Uçak Moskova’ya iniyor. Gökyüzü kapalı. Yağmur çiseliyor. Hava serin.
Ruslarla ilgili en çok duyduğum sorulardan biri geliyor aklıma:
"Neden bu kadar soğuklar? Özellikle de karşılaşma anında?"
Ve çoğunlukla bu soruya verdiğim cevap:
"Evet, Ruslar başlangıçta genellikle böyledir. Bir sonraki aşamaya varabilirseniz, hele de bir masada oturup iki tek atabilirseniz, çok kısa sürede mevsim yaza dönüşebilir."
Havaalanı elbette ikinci aşamaya geçmek için çok uygun bir yer değil. Rus gümrük memurları zaten oldum olası size "ülkeye sızmaya çalışan potansiyel düşman" gibi bakar. Şimdi bir de Covid - 19 kuşkusu buna eklendi.
Son üç gün içinde yaptırılıp sonucu negatif çıkmış testimizin kanıtını istiyorlar. Uzattığınız kağıdı evirip çevirirlerken yüzlerinde hiçbir pozitif işaret göremiyorsunuz. Neyse, sonuçta beklediğiniz izin, bir emir kipiyle size hediye ediliyor:
"Geçin!"
Geçiyorum. Artık hızlı trenlerden, minibüslerden, otobüslerden ve metrolardan korktuğum için taksicilere yöneliyorum.
Yolda giderken Korona yasakları yüzünden yarıda kestiğim ziyaretimden sonra geçen altı ayın neredeyse yüzyıllar kadar uzadığını düşünüyorum.
O zaman Covid - 19’un adını duyalı çok olmamıştı ve bu kadar tedirgin değildik. Şimdi ise bu seyahatin neredeyse ölüm tehlikesiyle sınırdaş olduğunu hissedip ara sıra kendi kendime fısıldıyorum:
"Abartma! Dikkatli ol ama abartma!"
Şehir merkezine doğru yaklaşırken şaşırarak görüyorum ki, ortada pek öyle maske takan falan yok.
Bunu sonraki günlerde de defalarca, hatta sürekli yaşıyorum. Moskova’da maske ve mesafe kuralına uyanların sayısı çok az. İnsanlar son derece rahat. Sanki hiçbir sağlık tehdidi yok ya da vardı da artık yok...
Türkiye’de durum farklı mı? Elbette değil. Ama bir arkadaşımın sorusu yerinde:
"Peki, Rusların ortalama eğitim düzeyi bizden çok daha yüksek değil mi? Onlar niye böylesine aldırmazlar?"
İşte burada bir kez daha "Rus karakteri" sahneye çıkıyor.
"Russkiy avos"...
"Russkiy", yani Ruslara özgü, Rus usulü...
Ve tercümesi pek kolay sayılmayacak o harika kelime: "Avos". Yani risk sınırında olmaya alışkınlık, boş vermişlik, umursamazlık, özensiz davranıp sonucun iyi olmasını bekleme hali, bir şekilde her şeyin kendiliğinden düzeleceğine inanma...
Buna Covid - 19’la ilgili olarak bir şeyi daha eklemeliyim: Çok sayıda Rus, bu virüsün varlığına inanmıyor ve konu açıldığında bunun bir "uluslararası komplo" olduğunu ballandırarak anlatmayı seviyor.
Ya Rus dostlarımın benim maske takmama bıyık altından gülümsemesine, hatta bazılarının "Sen de çıkar artık, bir şey olmaz, merak etme!" diye baskı yapmasına ne demeli?
Alay konusu olmak, özellikle de bir tür korkaklık iması, her türlü ilkel erkeği (yani içinde benim de olduğum erkeklerin yüzde 99’unu) kolayca tuzağa düşmenin eşiğine getirebiliyor.
Benim Rusya’ya gideceğimi bilen arkadaşlarımın bir kısmı aynı şakayı yapıyordu:
"Haydi, git de bize Rus aşısı getir, hayatımız kurtulsun!"
Rusya’nın "dünyada ilk kez" aşıyı bulduğunu ilan ettiği gün, Twitter’da Türklerin bir kısmının Putin’e övgüler düzdüğü birçok paylaşım okumuştum.
Oysa Rus tanıdıklarıma sorduğumda bu aşı konusunu "ulusal gurur kaynağı" olarak görenlerin sayısının fazla olmadığını anlıyorum.
Çoğunluk umursamaz görünüyor. Ben üzerlerine gittiğimde aldığım cevaplara bakılırsa, bulunup piyasaya çıkarılan ve yakında çıkarılacak olan aşılara pek güvenmiyor, meseleyi "Kremlin’in siyasi propagandası" olarak değerlendiriyorlar.
Zaten anketler çoğunluğun, özellikle de sağlık sektörü çalışanlarının aşı yaptırmaya pek niyeti olmadığını ortaya koyuyor.
Kimisinin yorumu daha sert: "Rusya’da, Japonya’nın grip tedavisinde geliştirip denediği ancak sakıncalı bularak sonradan vazgeçtiği Favipiravir temelinde üretilen Areplivir ve Avifavir yüksek fiyatla halka satılıyor. Bu hem bir aldatmaca, hem de haksız kazanç kapısı!"
Bütün bunların dışında Rusya’da siyaset kazanı kaynıyor. Üç ay önce yapılan yeni anayasa oylamasının ardından, 13 Eylül’de düzenlenen yerel seçimler de tam iktidarın istediği gibi, neredeyse firesiz bitti.
Ancak Kremlin sıkıntılı. Bölgelerden gelen Covid - 19’la ilgili endişe verici haberler artıyor. Aynı zamanda yer yer siyasi direnişe dönüşebilecek tepkiler de yükseliyor. Bu arada Habarovsk Valisi’nin tutuklanmasından sonra geçen 3,5 ay içinde bölgede huzursuzluk ve kitlesel gösteriler sürüyor.
20 Ağustos’ta zehirlenen ve güçlükle hayatı kurtarılan muhalif siyasetçi Aleksey Navalniy, yalnızca ülke içinde iktidarın tadını kaçıran bir sorun olmakla kalmıyor. Ondan çok daha fazla tepkiyi dışardan, özellikle de Avrupalı ülkelerden alıyor.
Bir de Belarus ve artık hemen her sözü ve tavrıyla ortalığa sorun saçan lideri Aleksandr Lukaşenko var. Moskova, bir açıdan şimdi onu daha fazla etkileme-baskılama şansına kavuştuğu için memnun görünüyor. Ancak olayın, yakın gelecekte Rusya yönetiminin Belarus toplumu ve muhalefetiyle ve bir kez daha Batı ile ilişkileriyle ilgili boyutları da var ki, bu konularda hata yapmamak çok zor.
Navalniy ve Belarus’un ayrı birer yazı konusu olduğunu vurgulayıp burada bitireyim.
Ha, bu arada Rusya’dan döndüm ve "kuluçka süresi"ni sağ salim tamamlamak üzereyim.