Savaş önceki gün 11 ayı geride bıraktı.
Akıllarda hep aynı soru: “Ne zaman biter?”
Maalesef bu sorunun cevabı yok.
Tahmin yürütmeyi sevenler genellikle ikiye ayrılıyor:
Birinci grup (çoğunlukla da Ruslar) çok uzun sürebileceği kanısında, hatta savaşın “Filistinleşmesi süreci”nden bahsediyor. Uzadıkça da Ukrayna’ya yardım eden Batı’nın pes etme ihtimalinin güçlü olduğunu vurguluyor.
İkinci grup (aralarında Batılı ve Ukraynalı analistler az değil) kesin süre vermemekle birlikte “savaşta bu bahar veya yaz aylarında ciddi bir kırılma olacağı” kanısında. Taraflardan biri bu aylarda üstünlük sağlayabilir diyenlerin çoğu, Rusların silah ve teknoloji bakımından havlu atabileceğini savunuyor.
Elbette her şeyi siyah ve beyaz diye ikiye ayırmak mümkün değil. Ama son aylardaki gidişe bakılırsa, Kiev yönetimi, askerlerinin sahip olduğu motivasyon avantajının dışında (sonuçta onlar saldırmıyorlar, saldıranlara karşı yurtlarını savunuyorlar), Batı’dan gelen askerî yardımın teknolojik üstünlüğüne dayanarak ilerleme peşinde. Rakibinden çok daha büyük nüfusa sahip olan Moskova yönetimi ise cepheye giderek daha çok insan göndererek galip gelmeye çalışıyor. Rusya toplumunun savaş kayıplarından dolayı iktidara karşı ciddi bir protesto sergilememesi de Kremlin’in elini güçlendiriyor.
Kısa süre önce CIA kaynaklarından, Rus lider Putin’in 11 ay önce Ukrayna’ya gönderdiği orduyu tümüyle (en az 150 bin kişi) kaybettiği iddiası geldi. Ardından İngiliz The Sun gazetesi, Rusların kayıplarının 188 bine ulaştığını öne sürdü. (Her iki durumda da “kayıp” derken sadece ölenler değil, yaralanarak savaşamayacak duruma gelenler de kast ediliyor.)
Ukrayna ordusunun kayıplarının Rusya’dan daha az olduğunu düşünmek çok zor. Kaldı ki, bir de “savaşın sivil kayıpları” var (bir ara Amerikan kaynakları 40 bin kişiden bahsetmişti), bunların da tümü Ukraynalı.
Kimine göre bu asla mümkün olamaz. Olsa bile (eski Rusya Başkanı Medvedev’in dediği gibi) Moskova nükleer bombalarını kullanarak dünyayı (ve gerekirse kendini de) mahvetmekten geri durmaz. Ben bu ihtimali yok saymamakla birlikte çok güçlü görmeyenlerdenim.
Sonuçta Sovyetler Birliği Batı ile mücadelesini, en başta da ekonomik rekabeti kaybederek yenildi, hatta ortadan kalktı ama SSCB’ye bağlı cumhuriyetlerin birbirinden ayrılması dışında önemli bir değişiklik olmadı.
Şimdi de eğer Rusya yenilirse, yalnızca son dönemde işgal ettiği Ukrayna bölgelerini değil, 2014’te topraklarına kattığı Kırım’ı da kaybeder. Yani 1991’de belirlenmiş sınırlara geri döner.
Yenilmiş bir Rusya Federasyonu’nun kendi içinde parçalanma ihtimalini mutlaklaştıranlardan da değilim. Bunu gelişmeler belirler ama Federasyon’un dağılması, şimdiden çok büyük bir ihtimal sayılmaz.
“Putin yenilgiye uğrayan bir Rusya’nın başında kalabilir mi?” Zor. Belki kısa bir süre kalabilir.
Yenilen Rusya Batı’yla bütünleşme, Batılı değerleri benimseme yoluna mı girer? Hiç sanmıyorum. Yenilgi sonrasında ve yeni bir yönetimin başa gelmesi durumunda Ukrayna’dan çıkılmasına bağlı olarak Batı’nın yaptırımlarının kaldırılması için hamleler yapılır. Ama Rusya ve Rusların ezici çoğunluğu Batı karşıtı, milliyetçi, devletçi geleneklere bağlı kalır.
Bu uzun bir konu elbette. Putin iktidara geldikten sonra 2-3 yıl içinde birkaç kez “Rusya NATO üyesi olmaya hazırdır” mesajları vermişti. Batı bunu görmezden gelerek NATO’yu genişletme ve Rusya’yı kuşatma politikasından vazgeçmedi.
* * *
Kremlin ya Ukrayna’nın ilhak ettiği bölgelerini ya da bir ihtimal tümünü kendi topraklarına katar.
En azından Kırım konusunun uluslararası alanda sorun olarak görülmesini engellemeye çalışır, ortam ve güçler dengesi uygun olduğunda Kırım’ın ilhakının tanınmasını sağlamayı amaçlar (2014 sonrasında Batı’nın Kırım’ın işgalini tanımamakla birlikte ona karşı sessiz kaldığını hatırlıyoruz).
Moskova saldırganlık çizgisinden devam ederse Moldova, Gürcistan, Belarus, Kazakistan ve belki de NATO üyesi üç küçük Baltık ülkesini (Estonya, Letonya, Litvanya) işgal edebilir.
Yeni bir “SSCB mi kurulur?” Bence hayır. Kremlin, gerek bu ülkelerin gerekse de Rusya’ya yakın olan Doğu Avrupa devletlerinin Rusya’ya karşı “düşmanlık yapmalarını” engellemeye çalışır; onların NATO üyeliğini hoş görmez. Avrupa’daki askerî-siyasi gücünü arttırmaya gayret eder.
* * *
Hangi ihtimal daha güçlü? Bunu gelişmeler gösterecek.
Ama zaman içinde Ukrayna ile Batı’nın yaşayacağı zorluklara kıyasla Rusya’nın daha ağır sınavlardan geçeceğini düşünüyorum.
Ayrıca savaşların bitişi her zaman bir tarafın kesin galibiyeti ve diğerinin kesin yenilgisi olmuyor. Bu kez de bir tür “beraberlik tablosu” gündeme gelebilir.
Tam anlamıyla “beraberlik” olmasa bile, her iki tarafın da birçok açıdan kazandığını ve karşı tarafı gerilettiğini savunabileceği, bunun propagandasını yapabileceği koşullar oluşabilir.
Hakan Aksay kimdir?Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı. Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı. Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da ‘3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu. 2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı. |