Başardılar!
Artık demokrasi deyince anladığımız (neredeyse) tek şey, oy kullanmak.
Sen birkaç yılda bir sandık başına git; ondan sonra "işine bak" (yani "herkes kendi işine baksın", dolayısıyla "kimse iktidarın işine karışmasın")!
Oyların çoğunu alan, zaten şıp diye "milletin iradesi" haline gelip yürütmeyi, yasamayı, yargıyı, medyayı falan "kafasına göre" düzenliyor.
O zaman...
Senin yorulmana gerek yok, eyy vatandaş.
Birkaç yılda bir oy kullan, gerisine karışma, hatta yan gel yat.
Senin siyasi ağırlığın sadece sandığın içine attığın kağıt parçası kadar...
* * *
İçine sıkıştığımız mengenede tercihimiz her zaman "gönüllü seçimimiz" olmayabiliyor.
Çoğu zaman birine ve bir şeylere karşı tepkimizi ortaya koymak zorunda kalıyoruz.
Oyumuzu her zaman birini "seçtirmek" için değil, bazen ötekini "seçtirmemek" için kullanıyoruz.
Bu da bizim "normal" siyasi hayatımız.
Bir de "oy verme ya da vermeme" ihtimali takılıyor bazılarımızın aklına.
Sandık başına gidip gitmeme tercihi, şu günlerin en aktüel konularından biri.
* * *
Oy kullanmak bir demokratik hak, demokratik görev, demokratik sorumluluk vb.
Yani her durumda "demokratik"...
Ama bugünlerde iktidarından muhalefetine herkes vatandaşı zorluyor.
"Mutlaka sandık başına gideceksin, yoksa..."
"Oyunu kullanmazsan çok fena olur!"
"Tıpış tıpış gideceksin!"
Sonuçta sandık başına gitmek senin (neredeyse tek) demokratik hak ve özgürlüğün...
Ama onu kullanman için "demokrasi adına" öyle bir baskı var ki...
* * *
Tabii mesele hep "demokrasiye vurgun olmamız"dan.
Sandığa gitmeyene para cezası uygulamamız da ondandı.
Seçim barajları, az oyla çok koltuğun ele geçirilmesi, "istikrar için koalisyon kurulmasının zorlaştırılması" ve uzlaşma aramadan bildiğini okuyacak tek parti iktidarının pompalanması falan hep iyi niyetten.
Yerel seçimlerde ikinci turun olmaması da ondan.
Her türlü seçimde güçlü olana destek çıkılması da aynı nedenden.
* * *
İktidar partisi yönetimi ve kitlesi, zaten otoriter yöntemlere yatkın olduğundan dolayı "demokrasi için" sandık başına gitme/gönderilme konusunda pek sıkıntısı yok.
Muhalefet kendini "daha demokratik" saydığından dolayı daha dağınık, daha gevşek, "demokratik hakkını demokratik olarak kullanmamaya" daha eğilimli. E, havalar da sıcak tabii. Biraz da deniz, plaj, güneş... Zaten adayı da pek benimseyemediler...
Velhasıl, sandığa giderdin gitmezdin, bir çekişmedir sürüyor.
Eh, "demokrasi" bu, olur o kadar...
Özellikle de demokrasiniz tek bir günden ibaretse...
* * *
Peki, oy kullanmamak ne demektir?
"Bodrum'da tatildeyim, seçimlerle falan uğraşamam" demek midir?
"Bir oy nasılsa sonucu değiştirmez" demek midir?
"Adaylar zaten içime sinmedi" demek midir?
Bir dakika!
Herhangi bir aday lehine oy kullanmamak bilinçli bir siyasi tavır ise... (Elbette öyle de olabilir; herkesin paşa keyfi bilir.)
Bunun "tavır" olduğunu başkalarına da gösterme kaygınız varsa, tembellik ve bilinçsizlikle arasına mesafe koymak kolay adına sandık başına gidip "boş oy" da kullanabilirsiniz. "Boş" ya da "geçersiz" oy... (Üstelik, pusulayı "geçersiz" hale getirene kadar tüm yaratıcılığınızı sergileyebilirsiniz.)
Ancak sonuç "geçerli oylar" üzerinden sayıldığından dolayı seçim sonuçlarını etkilemeniz mümkün olmaz. "Tepkimi sandıkta gösterdim" demekten başka. Eğer isterseniz tabi...
* * *
Bazı eski Sovyet cumhuriyetlerinin demokrasiye geçme deneyiminde önemli bir ayrıntı var: "herkese karşıyım".
Oy pusulasında partilerin veya adayların arkasından böyle bir seçenek sunuluyor.
Ve seçmene deniyor ki, "adayları beğenmiyorsan ve tavır koymak istiyorsan, sandık başına git ve 'herkese karşıyım' seçeneğinin karşısına işaretini at".
Basit bir konu gibi görünüyor, değil mi?
Ama hiç de öyle değil. Örneğin, Rusya'da bu "protesto tarzı" iktidarı rahatsız edecek kadar güçleniverdi.
5 Aralık 2004'te Krasnodar Bölgesi'ne bağlı Kurganin'de sandıktan tam yüzde 65,55 oranıyla "herkese karşıyım" çıktı!
Sonunda 2006'da bu madde kaldırıldı. Ne var ki gelen tepkilerin de etkisiyle bu yıl yeniden uygulamaya kondu.
Ukrayna'da da benzeri bir süreç yaşandı ve kısa süre önce yapılan devlet başkanlığı seçimleri arifesinde bu madde iptal edildi. (Maddenin yürürlükte ve popüler olduğu dönemde, 2010 başkanlık seçimlerine Vasiliy Protıvskih adlı bir "uyanık" aday katılmıştı. Bu arkadaş, mahkeme kararıyla soyadını değiştirerek "herkese karşıyım" anlamına gelen yeni soyadı [Protıvskih] ile "saf" seçmene bir olta atmayı denemişti.)
* * *
Başka bir seçim şekli olamaz mıydı? Ya da ilerde olamaz mı?
Söz gelimi, "seçme" eyleminin sadece (adayın) "seçilmeye uygun görülmesi" üzerinden değil, aynı zamanda (bazı adayların) "seçilmeye uygun görülmemesi", yani "sakıncalı bulunması" üzerinden yapılması da demokrasiyi güçlendirmez mi?
Açıklayayım. Şu anda herkes kendi adayına oy kullanıyor ve en çok oy alan seçiliyor. Ama bir de toplumun "seçilmesi durumunda istikrarın ve huzurun bozulması ihtimali" üzerinden adaylara verdiği bir not var. Bir tür "kötü puan" veya "olumsuz oy".
Bu kaygıyı da yansıtan bir sistem olsa? Örneğin, seçmen, üç aday arasından birinci tercihine 10, ikinciye 5, üçüncüye de 1 puan verse ve sonucu toplam puanlar belirlese?
Saçma mı diyorsunuz? Üç yanlış bir doğruyu götürürken o da saçmaydı, değil mi?
Böyle (ya da buna benzer) bir seçim uygulaması olsaydı toplumu bölüp kutuplaştıran, düşmanlığı körükleyen adayların şansı olabilir miydi?
Sözüm meclisten dışarı tabii; ben Fransa'da Marine Le Pen, Avusturya'da Heinz-Christian Strache, Macaristan'da Gábor Vona, Rusya'da Vladimir Jirinovski gibi liderleri kastediyorum.
Yoksa...
Haşa, sümme haşa!..
@AksayHakan