Ortadoğu bir bataklık, bir kriz çıktı mı kolay kolay bitmiyor; dışarıdan biri bölgeye girdiğinde bir daha kendini kurtaramıyor.
O halde Rusya neden Suriye’ye askerî harekât düzenledi?
Üstelik Ukrayna-Kırım anlaşmazlığından sonra Batı’nın uyguladığı yaptırımların da etkisiyle ağır ekonomik sıkıntılar yaşarken...
Şu ya da bu biçimde uzun süredir devam eden Doğu Ukrayna’daki çatışmaların içindeyken...
Ve Taliban’ın aktifleşmesine bağlı olarak Tacikistan-Afganistan sınırında çıkabilecek bir savaşta taraf olma ihtimali ciddiyken...
Dahası Sovyetler Birliği’nin dağılmasında önemli bir rol oynayan “Afganistan askerî müdahalesi”nin acı dersleri hafızalardayken...
Son yıllarda bu köşede defalarca yazdım: Rusya ABD’nin “renkli devrimler” ve “Arap baharı” gibi rüzgârlar eşliğinde eski Sovyet coğrafyasını, Ortadoğu’yu ve Kuzey Afrika’yı karıştırmasından büyük rahatsızlık duyuyor. 2011’de Libya’da olanlarda kendisinin “fazla yumuşak davranmasının da etkili olduğu" sonucunu çıkardı ve iş Suriye’ye gelince tavrını sertleştirdi. Yalnızca oradaki askerî üssünü korumak için değil, Suriye’nin düşürülmesi halinde sıranın İran, Kafkasya ve Orta Asya ile birlikte kendisine de gelebileceğini düşündüğü için.
Birçok Rusya uzmanı Kremlin’in her zaman gündeminde olan bir konuyu bugünlerde tekrar hatırladı: “Moskova dünyanın en önemli başkentlerinden biridir ve onu yok sayarak ya da önemsemeden adım atılamaz.” Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ülkesinin ve kendisinin önemli ve saygın olduğunun kabul görmesini istiyor. Uluslararası alandaki girişimlerinde bu istek de her zaman değişmez bir faktör. Bir Rus yorumcu, Putin’in bir süredir iç politikaya ilgisini kaybettiğini ve dünyada “tarihî bir girişimde bulunma” arzusuyla yanıp kavrulduğunu iddia ediyor.
Bir başka yaklaşım, ekonomik krizin etkisi altındaki Rusya’da, halk arasında milliyetçiliğin ve Amerika karşıtlığının giderek güçlendiği, 2008’de Gürcistan karşısında kazanılan zaferin, geçen yıl da Kırım’ın Ukrayna’dan alınarak Rusya Federasyonu’na bağlanmasının iktidara büyük bir toplumsal destek sağladığı yolunda. Şimdi de sırada “ABD’ye karşı Suriye’yi savunma” görevi var. Bu görüştekiler, Putin’in olası bir siyasi-sosyal çalkantı tehlikesine karşı dış politika başarılarını ve/veya şovlarını aktif olarak kullanmaya devam edeceğini savunuyor.
Kremlin, çoktan beri Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrası oluşan “tek kutuplu dünya” düzenine karşı çıkıyor ve eski başbakanlardan Yevgeniy Primakov’un geliştirdiği “çok kutuplu dünya” tezini savunuyordu. ABD’nin – çoğu kez BMÖ’yü de tanımadan ve uluslararası hukuku dinlemeden – tek başına istediğini yapamayacağını kanıtlamak için elinden geleni yapıyordu. Bu açıdan güçler dengesindeki değişmeleri de dikkatle izleyerek iyi bir zamanlamayla Suriye'de gerçekleştirdiği hamle ile önemli bir çıkış yapmış oldu. Böylece Rusya ilk kez eski Sovyet coğrafyası dışında askerî bir harekâta girişerek güç gösterisinde bulundu.
Üstelik Şam yönetiminin Moskova’ya yönelik resmî çağrısını vurgulayarak ve bu tür bir operasyon için yalnızca kendisinin hukuki gerekçesi olduğunun altını çizerek (yani ABD ve müttefiklerinin askerî varlığının yasadışı sayıldığına işaret ederek).
Pek sayılmaz. Her şeyden önce BMÖ tarafından da tanınan ve ülkede reddedilmeyecek bir güç sahibi olan Suriye yönetimi Moskova’nın stratejik ortağı. İran da yanlarında. Irak’ı da eklersek “dörtlü koordinasyon” mekanizması açıklamasının boş bir laf olmadığı ortada. Hizbullah’ı ayrıca saymaya gerek var mı? Rus gazeteleri yakında Mısır’dan Çin ve Hindistan’a kadar bir dizi devletin daha Rusya’nın yanında olduğunu göstereceğini yazıyor. Kremlin’in hem Irak’ta hem de Suriye’de Kürtlerle ilişkilerini hızla güçlendirdiğini de unutmayalım.
Öte yandan “karşı cephe” de "yekpare” değil. Suriye operasyonun başlaması karşısında Moskova’ya karşı uyarı açıklaması yapan 7 devletin (ABD, İngiltere, Suudi Arabistan, Türkiye, Katar, Fransa, Almanya) tutumu bile birbirinden farklı. Ankara, Moskova’ya fena halde bozulmuş durumda. Suudiler de hiç memnun değil. Almanya açıklamanın “kınama”ya dönüştürülmesine karşı çıktı. Ürdün ve BAE ise imzalamak istemedi.
İki ay kadar önce Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ABD ve partnerlerinin (biçimsel olarak 60 kadar devletten oluşan ittifak) bir yıldır Suriye’yi havadan bombalamasının (bu sürede 7 bini aşkın sorti yapıldığı kaydediliyor) kalıcı sonuç almaya yetmediğini vurgulayarak “Kara harekâtı olmadan zafer kazanılmaz” demişti. Bu, şimdi Rusya açısından da geçerli. Moskova kendisinin kesinlikle karada operasyon yapmayacağını defalarca duyurdu (Bu arada Rusya’dan bölgeye – kimilerine göre günlüğü 50 dolardan – binlerce “gönüllü asker”in gönderilebileceği söylentisi var). Cumhurbaşkanı Beşşar Esad’a bağlı Suriye Ordusu’nun epeyce yorulup kuvvet kaybettiği ortada. Bir de İran ve Hizbullah güçleri var. Bunlar, Rusya’nın “havadan taradığı” yerleşim alanlarında ilerleyerek zaferi kazanabilir mi? Bilmiyoruz.
Zor. Ama teorik olarak evet, mümkün. Üç gün önce prestijli Rus gazetelerinden Novaya’nın Genel Yayın Yönetmeni Dmitriy Muratov kendisine ulaşan bir istihbarata göre, Moskova’nın “Suriye operasyonunu çok fazla uzatmadan geri çekileceğini” dile getirdi. (Tabii buradaki “çok fazla uzatmadan” ne anlama geliyor, bilemiyoruz.) Ama Rus ve Batılı yorumcuların ezici çoğunluğu tersi kanıda. Kimisi “Suriye, Rusya’nın Afganistanı olacak” iddiasında.
Ortadoğu’nun öngörülmez ve tehlikeli yapısının yanı sıra IŞİD’i bitirmenin öyle kolay bir iş olmayacağını belirtenler de az değil. “Harekâtın birkaç ayda tamamlanıp/yarıda kesilip geri dönülmesi” ne anlama gelir? Yalnızca Batı’ya yönelik kısa süreli bir gövde gösterisi ve "başarılı bir küçük savaş" mı? Rusya ordusunun ve silahlarının şöyle bir denenmiş olması mı? Sadece Esad’a kısa süreli bir nefes alma fırsatı tanımak mı? Peki, Rusya gittikten kısa süre sonra her şey eski haline, hatta daha kötü duruma gelmez mi?..
Suriye’ye ilgi gösteren uluslararası güçler açısından son dönemin “sihirli kelimeleri”, toplu katliamlar yapan, kafa kesen, kadınlara tecavüz eden ve insanları esir edip satan barbar bir güç olan “IŞİD’e karşı mücadele”. Batı da Rusya da Suriye’ye bu amacı deklare ederek girdi. Ancak uzmanlar, birkaç yıl içinde on binlerce savaşçı ve yandaş kazanan, ayrıca birçok ülkede faaliyet gösteren IŞİD’i bitirmenin uzun yıllar alabileceğini savunuyor. Asıl meselenin “IŞİD'le mücadele değil, Ortadoğu’da söz sahibi olmak” olduğunu iddia ediyorlar.
Bu arada Rusya açısından IŞİD ile Esad muhalifi öteki örgütlerin herhangi bir farkı olmadığının, savaş şartlarında “ılımlı muhalefet” kavramının kuşku yarattığının altını çizenler de az değil. Pentagon, Rus hava kuvvetlerinin ilk aşamada neredeyse tüm bombardımanı IŞİD dışındaki muhalefete yönelik gerçekleştirdiğini öne sürdü. Kimine göre Moskova’nın hedefi, bir süre sonra ortada Esad’ın ve IŞİD’in dışında kimsenin kalmaması...
Elbette doğurur. Moskova’dan yapılan resmî açıklamalardaki bunu reddeden ve “pek fark etmez, zaten radikal İslamcılar öyle de böyle de bize saldırır” tezini inandırıcı bulmak çok zor. IŞİD’i ve öteki muhalif örgütleri aylar boyunca bombalayan Rusya’ya yönelik “karşı atak” denemeleri kuşkusuz çok daha fazla olacaktır. Daha şimdiden radikal İslamcılar Rusya’ya cihat üstüne cihat ilan ediyorlar.
Diğer taraftan Kremlin, ülke içindeki – ezici çoğunluğu Sünni olan ve değişik verilere göre 15-20 milyonluk – Müslüman nüfus açısından IŞİD ve benzeri örgütlerin tehlikeli bir çekim merkezi yaratabileceğini görüyor. Bugün için IŞİD'in saflarında Rusya’dan 2500, öteki eski Sovyet cumhuriyetlerinden 4500-5000 kadar savaşçı olduğu söyleniyor. Putin, bu şartlarda “teröristleri, Rusya’ya geri dönmeden uzakta yok etmek daha mantıklı” görüşünü savunuyor.
Elbette Rusya’nın başka amaçları olduğundan da söz ediliyor. Kimine göre, IŞİD’e karşı “Batı gibi” ve “Batı’dan daha etkili” mücadele edecek olan Rusya, bu süreç içinde hem Ukrayna-Kırım anlaşmazlığının etkilerini azaltacak, hem de o nedenle Batı tarafından uygulanan ekonomik yaptırımların (tümüyle veya kısmen) kaldırılmasını sağlayacak. Hatta G-7’nin yeniden G-8’e dönüşmesi ihtimali de masaya gelebilir. Kanımca bu, çok kolay gerçekleşecek bir ihtimal sayılmaz; çünkü tarafların Suriye ve bölge ile ilgili nihai amaçları birbirinden epeyce farklı.
Bazıları ise Suriye operasyonuyla birlikte petrol fiyatlarının 150 dolara kadar yükselebileceğini, bunun da Rusya ekonomisini güçlendireceğini öne sürüyor. Ama bu iddia da, bugün için çok güçlü bir ihtimal gibi görünmüyor.
Ne olursa olsun, Kremlin’in başlattığı bu askerî harekâtın uluslararası dengeleri ciddi ölçüde değiştireceği kesin. İlk yazımda belirttiğim gibi, “Ortadoğu’daki birçok devlet ve siyasi, dinsel, etnik güç derinden etkilenecek; kimisi kârlı çıkacak bu gelişmeden, kimisi de zararlı... Türkiye’nin de Kürtlerin de bundan ciddi ölçüde etkilenecekler arasında olacağını rahatlıkla iddia edebiliriz.”
Suriye bağlamında Türkiye’yi ve Türkiye-Rusya ilişkilerini yazdım ve daha da yazacağım. Elbette “Rusya ve Kürtler” konusu da ayrı bir yazıda ele alınmaya değer.