Rusya lideri Putin Ukrayna Savaşı’na başlayarak büyük bir hata yaptı. Bu hatada Kremlin’in hesap yanlışları kadar Batı’nın oynadığı kışkırtıcı rolün de payı olduğu söylenebilir. Sonuçta şu anda devam eden süreç Rusya’yı ciddi biçimde zayıflatıyor ve Batı’yı güçlendiriyor. Bedeli Rusya’nın yanı sıra Ukrayna halkı kanıyla ödüyor. Batı’nın yaptığı ise sadece Ukrayna’ya maddi ve askerî yardım vermek.
Rusya açısından giderek kabaran zarar hanesinde çok şey var: Ekonominin kötüleşme eğilimi (petrol ve gaz ihracatının Batı yaptırımlarıyla hızla azalması, ülke içinde artan fiyatlar, ithal teknolojik ürünlere erişim sorunu vs.), savaşın toplumda yarattığı etkiler (başlarda fazla gözlenmese de huzursuzluk son bir ay içindeki seferberlik kampanyası sırasında belirgin olarak ortaya çıktı), federatif yapının sarsılma ve bölünme riski (etnik cumhuriyetlerde ve bazı önemli kentlerde artma eğiliminde olan protestolar) gibi.
Bütün bunların dış politika alanına yansımaması elbette mümkün değildi. Rusya’nın Ukrayna’da sürdürdüğü savaş dünyadan destek bulamadı. Bazı ülkeler savaşı onaylamasa da Batı’ya karşı duyduğu güvensizlik nedeniyle sessiz ve/veya çekimser kaldı. Ama BM üyesi devletlerin ezici çoğunluğu Putin’in savaş kararına da, dört Ukrayna bölgesini ilhak etmesine de karşı.
Bu tepki sadece “uzaklarda bir yerlerde” değil. Rusya’nın yakın ittifakları ve komşuları arasındaki otoritesi de sarsılıyor. Çoğu Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) üyesi olan eski Sovyet cumhuriyetlerinde Moskova’ya karşı güvensizlik ve korku (“Ukrayna’dan sonra sıra bize gelir mi?” endişesi) hissediliyor.
Rusya’nın dört Ukrayna bölgesini (Donetsk, Luhansk, Zaporejye, Herson) ilhak etmesi ve bunu alelacele referandum organizasyonları ile “kitabına uydurma girişimi” 12 Ekim’de 193 üyeli BM Genel Kurulu’nda yapılan oylama ile kınandı ve reddedildi.
Oylamada, Türkiye dahil 143 ülke Rusya'nın hamlesinin kınanması yönünde oy kullanırken 5 ülke (Rusya, Nikaragua, Kuzey Kore, Belarus ve Suriye) karara karşı oy kullandı. 35 ülke ise çekimser kaldı. 10 ülke oylamaya katılmadı.
Bu sonuç yedi ay önce yapılan oylama sonucuna oldukça benziyordu. Görünüşe bakılırsa Rusya 2 oy daha kaybetmişti. Hatırlarsanız, Ukrayna işgalinin başlamasından kısa süre sonra, 2 Mart 2022’de düzenlenen 11. Olağanüstü BM Genel Kurulu, işgali kınayan kararı 193 üye devletin oylarına sunmuş, ezici çoğunluğun (Türkiye dahil toplam 141 ülkenin) oylarıyla kabul edilen karara 5 ülke (Rusya, Belarus, Suriye, Kuzey Kore ve Eritre) karşı çıkmıştı. 35 ülke (Çin ve İran dahil) çekimser kalmıştı, 12 ülke de oylamaya katılmamıştı.
Son oylamada (12 Ekim’de) Rusya ile ilişkileri iyi olduğundan dolayı tavrı özellikle merak edilen ülkelerden Suudi Arabistan, BAE, Brezilya tasarıya destek verdi. Çin, Hindistan, Pakistan ve Küba’nın yanı sıra Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan ve Moğolistan’ın, ayrıca Eritre ve Güney Afrika Cumhuriyeti de dahil 19 Afrika ülkesinin çekimser kalması ilginçti. Oylamaya katılmayan 10 ülke arasında İran, Azerbaycan, Türkmenistan ve Venezüella’nın da bulunması dikkat çekti.
2 Mart ve 12 Ekim oylamalarında kınama yolunda verilen 141 ve 143 oyun oldukça yüksek olduğunun altını özellikle çizelim. Karşılaştırma için: 2014’te Kırım’ın ilhakını kınama karar tasarısına destek verenlerin sayısı 100 idi. 11 üye karşı çıkmış, 58 ülke çekimser kalmıştı, 24 ülke oylamaya katılmamıştı. 1980 yılı Ocak ayında Sovyetler Birliği’nin Afganistan işgalini ise 18 karşı oya karşı 104 ülke kınamıştı, 18 üye çekimser kalmıştı.
Rusya’nın dış politikadaki ilk önceliği “yakın sınır dışı” diye adlandırdığı eski Sovyet coğrafyasıdır. 15 Sovyet cumhuriyetinden üçü, SSCB’ye geç girip erken çıkan Litvanya, Letonya ve Estonya çoktan Batı ile kenetlendi. Geride kalan ülkeler BDT kapsamındaydı. Gürcistan ve Ukrayna Topluluk’tan ayrıldı. Türkmenistan ve Moldova BDT’ye oldukça mesafeli. Azerbaycan’ın da çok sıcak olduğu söylenemez. Diğer üyelerin de (Belarus, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Ermenistan, Tacikistan) çeşitli dönemlerde Rusya ile veya kendi aralarında önemli sorunlar yaşadığını kaydedelim.
Rusya’nın “en yakın dostu” olarak kabul edilen ve şimdilerde Ukrayna’da savaşa girmesi için Kremlin yönetiminin baskılarına hedef olan Belarus’un Devlet Başkanı Lukaşenko’nun da sık sık Moskova’ya rest çekme eğiliminde olduğu biliniyor. Yukarıda aktardığım BM oylamalarında Rusya’nın “en yakın ittifakları”ndan yeterli desteği almaktan epeyce uzak olduğu ortaya çıkıyor.
SSCB’nin dağılma sürecinin büyük ölçüde barışçıl bir şekilde gerçekleşmesinde işe yarayan BDT, uzun süredir etkisiz durumda. Son zamanlarda ise heyecanını iyice kaybetmişe benziyor. BDT üyeleri arasında oluşturulan organizasyonlardan biri Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ). Altı üyesi var: Rusya, Belarus, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan.
Kuruluşunda (2002) ev sahipliği yapan Özbekistan ile sonradan üye olan Azerbaycan ve Gürcistan çeşitli dönemlerde KGAÖ’den ayrıldılar. Son dönemde Kazakistan’ın ve Kırgızistan’ın örgüt üyeliklerini yeni yıldan itibaren askıya alabilecekleri söylentileri yaygınlaştı. Şu sıralarda KGAÖ’nın dönem başkanlığını yürüten Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın da Azerbaycan’la yaşanan son çatışmalar sırasında örgüte yaptığı yardım başvurusuna olumlu cevap alamadığından dolayı benzeri bir adımı düşündüğü öne sürülüyor. Bu iddialar gerçekleşirse, ortada KGAÖ diye bir örgütün kaldığını iddia etmek zor olacaktır.
Son olarak şunu ekleyeyim: Geçen hafta (14 Ekim’de) Astana’da düzenlenen “Orta Asya – Rusya” (“5 + 1”) zirvesinde Tacikistan lideri Rahmon önemli bir konuşma yaptı ve Rusya yönetimini Orta Asya ülkelerine yeterince saygı duymadığı gerekçesiyle eleştirdi. “Küçük ülkelerin de önemsenmesi gerektiğini” vurgulayan Rahmon, düzenlenen uluslararası etkinliklere katılımdan çeşitli ekonomik iş birliği denemelerine kadar bir dizi alanda Moskova’nın tepeden bakışının sorunlu olduğunu, o sıralarda dudaklarını gergin biçimde hareket ettirip ara sıra kafasını sallayan Putin’in gözünün içine bakarak uzun uzun anlattı. Bu, muhtemelen yalnızca Tacikistan’ın düşüncesini yansıtmıyor, diğer üyelerin (Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan) yaklaşımını da seslendiriyordu.
Hakan Aksay kimdir?Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı. Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı. Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da ‘3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu. 2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı. |