Muhalefet birbirine girdi. Sert iddialar, zehirli imalar, hatta hakaret ve küfürler gırla gidiyor.
Bu ortamda bir gazetenin konuyla ilgili haberine attığı üst başlı dikkatimi çekiyor:
“Tam da sırasıydı!”
Hep böyle olur zaten.
Muhalefet, kendisini ezen, sindirmeye çalışan iktidarla mücadele etmek yerine bazen başlar kendi arasında didişmeye.
Kendine benzeyen ama yolların ayrıldığı eski dostlarla kavga etme isteği, çoğu kez devlet koltuklarında oturan muktedirlerle çarpışmaktan daha çekici gelir.
Bu arada iktidar da büyük bir keyifle izler, muhalifler arasındaki dalaşları.
“Böl ve yönet” diye çaba harcamaya hacet var mı ki! Onlar zaten kendi kendilerine bölünüyorlar; üstelik parçalanıp çoğalan her bir hücre, enerjisini yanındaki diğer hücreyi yemek için harcıyor.
Yok hayır, bu yazıda bizim muhalifler arasındaki kapışmalardan bahsetmeyeceğim.
Millet İttifakı içinde kısa süre önce yaşanan gerginliği falan yazmayacağım (aslında o birkaç günlük “ayrılık süresi” içinde birilerinin “aslında böylesi çok daha iyi oldu” diye başlayan konuşmalarını ele almak da ilginç olabilirdi ya, neyse).
Rusya muhalifleri arasında patlayan bir kavgadan söz edeceğim.
Önce bana sıkça sorulan şu soruya cevap vermeye çalışayım:
“Rusya’da muhalefet güçlü mü?”
Cevabım net: Hayır!
Bu soruyu soranların çoğu, Duma’da bir sürü milletvekili olan Rusya Federasyonu Komünist Partisi’ni, geçen yıl ölen Jirinovski’nin Liberal Demokratik Partisi’ni ve diğerlerini kastediyor olabilir.
Ama onlar aslında “gerçek muhalefet” değil, bir tür “dekorasyon”.
Çok mu sert oldu? O zaman daha ölçülü bir anlatım seçelim.
Kremlin diliyle konuşanların kavramını kullanalım: Onlar “sistem içi muhalefet”.
Bu partilerin farklı görüşleri olabilir ama kritik meselelerde hepsi her zaman lider Putin’in arkasındadır. Siz isimlerine ve programlarına fazla takılmayın.
Henüz tam olarak şekillenmese de, Ukrayna Savaşı ile birlikte yavaş yavaş sağdan (hatta “aşırı sağ” da denebilir), “şahin kanat” içinden, Rus milliyetçisi, hatta “imparatorlukçu” bir muhalefet palazlanıyor. Putin’i savaşta “fazla yumuşak davranıyor” diye eleştiren tehlikeli bir muhalefet…
“Putin giderse yerine kim gelebilir?” sorusunun cevabında ön sırada bunlar gelmiyor; Başbakan Mişustin gibi, Moskova Belediye Başkanı Sobyanin gibi herhangi bir bağımsız siyaseti ve partisi olmayan, ama savaşa mesafeli durmaya çalışan ve Batı ile ilişkilerin önemini anlayan, Putin’den daha yumuşak olduklarını düşündüren yöneticiler geliyor. Böylelerine tam anlamıyla “muhalefet” denmesi uygun olmaz.
Rusya’da “muhalefet” deyince akla sık sık “liberal”, “özgürlükçü”, “demokrat”, yer yer “Batı yanlısı” aydınlar gelir.
Bunların sayısı azdır ve Petersburg ile Moskova dışında etkin oldukları fazla yer yoktur.
Ve sık sık birbirlerine düşerler, ara sıra bölünüp orijinal isimlerle yeni partiler ve örgütler yaratırlar.
Son kavga yine bunlar arasında çıktı.
Hapisteki ünlü Rus muhalefet lideri Aleksey Navalnıy tarafından kurulmuş olan Yolsuzlukla Mücadele Vakfı, geçtiğimiz günlerde birkaç tanınmış muhalifin aslında iktidardan, özellikle de Moskova Belediyesi’nden bazı projeler karşılığında büyük paralar aldığını kanıtlayan bir video yayımladı.
Bunlar arasında uzun yıllar Rusya’nın en etkili medya kurumlarından biri olan, savaşın başlamasından sonra yasaklanan Eho Moskvı (Moskova’nın Yankısı) Radyosu’nun Genel Yayın Yönetmeni Aleksey Venediktov da vardı.
Venediktov, iktidarın bazı temsilcileriyle dostluğunu reddetmeyen, ama bunu gazetecilik sınırları içinde yaptığını savunagelen bir gazeteci. Bir açıklama yaparak Moskova Belediyesi’ne yaptığı projeler karşılığında kazanılan paraları şimdi yine yayınlar için kullandığını söyledi.
Bununla kalmadı, hakkındaki iddiaları dile getiren Yolsuzlukla Mücadele Vakfı’nın yöneticilerinden Leonid Volkov’un savaşın başlamasından hemen sonra bazı Rus oligarklarına yaptırım uygulanmaması için AB’ye rica ilettiğini belgeledi. Bu skandal Volkov’un istifa etmesiyle büyüdü.
Şimdi ortalık toz duman içinde. Aleksey Navalnıy yandaşları Aleksey Venediktov’u topa tutuyor. Diğerleri ise ya birini ya diğerini destekliyor veya ortada yorumlar yapıyor, taraflara barışmayı önerenler de var.
Navalnıy deyince, genellikle Türkiye’yi izleyen veya burada yaşayan Rusların merak ettikleri bir soruyu aktarmak istiyorum:
Selahattin Demirtaş ile Aleksey Navalnıy birbirine benzer mi?
Ne ilgisi var demeyin. En azından her ikisi de muhalif lider ve genç (yaşları 49 ve 46).
İkisi de hukukçu ama hapiste (Demirtaş yaklaşık 6,5 yıldır, Navalnıy 2 yılı aşkındır).
Yurt dışında değil, mekân cezaevi bile olsa kendi ülkelerinde yaşamak onların “liderlik sınavı”ndaki net tercihleri (hatta Navalnıy, zehirlenmesi sonrasında tedavi edildiği Almanya’dan hemen hapse atılacağını bilerek döndü).
Her ikisi de haklarında hazırlanan düzmece davalarla uzun yıllar özgürlüğe hasret bırakılmak isteniyor ve iktidar değişmezse hapisten çıkamayacağa benziyor.
İkisi de evli ve iki çocuk sahibi.
İkisinin de oldukça zeki ve hazırcevap olduğunu, çok iyi konuşup yazdığını da ekleyeyim.
Ve ilginçlik olsun diye, Moskovalı çiftin 1998’de Türkiye’de tatildeyken birbiriyle tanıştığını belirteyim (Demirtaşlar’ın da Türkiye’de tanıştığını varsayıyorum).
Navalnıy birkaç farklı parti ve örgütten sonra muhalif bir blogger olarak ünlendi. İktidar partisi adayı Sobyanin’in kazandığı 2013 Moskova belediye başkanlığı seçimlerinde diğer tüm partilerin adaylarını geride bırakarak yüzde 27’yi aşkın destekle ve 632 bin 697 oyla ikinci geldi.
Demirtaş Diyarbakır İnsan Hakları Derneği, Demokratik Toplum Partisi, Barış ve Demokrasi Partisi dönemlerinden sonra Halkların Demokratik Partisi’ne girdi ve 2014’te HDP’nin eş Genel Başkanı oldu.
2014 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 3 milyon 958 bin 48 oy aldı (yüzde 9,7). Dört yıl sonra hapisteyken katıldığı aynı yarışta bu kez 4 milyon 205 bin 794 oy aldı (yüzde 8,4).
Görüldüğü gibi, Demirtaş’ın ülke çapındaki etkinliği ve saygınlığı (ya da gördüğü genel kabul diyelim), Navalnıy ile kıyaslandığında çok daha ağır basıyor. Bu durum elbette, en başta Rusya’daki liberal muhalefetin bizdeki Kürt ve sol hareketlere oranla daha cılız olmasıyla ilişkili.
İki liderin siyasi ve ideolojik farklılıkları da ayrıca incelenebilir ama biz burada o konuya girmeyelim.
Yazıyı bitirirken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, ayrı ayrı her ikisine yönelik hukuksuzluğu da kınadığının altını çizelim.
Uluslararası siyasi konjonktürün de etkisiyle Batı’da Navalnıy’e desteğin (ona çeşitli ödüller verilmesi, 2022 Nobel ödülüne aday gösterilmesi, 2012 ve 2021’de Time Dergisi tarafından “Dünyanın En Etkili 100 Kişisinden Biri” seçilmesi gibi), Demirtaş’a kıyasla çok daha fazla olduğunu vurgulayalım.
Peki, yakın gelecekte Türkiye’de Demirtaş, Rusya’da Navalnıy nasıl bir rol oynayabilir?
İşte cevabı merakla beklenen soru bu.
Hakan Aksay kimdir?Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı. Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı. Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da ‘3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu. 2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı. |