D_Masthead_970x250

'Siz kim oluyorsunuz, Sayın Başbakan?'

(Bana bir gün zenginleri - dolaylı da olsa – savunan bir yazı yazacağımı söyleselerdi inanmazdım. Ama… Neyse, yazıya geçelim.)

(Bana bir gün zenginleri - dolaylı da olsa – savunan bir yazı yazacağımı söyleselerdi inanmazdım. Ama… Neyse, yazıya geçelim.)

Buram buram ülke gündemi kokmasıyla belki de sizi yanıltan (affedersiniz!) başlığına karşın, sizi biraz uzak memleketlere taşımak isteyen bir yazı bu.

Ünlü Fransız aktör Gerard Depardieu ile yurttaşı olduğu devletin kavgasına birkaç dakika kulak vermenizi rica edeceğim.

Şimdi Türkiye’nin gündemi bu kadar yüklüyken, benim sizi Fransa’ya, Belçika’ya götürmemin ne gereği var?

Üstelik çok mu iyi bilirim ben o ülkeleri? Yoo…

Ama “el yordamıyla” da olsa, yalnızca bizim coğrafyamızda değil, “gelişmiş Batı”da bile bazen insanların kafasına balyoz gibi inen devlet yasa ve uygulamalarına, toplumların, hatta tek tek bireylerin bunlara karşı tavrına bakmakta yarar var bence.

 

\

 

Başlıktaki cesur soru cümlesinin sahibi ben değilim, Depardieu. Kavganın ikinci raundunda haykırıyor bu cümleyi.

O zaman kavganın ne olduğuna bakalım.

*      *      *

Malum, son dönemde birçok devlet yönetimi, ekonomik kriz tehlikesine karşı önlem almaya çalışıyor. Bunlar arasında, geçen Mayıs ayındaki devlet başkanlığı seçimlerini kazanan sosyalist lider François Hollande ve Fransız hükümeti de var.

Bu kapsamda, 2013 başından itibaren geçerli olacağı açıklanarak çıkarılan bir yasaya göre, yılda 1,3 milyon avrodan fazla geliri olan Fransa yurttaşlarından yüzde 75 gelir vergisi alınacak.

Yasaya gösterilen tepkiler arasında bir tanesi “açık ara” öne çıktı. Belki de ülkenin en popüler ve en zengin aktörü olan Depardieu, yasayı sadece sözle protesto etmekle kalmadı, tuttu ülke dışına göçtü. Gerçi fazla uzağa değil, sınırdan sadece 1-2 km ileride, Belçika topraklarındaki Nechin kasabasına yerleşti. (Bu kasaba nüfusunun dörtte birinin, kendi devletinden kaçan Fransızlar olduğu söyleniyor.)

Fransa hükümetinden “Nereye? Ne oluyor?” sesleri yükselmeye başladı. Yavaş yavaş kızışan ortamda alevleri iyice parlatan Başbakan Jean-Marc Ayrault oldu.

Sanatçıyı sert biçimde eleştiren ve bu arada “kriz tehlikesini bertaraf etmeye çalışan ülkeyi terk etmenin etik bir tavır olmadığını” dile getiren Başbakan, hızını alamayarak “bu sefilliktir” gibi bir hakarete de imza atıverdi.

Filmlerinden bilirsiniz, Depardieu iyi dövüşür, sataşmaların da altında kalmaz. Bu sefer de öyle oldu. Başbakan’a öyle “sıkı” bir cevap verdi ki:

Siz kim oluyorsunuz, Sayın Başbakan? Bana sefil mi dediniz? Ne kadar sefilsiniz! Alın, size pasaportumu ve hiç kullanmadığım sosyal sigortamı iade ediyorum. Artık sizinle aynı vatanın insanları değiliz. Ben gerçek bir Avrupalıyım ve dünya vatandaşıyım!

14 yaşından beri (yaklaşık 50 yıldır) çalıştığını ve devlete 145 milyon avro vergi ödediğini, yalnızca bu yılki gelirinin yüzde 85’ini vergi olarak bıraktığını açıklayan aktör, kendisiyle aynı fikirde olunmasını beklemediğini, ancak saygıyı hak ettiğini vurguladı.

- Size soruyorum: Siz kim oluyorsunuz da beni böyle yargılıyorsunuz? Ben kimseyi öldürmedim, suç işlemedim. Ne acınacak ne de övülecek biriyim. Ama sefil kelimesini reddediyorum. Aşırılığa kaçmışlıklarım olmuştur, ama ben özgür bir insanım.

*       *       *

Tartışma devam ediyor ve edecek. Şimdi Başbakan, “Aslında tam da öyle demedim” diye kıvırmaya başladı. Çalışma Bakanı Michel Sapin,“Vatandaşlıktan çıkıyorsun, ama sahip olduğun mülkün çoğu Fransa topraklarında” diyerek aba altından sopa gösterdi. Birçok siyasetçi de “İnsan vatanını sevmez mi? Bu ne bencillik!” türünden açıklamalar yapıyor.

 

\

Ben bu polemiği koltuğumda arkama yaslanmış bir şekilde zevkle izliyorum. Depardieu en sevdiğim aktörlerden biri sayılmaz. (Ama 2003’deki “Tais-toi!”, bizdeki adıyla “Dost musun, düşman mı?” filminde ona hayran olduğumu itiraf edeyim.)

Benim hoşuma giden, bir vatandaşın, “dediğim dedik” tavrındaki devlete, sözünü sakınmadan karşı çıkması. Hem yasayı eleştirmesi, hem de devlet ona karşı kükreyip baskı yapınca kendi hak ve özgürlüklerini cesurca savunması.

Diyeceksiniz ki, “adam dünyalığını yapmış, tabii korkmaz”. Pardon, ama bizim ülkemizin en zenginleriyle iktidarın ilişkisini hatırlatırım size.

Diyeceksiniz ki, bu vergi (epeyce) zenginlerden alındığına göre, “sana ne?”. (“Zenginden alınıp fakire verildiğini” düşünenler bile çıkar belki.) İyi de, yüzde 75’lik vergiye karşı çıkmak zengin yurttaşların da en doğal hakkı değil mi? Demokrasi, herkesin özgürlüklerini güvence altına almakla yükümlü değil mi?

Diyeceksiniz ki, “insan hiç vatanından kaçar, başka yere yerleşir mi?”. Elbette yerleşebilir. Vatan, pekâlâ karnın (ve ruhun) doyduğu bir başka ülke de olabilir. Hem kimin nerede yaşamasına ne karışabiliriz ki? Yargılama hakkını nereden alıyoruz? Bugün Fransız siyasetçilerinin ağızlarından köpüklerle dökülen “vatanseverlik” ve “ülke imajının bozulması” gibi propagandaların nerede ve nasıl kullanıldığının iyi öğrenilebileceği bir memleketteyiz, çok şükür…

Diyeceksiniz ki, Depardieu “özünde hâlâ cahil bir köylü olarak kalan, kaba saba bir adam”, “üstelik son yıllarda sarhoşken çıkardığı skandallarla epeyce kötü şöhret yaptı”. Olabilir, ben onun bütün hayatını ve kişiliğini değil, sadece açıkladığım tutumunu beğeniyorum. Onun seçimlerde Nicolas Sarkozy’yi desteklemiş muhafazakâr bir sağcı olması da beni ilgilendirmiyor burada.

Kim bilir, belki de ben kendimce bir şeyleri abartarak, “kırk yılda bir” de olsa bazen “bir insan bütün devlet(ler)e bedeldir!” anlayışının kokusunu alma hayaliyle heyecanlanıyorumdur.

NOT: Son anketler, söz konusu anlaşmazlıkta Fransa halkının yüzde 75-81’inin Depardieu’nün yanında olduğunu gösteriyor.

İlgili İçerikler