Tarzan zor durumda.
İçerde vaziyet berbat.
Ekonomi öyle 3-5 zamla ve ikramiyeyle düzelecek gibi değil.
Deprem de tuz biber ekti.
Elde seccade bütün Türkiye’yi dolaşsan bile kâr etmeyebilir.
Eski moda “bekâ” ve “teröristlerle kol kola” edebiyatı da baydı.
Korkutma ve muhalefeti bölme umutları kaldı geriye.
Tabii devlet gücüyle abanma ve hokus pokus da her zaman cepte.
Ve bir dee…
Dış politika…
“Dünya lideri” etiketinin yeniden cilalanıp parlatılması…
Uluslararası başarılarla içerdeki sorunların üzerinin örtülmesi…
Doğrusu burada az buz çaba harcanmıyor.
Bence bunun nedenlerinden biri de, dış politikanın muhalefet tarafından iktidara terk edilmiş olması.
Ama yine de bu alanda bir şeyler üretip “satmak” lazım. Üretmesen de hani şu algı malgı dalgası gündeme gelmeli…
Onun için de haliyle ortada bir hikâye olmalı.
* * *
“Dünya lideri” ne yaparsa seçmenler, devletin kanatlarına asılarak içerdeki sorunları unutup büyük hayallerle gökyüzüne yükselebilir?
Mesela, “dostum Putin” kartı elimizde…
Öyle mi? O kart gerçekten elde mi?
Kayıtsız şartsız değil aslında; Rusya Türkiye’ye güvenmekten ziyade onu “Batı bloku içinde Truva atı” olarak kullanmaktan yana.
Ama sonuçta Putin gerçekten de “seçimini yaptı” ve Erdoğan’ın kazanmasını istiyor.
Bunu konuşmalarıyla, attığı bazı adımlarla (doğalgaz borcunun ertelenmesi, Akkuyu gerekçesiyle Türkiye’ye sermaye yollanması, “Kremlin medyası”nın yayınları vb.) gösteriyor.
Başka ne yapar?
Prigojin’in trollerine yeşil ışık mı yakar? Umarım ve sanırım iş oraya kadar gitmez.
Bu ayın 27’sinde “belki gelecek ya da online sistemle bağlanacağız ve Akkuyu’nun inşallah ilk adımını atacağız”. Bunu diyen Erdoğan; ben desem “ilk adım” demezdim, çünkü bugüne kadar kaç tane “ilk adım” olduğunu tam sayamadım.
Zoom falan iyi hoş da, o etkiyi yapmaz. Ama çıkar gelirse, “dünya lideri” de “koskoca Putin’i getirmiş” olur.
Zaten Cumhur İttifakı’na oy verecek olanlar, bunu avuçları patlayana kadar alkışlarlar.
“Gri alan sakinlerinin”, kararsızların ne kadarı oyunu buna bakarak verir? Bunun çok büyük bir etkileme gücü olduğunu pek sanmıyorum.
Muhalif seçmenler tabii ki etkilenmez. Millet İttifakı yöneticilerinin seçimi kazanmaları durumunda Putin yönetimiyle kısa sürede iyi ilişki kurmalarının önüne bir engel daha çıkarılmış olur. Ama bunlar aşılmaz değildir. Harita belli, Türk-Rus ilişkileri devam eder.
Ayrıca herkes biliyor ki, Erdoğan yenilirse, Putin onu şaşılacak kadar kısa sürede unutur. Siyasette aşklar mevsimlerden çok kolay etkilenir. Dondurma yenerek gülüşmeler eşliğinde gezilen bahar günleri geride kalınca, yaz aylarında yeni ilişkilere yelken açmak kaçınılmaz olur.
* * *
Erdoğan gergin. Putin’e gelmesi için ısrar ettiğine dair bahse girerim. Eminim, bugün-yarın Türkiye’de görüşmeler yapacak olan Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un kulağına “bu meselenin önemi” defalarca fısıldanacak.
Putin’in Ukrayna Savaşı’nın alevlenmesinden sonra uçağa binmekten çekindiği söylentisi çıktı. İçerdeki gezilerini uçakla değil, “zırhlı trenle” yapıyor. Dışarı da olabildiğince çıkmıyor. Yine de uçacağı varsa uçar.
Ama Putin Mersin’e gitti diye 14 Mayıs’ın kaderi değişir mi?
Bu konuda birçok Rusun “Putin isterse yapar”, “kimi desteklerse kazandırır” türü aşırı özgüvenli yaklaşımlarını biliyorum. 24 Kasım 2015’te uçakları vurulduğu zaman “Putin isterse Erdoğan’ı düşürebilir” diyenleri çok duymuştum.
Putin’in dâhil olduğu denklemler sadece Akkuyu’da birlikte fotoğraf çekilmesinden ibaret değil.
Çoktandır Esad’la görüşme talebi var. Esad seçimler öncesinde Erdoğan’la bir araya gelmek ve Suriye Savaşı’nın ana faktörlerinden biri olarak gördüğü lideri desteklemek istemiyor.
Elbette Putin’in Esad’ı zorlaması ihtimali yok değil. Ama epeydir Ukrayna’da başı belada olan Rusya Devlet Başkanı’nın Suriye’yle eskisi kadar ilgilendiğini iddia etmek güç. Öte yandan hem Esad’la hem de Erdoğan’la tam olarak anlaşamadığı başka pazarlık konularının olduğunu da düşünmemiz mümkün.
Sonuçta Şam, şu sıralarda Ankara’yla el sıkışmak istemiyor. Bu hafta Moskova’da düzenlenen dört ülkenin (Rusya, Türkiye, Suriye, İran) dışişleri bakan yardımcıları toplantısından da fazla bir sonuç çıkmadı.
Ve nihayet Erdoğan’ın aylardan beri rüyalarına girecek kadar çok istediği bir başka şey var: Putin ile Zelenski’yi buluşturmak.
Ufak tefek iki lideri sağına ve soluna alıp ortalarına geçip “tuzluk misali” neşeli bir fotoğraf çektirerek “Rusya-Ukrayna Savaşı’nın bitirilmesi için en önemli adımı atan kişi” unvanını kazanmak istiyor.
Ama kusura bakmasın, ona şunu söylemek zorundayım: Bu hayalini gerçekleştirmesi öteki hayallerinden çok daha zor.
* * *
Sonuç?
Durum “dışarda” da pek parlak değil.
Elbette bazı süreçleri ittirip kaktırarak Putin’le, Esad’la, Zelenski’yle ilgili bir şeyler söyleyip yapmak mümkün.
Bu arada geçen gün muhalefetin cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu ile görüşen ABD Büyükelçisi Flake’e atılan fırça örneğinde görüldüğü gibi “Amerika düşmanlığı” ve “dış güçler” propagandasına sarılmanın da biraz rolü olabilir (ama abartmadan, çünkü ne de olsa “Batı blokunun bir parçasıyız”).
Gel gör ki, bunlar da durumu kurtarmaya yetmez.
Muhalefetin yapacağı hatalar ve/veya yeterince aktif bir kampanya yürütememesi, korkutma ürkütme, devlet ve medya gücüyle abanma, “İnce taktikler” ve hokus pokus numaraları…
Geriye yine bunlar kalıyor.
Zor ama bu cephelerde ustalığı ve şansı yardım eder, Reis bu seçimleri de kazanabilirse, uzunca bir süre Putin’i de Zelenski’yi de hele hele Esad’ı da hiç düşünmeden TOGG’una atlayıp iyi bir tatile çıkabilir.
Muhalefetin kazanması durumunda yapacağı çok, hem de çok şey var. Bunlar arasında Putin’le, Zelenski’yle, Esad’la ilgili olanlar da az değil.
Ama o konuyu sonraya bırakalım isterseniz.
Hakan Aksay kimdir?Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı. Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı. Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da ‘3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu. 2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı. |