Bugün bayram Rusya’da. En genç ve en anlaşılmaz bayramlardan biri: “Egemenlik bayramı”…
“Rusya, kimden bağımsız ve egemen oldu ki, bayram kutluyoruz?” diye dalgasını geçenler az değil.
Öteki eski Sovyet cumhuriyetlerinin “bağımsızlık günleri” tamam da, Rusya oldu mu, iş sarpa sarıyor.
Aslında bu tarihin (12 Haziran) ve Rusya egemenlik bildirgesinin gerisinde, Boris Yeltsin’in 20 yıl önce ilk kez Rusya Devlet Başkanı seçilmesi var; ama bunu bilen az, hatırlayan ise neredeyse yok gibi…* * *Aslında bakarsanız, benimkisi laf ebeliği… Bayram bayramdır işte! Uzatmaya ve sorgulamaya gelmez, kurcalayınca tadı kaçar…
Bugüne kadar birçok anket, Rusya’da bayram deyince (ister 1 Mayıs olsun, ister 8 Mart) halkın anladığı tek bir şey olduğunu ortaya koydu: Eğlence, sohbet, yemek ve içmek… Ve içmek… Ve içmek…
Plak takıldı veya yazar kekelemeye başladı sanmayın. İçmenin önemini vurgulamak istediğim için tekrar ediyorum.* * *Eğlence kültürünün en önemli ögelerinden biri budur Rusya’da. Şarap içmek, konyak içmek, viski içmek, son zamanların iyice yaygınlaşan alışkanlığıyla bira içmek ve kuşkusuz, votka içmek…
Hatta elbette, en başta votka içmek!..
Telaffuzu bile önemli, güzel ve içten: Votka!.. Daha doğrusu “vodka”… Rusça su, “voda”. Suyu daha içten ve sevimli hale getirmek için kullanılan kelime oyunu ona “vodka” deneyi gerektiriyor. (Adı Natalya olana, aile ve arkadaş ortamında “Nataşa” denmesi gibi.)
Uzatmayalım, votka yaşamsal bir gıda malzemesi Rusya’da. Sevilen ve sayılan bir içecek…* * *Neden Ruslar votkaya bu kadar düşkün?
Neden doğumdan ölüme kadar Rus hayatının her aşamasında votka var?
“Yüzyıllara dayanan gelenekler” mi? “Ucuz eğlence” mi?
“Sarhoş bunlar canım!” deyip geçmeyelim. O en kolayı ve aldatıcısı. “Derinde yatan” ne?* * *Bilim adamları votka içmeden yazdıkları kitap ve makalelerde daha ciddi açıklamalar yapıyor. Tarihçi Sergey Baymuhammetov, Ruslar’ın damarlarında akan kanda votkaya karşı bağışıklık olmadığını yazıyor.
Bağışıklık olmadığından sarhoşluk mu dersin, cinsel iktidarsızlık mı, karaciğer hastalıkları mı... Votkanın bütün “nimetleri” iki tokatta kapı gibi Rus delikanlıkları yere seriyor.
Soyadı kulağımıza sanki tanıdık gelen bu tarihçiye göre, Ruslar’ın ataları dört kökene dayanıyor: Ulusun temelini oluşturan, Belarus ve Ukraynalılar’ı da içeren Slavlar; “Step Türkleri” (şaşırmayın, Türkler’le Ruslar’ı tarihi akraba ilan eden ilk bilim adamı bu değil!); Baltık kabileleri ve Fin (Komi, Mari, Udmurt vb.) etnik grupları.
Özellikle ataları dördüncü kökenden gelenler “votka bağımlılığının trajik sonuçları”na daha bir açıkmış...* * *Bir başka bilim adamına, Vladimir Nikolayev’e kulak verelim. Nikolayev, “Rusya’nın kaderinde votka” adlı kitabında “İnsanlar 50 bin yıl önce daha konuşmaya başlamadan içkiden keyif almaya başladılar” cümlesiyle soyadının Rus olmasının hakkını veriyor.
Devamla Ruslar’ın aslında Avrupalılar’dan çok daha sonra içmeye başladığını, ama “iç ısıtan sıvı”nın soğuk ülkede kısa sürede yaygınlaştığını anlatıyor.
“Hangi dini seçsek” sorusu gündeme geldiğinde, “Votka, Rus’un eğlencesidir” sözüyle meşhur Prens Vladimir’in, “İslam dini iyi, ama bu kadar çok içen millete uymaz!” dediği söyleniyor.
13. yüzyıl çarlarından Gorbaçov’a kadar devletin zaman zaman votkaya yasak koyduğundan, bazen de bütçeyi doğrultmak için alkolü iyi kullandığından dem vuruyor Nikolayev.
Halk ne olursa olsun votkadan vazgeçmiyor. * * *Yalnız halk mı? Çarların saraylarında votkalı partiler gırla gidiyor.
Bir ara Çariçe İkinci Katerina votkayı halka yasaklıyor, ama asilzadelere serbest bırakıyor.
En çok içenlerden biri, en ünlü Rus çarı Büyük Pyotr (“Deli Petro”). Pyotr’un, sıkı votka içenlerden bir “sarhoşluk kurulu” oluşturduğu ve zaman zaman “kapalı oturumlar yaptığı” anlatılıyor.
Sonuçta votka, zaaf olduğu bilinmekle birlikte içmekle neredeyse övünülen bir ulusal özellik haline gelmiş Rusya’da.* * *Doğumda, mezuniyette, evlilikte, terfide, hatta ölümde votka içilerek tarihi aşamanın değeri tescil ediliyor.
Hele hele yeni yıl... En sevilen kutlama... Doldur ve iyi dilekleri dillendir.
Ve öteki bayramlar, kuşkusuz…
Ve de bayram sonrası “adaptasyon günleri”…
Nerede kalmıştık?..
Bugün bayramdı… Değil mi?
Ve de hayat kısa… Değil mi?
O halde…
Doldur!..