Duma seçimleri tamamlandı.
Aşağı yukarı "her şey planlandığı gibi".
Planlayan kim? Lider Vladimir Putin'in güvendiği Kremlin yönetiminin iç siyaset mimarları, en başta da 90'lı yılların başbakanlarından Sergey Kiriyenko…
Resmî verilere göre seçmenlerin yarısı sandık başına gitti (açıklanan yüzde 51,7'lik katılım aslında düşük sayılır, ancak 2016'ya göre 4 puan yükseldiği için "durumu idare ediyor"). Kullanılan oyların yarısını (yüzde 49,8) alan iktidar partisi Birleşik Rusya, 450 kişilik Duma'da 324 koltuğa yerleşiyor (2016'da yüzde 54,20 ile 343 milletvekili sahibiydi).
Birleşik Rusya niye bu kadar fazla koltuk kazanıyor? Çünkü Duma'nın yarısı parti listelerinden, diğer yarısı ise bölgelerin temsilcilerinden oluşuyor. Bölgelerde iktidar partisinin ezici bir üstünlüğü var. Sonuçta seçmenlerin kabaca dörtte birinin oylarını alan Birleşik Rusya, Duma'da "anayasal çoğunluğa" sahip.
Zafer zaferdir! Ama kutlaması nerede bu zaferin? Garip, ama seçim gecesi birkaç coşkulu konuşma dışında bir şey duyulmadı.
Çevresindeki Covid vakaları gerekçesiyle kendini karantinaya alan Putin zaten ortada yok. Birleşik Rusya Partisi'nin Başkanı Dmitriy Medvedev'in soğuk algınlığı ve öksürük nedeniyle tedavide olduğu söyleniyor. Parti'nin seçim listesinin ilk iki ismi Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da sessiz. İlginç bir kayıtsızlık egemen sanki. Herkes mi yorgun ve bıkkın? "Beklenen oldu" ve bu, hiç kimsede en ufak bir heyecan yaratmıyor mu?
Peki, seçimler hiçbir öngörülmez sonuç üretmedi mi? Elbette üretti.
Üç unsur sayayım: Birincisi, 2016 seçimlerinde yüzde 13,3 oy alan Rusya Federasyonu Komünist Partisi (RFKP), bu kez oranı yüzde 18,9'a çıkardı; koltuk sayısı da 42'den 57'ye çıktı. İkincisi, kimilerine göre artık siyasi hayatının son dönemine giren Vladimir Jirinovski'nin Liberal Demokratik Partisi yüzde 13,1'den yüzde 7,5'a geriledi; 39 koltuk 21'e düştü. Üçüncüsü, liberal muhalif çizgide görünen ama kuruluşunda Kiriyenko'nun parmak izi saptanan Yeni İnsanlar Partisi de yüzde 5'lik seçim barajını aştı ve 2003'ten beri ilk kez Duma 4 değil 5 partiden oluştu.
Bu arada Duma seçimleriyle aynı anda yapılan ve neredeyse tümü Birleşik Rusya'nın elinde olan 39 bölgesel parlamento ve 12 bölge lideri seçimleri de iktidarı memnun eden sonuçlarla tamamlandı.
Rusya seçimlerini değerlendiren İsviçre gazetesi Neue Zuercher Zeitung, "kazanan, Birleşik Rusya değildir, kurulmuş olan yönetim sistemidir" yorumunu yapmakta bence haklıydı. Kremlin bir zamanlar "yönetilebilir demokrasi" teziyle yola çıktığı ve oluşturmak için yıllardır uğraştığı "sistem"i gerçekten de kurmuşa benziyor.
Carnegie.ru sitesinde dün çıkan bir yazıda ise Rusya'da son bir yılda çok partili sistemin iki doğrultuda değiştirildiğini vurgulandı: "Birincisi, 'sistem dışı' muhalefetin bozguna uğratılması" (hapse atılan Aleksey Navalniy ve benzerleri). "İkincisi, oluşturulan sistem sahasının daha da sıkı denetlenen bir sistem haline getirilmesi" (yani çoğu Duma'da yer alan "uyumlu" muhaliflerin ufak tefek direnişlerinin bile bastırılması girişimleri).
Komünistlerin en etkili liderlerinden Pavel Grudinin'in milletvekili adaylığının Yüksek Seçim Kurulu tarafından iptal edilmesine dikkat çeken Carnegie.ru, bu tür bir dizi çelişkiden dolayı genelde "sistem içi muhalif" sayılan RFKP'nin Kremlin'le ilişkilerinde kısmî de olsa gerginlik yaşandığı yorumunu yaptı.
Bu arada muhalefetin, iktidarı seçim hileleri dolayısıyla yoğun olarak eleştirdiğini de ekleyelim. Başkentteki seçimlerde uzun süre komünistler önde giderken "elektronik oylama verilerinin de yardımıyla" son anda Birleşik Rusya'nın öne geçtiği iddia ediliyor.
Ülke genelinde Birleşik Rusya'nın "14 milyon kadar kuşkulu oyu" olduğunu savunan matematikçi ve seçim uzmanı Sergey Şpilkin, Novaya Gazeta'da yaptığı analizde "hile yapılmasaydı seçimlere katılımın yüzde 38, Birleşik Rusya oylarının ise yüzde 31-33 civarında çıkacağını" öne sürdü.
Bununla birlikte geride kalan Duma seçimlerinin ardından Rusya siyaset sahnesinde bugünden yarına herhangi bir ciddi değişim yaşanacağına inanan pek kimse yok.
Seçimler geride kaldığına göre, Kremlin artık gözünü dış politikaya çevirebilir. Bunun ilk işareti, Putin'in 2014'te Ukrayna'daki gelişmelere bağlı olarak Rusya'ya yaptırım uygulayan devletlere yönelik olarak başlattığı karşı önlemlerin (ABD, Avrupa Birliği, Norveç, Avustralya ve Kanada'dan bir dizi gıda ürününün ithalatını yasaklanması vb.) 2022'nin sonuna kadar uzatıldığına ilişkin kararnameyi imzaladığının açıklanmasıydı.
Uzun süredir siyasi ve askerî gerginlik yaşanan Rusya-Ukrayna ilişkilerinde tehlikeli bir dönemece girilebilir. Geçen hafta Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, iki ülke arasında savaş çıkabileceğini belirtmişti. Son bir yılda iktidarını sert önlemlerle ve Kremlin'in desteğiyle sürdürebilen Belarus lideri Aleksandr Lukaşenko'nun Putin'le son görüşmesinin ardından, söz konusu ülkenin Rusya'dan 1 milyar doları aşkın maliyetle silah satın alacağının bildirilmesi bir dizi söylentiye yol açtı. Kimilerine göre, bunun anlamı, Rusya'nın "Belarus'u kullanarak Ukrayna'ya yönelik bir savaşa girmeye hazırlanmasıydı".
Moskova, Ukrayna konusunda çok hassas. Ankara'nın bu ülkeye silah satmasından oldukça rahatsız. Duma seçimleri sonrasında Türkiye'den Kırım'daki seçim sonuçlarının tanınmadığı yolundaki açıklama, bir kez daha Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova'dan sert karşılık buldu. Kırım'ın ilhakını tanımayan onca devlet arasında özellikle Türkiye'nin öne çıkmayı başarması gerçekten de çok ilginç bir beceri, değil mi?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir hafta sonra Putin ile görüşmek için Rusya'ya gidecek. Ukrayna'dan Afganistan'a, S-400 füzelerinden Suriye'ye kadar birçok sıkıntılı konu masada olacak. Özellikle İdlib'de Ankara'nın uzun süredir "Astana Süreci yükümlülüklerini yerine getirmediğini" dile getiren Moskova'nın sert bir operasyona hazırlandığı iddiaları yoğunlaştı. Bu durum, uzunca bir süredir bir araya gelmeyen iki lider arasındaki ilişkileri yeni bir sınava sokacağa benziyor.