin”, Şolohov’dan “Durgun Akardı Don”. Bu arada Anayasa’yı, Ceza Yasası’nı, İncil’i, çeşitli pratik bilgi kitaplarını önerenler de az olmadı. Lenin’in eserleri listede yer almalı mı, ya da Soljenitsin’in “Gulag Takımadaları” uygun mu, diye keskin polemiklere girişildi.
Böylece yıllar sonra kitap okuma konusu hatırlanmış oldu. Okullarda, televizyonlarda, gazetelerde tartışmalar ve araştırmalar yapıldı. Sorular soruldu:
- Sizce çocuklar ne zaman okuma alışkanlığı kazanmaya başlamalıdır? Çocuğa en çok kim yardımcı olmalıdır? Nasıl?
Hatta yetişkin toplum, çocuklardan önce kendisini yokladı:
- Ne kadar sık kitap okursunuz? En son ne okudunuz? Sizi en çok etkileyen üç kitabı sıralayın.
Seçimlerden sonra “100 kitap” tartışmaları hatırlanır mı, fikir uygulanır mı, bilmem. Ama konunun açılması sanırım yararlı oldu.
* * *
Rusya’ya gidenleriniz bilir, Ruslar kitap okumayı severler. Metroda herhangi bir vagona girin; orada mutlaka kitap okuyan 3-5 kişi görürsünüz. Eskiden de böyleydi. Hatta Sovyet döneminde daha fazlaydı ve SSCB dünyanın en çok okuyan ülkesiydi.
Elimde birkaç yıl öncesinin bir araştırması var. Buna göre ortalama bir Hindistan yurttaşı, kitap okumaya haftada 10,7 saat ayırıyor. Rusya’da ise bu süre 7,1 saat, yani günde bir saatten biraz fazla. En çok okuyan ilk 10 ülke sıralaması şöyle:
- Hindistan, Tayland, Çin, Filipinler, Mısır, Çek Cumhuriyeti, Rusya, İsveç, Fransa, Macaristan.
Günde ortalama 4,5 saat televizyon izleyen Türkiye halkı ise kitap okumaya YILDA sadece 6 saat ayırıyor. Düzenli kitap okuyanların oranı Japonya’da yüzde 24, ABD’de yüzde 12, İngiltere ve Fransa’da yüzde 11 iken Türkiye’den binde 1 kişi. Bir Japonya yurttaşı yılda ortalama 25 kitap okurken bir Türkiye yurttaşı 10 yılda bir kitap bitiriyor. (Geçen yılki resmî bir açıklamada bu veriler reddediliyor, Türkiye’de ortalama yılda 7,2 kitap okunduğu, 7-14 yaş grubu için ortalamanın “ayda 1 kitap” olduğu savunuluyordu.)
2007’de Rusya’daki kütüphanelerde 739 milyon kitap varken, bu sayı Almanya’da 104 milyon, Bulgaristan’da 46 milyon, Türkiye’de ise 13 milyon idi. BMÖ İnsani Gelişim Raporu’ndaki kitap okuma sıralamasında Türkiye’nin yeri 86. basamakta. Türkiye’de kitap, genel ihtiyaç maddeleri sıralamasında 235. sırada yer alıyor.
İzninizle yazıyı tatsız ve banal bir alıntı ile bitireyim bu sefer. Okuma konusunda internette yapılan bir tartışmadan oldukça sıradan bir bölüm aktarayım:
- Ben kitap okumuyorum, zevk alamıyorum, sıkılıyorum İşin kolayına kaçıyorum: Aç televizyonda bir film izle. Aynı şey değil mi?