Seçim olacaktı.
Ve oldu.
“Seçim hayırlı olsun”du...
Seçim “hayır”lı oldu!
“AKP’ye hayır!”
İmza: Yüzde 60!
Nokta.
* * *
6 Haziran’da neredeydik?
Uçurumun tam kenarında.
AKP, daha doğrusu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kazansaydı ne olurdu?
Diktatörlüğün yolu açılırdı, kalan özgürlük ve haklarımızı da kaybederdik, hapishaneler dolardı.
Seçmen, Erdoğan’a “dur” dedi.
Biz de “oh” dedik.
Nefes aldık.
Sevindik.
İyi güzel de...
Uçuruma yuvarlanmadığımıza sevinirken ve birbirimizi kutlarken bulunduğumuz yer...
Hâlâ orası: Uçurumun kenarı...
Uçurumdan uzaklaşmak için acilen bir şeyler yapmamız gerekmiyor mu?
Yoksa rahatlayıp gevşeyelim ve koltuğumuza yerleşip koalisyon hükümeti ile Meclis başkanlığı konusundaki gelişmeleri mi izleyelim?
* * *
Seçimin düzenlenmesi, sonucun böyle çıkması elbette önemli, çok önemli, ama...
Şimdi artık sıra, sonuçların doğru okunmasında, bunun halka anlatılmasında.
Ve siyaset cambazlarının yapabileceği hokus pokus numaralarının önlenmesinde.
Ne demek istiyorum?
Seçmenin yüzde 60’ı iktidara “yavaş ol bakalım!” demiş...
Erdoğan’a “senin başkanlık sistemini falan istemiyoruz, geç otur cumhurbaşkanlığı koltuğuna” mesajını vermiş.
IPSOS tarafından yapılan çiçeği burnunda araştırmaya göre, seçmenin yüzde 65’i (ve bu arada AKP’li seçmenlerin yüzde 30’u!!!), “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kampanya dönemindeki tavrı”nı beğenmediğini dile getirmiş.
Bütün bunlar çok açık değil mi?
Neredeyse kör kör parmağım gözüne...
Ama ne gezeeer!..
* * *
Seçim gecesi “balkon” küçüldü ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’na sahne oldu.
O da çıktı ve herhalde daha önceden danışmanlarının hazırladığı “zafer konuşması”ndan bir pasaj okuyuverdi.
Oy kaybına uğrayan bir partinin “lideri” balkondan “ajitasyon çekiyordu” ve nedense arkasındakiler ağlamaklıydı.
HDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş bu fırsatı kaçırır mı?
“Yav Ahmet Hoca, sana yanlış seçim sonucu vermişler. Sen seçimleri kaybettin! Artık Başbakan değilsin!..”
Aynı “Ahmet Hoca” dün biraz durumu toparlamaya çalıştı; bu arada cesaretini toplayıp “halk başkanlığa izin vermedi” ve “artık sistemi rayına oturtmalıyız” çıkışlarını yapabildi.
Ancak yine de partisinin “büyük başarısından” ve “milletin hükümet görevini AK Parti’ye vermesi”nden bahsetmekten geri durmadı.
Öte yandan yüzde 10’u aşamasın diye elinden geleni yaptığı HDP’ye “Nişantaşı semtinde de güçlendiler” ve “Biz olmasak şimdi dağda, bayırda olurlardı” diye laf attı.
* * *
Onun yardımcısı Yalçın Akdoğan ise bunun daha az kibarını söyleyerek HDP’liler için “Dağdan gelip bağdakini mi susturacaklar?” diyebildi.
Dün Başbakan’ın bir başka yardımcısı ve AKP Sözcüsü Beşir Atalay da şunları söyledi:
“Koalisyonun kiminle yapacağımız konusunda bir kararımız yok.”
Allah Allaaah!..
Size Suudi Arabistan veya Katar’dan uygun bir koalisyon ortağı bulsak, mutlu olur musunuz acaba?
Biz mi yanılıyoruz, yoksa seçimlerde büyük oy kaybeden ve tek başına iktidar şansını yitiren AKP bu AKP değil mi?
Maşallah, beyler her daim “muzaffer” ve “karar verici”!
* * *
Ardından başka bir şey oldu ve dün gündemimizin merkezine oturdu.
CHP Antalya’dan ikinci sıra adayı olarak milletvekili seçilen Deniz Baykal, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la kapalı kapılar ardında uzun bir görüşme yaptı.
Ve biz saatlerce bu görüşmeyi merak ettik; ayrıntıları öğrenmeye, yorumlamaya çalıştık.
Biri “sadece Cumhurbaşkanı”...
Öteki “sadece milletvekili”...
Yani yasalara bakarsan, hükümet kurma konusuyla ilgisi olmayan kişiler...
2,5 saate yakın görüştüler.
Erdoğan’ın futbol tutkusundan mı, yoksa Baykal’ın tespih merakından mı konuştular dersiniz?
Velhasıl, kurala, teamüle, şeffaflığa uygunluk hak getire!..
Ama “galiba bir şeyler dönüyor”.
Belli ki seçimlerden dersini almayan Cumhurbaşkanı, “cumhur”a kulak asmıyor ve “Başkan” olma hayalinden vazgeçmiyor.
* * *
Bakıyorsunuz, bugünlerde birçok lider ve parti yetkilisi durmadan “kırmızı çizgi sergisi”nden söz edip duruyor.
Koalisyon için hiçbir semt pazarında göremeyeceğiniz kadar sıkı pazarlık hazırlıkları var.
Kimisi bakanlık rüyasına yatıyor...
Kimisi de partinin başına geçmek için “büyük atak” zamanının geldiğine karar veriyor (Yüzyıllardır “CHP’nin lider adayı” olan Mustafa Sarıgül’ün morali pek yerinde olmadığından, şu sıralarda TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun “kurultay çağrısı” ile ortalık şenlendi)...
Toplantılar yapılıyor, partiler yetkili organlarında durumu değerlendiriyor, ince taktikler saptanıyor...
Sonuçta şimdiki durum, daha çok seçim sonrası nefes molasına ve gelecek rauntlara hazırlanmaya benziyor.
Bu arada neredeyiz?
Hâlâ 6 Haziran’da yuvarlanmak üzere olduğumuz uçurumun kenarındayız.
* * *
Uçurumdan uzaklaşmak için bir şeyler yapmamız gerekmiyor mu?
Acilen!..
Birçok kişi “restorasyon” diyor, “onarım dönemi”ni savunuyor, “hukuk devletinin aldığı yaraların tedavisi”nden bahsediyor, "yolsuzlukların hesabının sorulmasını" bekliyor, iç ve dış politikada tehlikelerin derhal savuşturulmasını talep ediyor.
Cumhurbaşkanı’nın yasalara uygun konumuna çekilmesini, özgürlükleri sınırlayan İç Güvenlik Paketi’nin iptalini, HSYK’nın yeniden düzenlenmesini istiyor.
Bu konuda muhalefet partileri yarın değil bugün harekete geçebilirler, geçmelidirler.
Dünkü Radikal’de Baskın Oran, acil görevi “Bütün mesele, Tahribat Tespit ve Onarım Komitesi’ni derhal kurup işletecek ferasete sahip olmak” olarak belirliyordu.
Hemen bugün!
Uçurumdan uzaklaşmak için.
Ve 7 Haziran’da düşmediğimiz o uçuruma bir süre sonra zorla itilmemize karşı şimdiden önlem almak için.
@AksayHakan