Son aylarda ve özellikle de son günlerde önce Kiev'de, ardından öteki Ukrayna kentlerinde ve Kırım'da olup bitenler hakkında kim ne diyor?
Rusya, Ukrayna, Batı ve Türkiye medyasını dikkatle izlemeye çalışıyorum.
Okuduklarımın, izlediklerimin, dinlediklerimin büyük bölümünde gazetecilerin, uzmanların, siyasetçilerin ya Batı'yla yakınlaşma taraftarı Ukraynalıları, AB'yi ve ABD'yi, ya da Rusya'ya yakın duran Ukraynalıları ve Rusya'yı desteklediğini görüyorum.
Bölgedeki gelişmeleri iyi kötü izlemeye çalışan biri olarak bu "yandaş" tutumlardan hiçbirini benimsemediğimi baştan söylemeliyim.
- Devrik Viktor Yanukoviç yönetimini desteklemek mümkün değil. Çünkü dünyada belki de yakın tarihin en beceriksiz ve kirli liderlerinden biri olan Yanukoviç, bir yandan siyasi rakiplerine Ukrayna'nın siyasi iklimine göre çok ağır baskılar uygulayarak (bu arada eski Başbakan Yuliya Timoşenko'yu uydurma bir davayla hapse atarak) ve devasa yolsuzluklara ortam sağlayarak, diğer yandan da Rusya ve Batı arasında omurgasız ve beceriksiz bir "denge politikası" yürütürken (bu arada "Yanukoviç Rusya yanlısıdır" diyenlerin bilgi ve deneyiminden kuşku duyuyorum) yaptığı hatalarla ülkeyi felâkete sürükledi.
- "Ukrayna muhalefeti"ni (ve dolayısıyla, tüm karmaşaya rağmen bugün Kiev'de iktidara oturmuş görünen çevreleri) desteklediğini söyleyenleri anlamakta güçlük çekiyorum. Hangi muhalefeti destekliyorsunuz? Timoşenko'yu ve ona yakın güçleri mi? Şiddet ve terör uygulamaktan kaçınmayan radikal milliyetçi, şovenist, hatta faşist grupları mı? "Hareket-bereket" anlayışından yola çıkarak kısa süre önce örgütlenip partileşen, ancak bir dizi konuda net tutumu olmayan siyasi kimliği belirsiz lider adaylarını mı?..
- Epeydir kendi derdine düşmüş olan ABD'nin ve özellikle burnunun dibindeki koskoca Ukrayna'ya (ki topraklarının tamamı Avrupa'da olan ülkeler içinde yüzölçümü en büyük olandır) yönelik bir türlü aktif işbirliği politikası geliştiremeyen, ona tepeden bakarak "üyelik merdivenlerinde" aşağılamaktan kaçınmayan kibirli AB'nin başarısızlığı ortadadır. Kiev'de ve birçok başka kentte sözde muhalif radikaller kan dökerken onları el altından desteklemekten geri durmayan Batı dünyasının Irak, Libya, Suriye politikalarının bilançosu ortadayken, şimdi Ukrayna halklarının esenliği ve bölge barışı için davrandığı öne sürülebilir mi!
- Gelelim kaybettiği "Soğuk Savaş"ın ve SSCB'nin dağılmasının ardından Vladimir Putin'in liderliğinde dünyaya tekrar ağırlığını koymaya çalışan ve dış politikada önceliği "eski Sovyet coğrafyası" olarak belirleyen Moskova yönetimine. En yakın akrabası sayılan (Belarus ve) Ukrayna ile bir türlü eşit haklı ilişki kuramayan, lafta "soft power" (yumuşak güç) demesine karşın, pratikte çoğu kez güce dayalı ve ustalıktan yoksun politikalar uygulayan (90'lı yıllarda, 2004-2005 "Turuncu Devrim" sürecinde ve son aylarda) Rusya, şimdi Batı'nın "Yeni Dünya Düzeni"ne karşı aynı yöntemleri kullanarak başarı sağlayabileceğini gösterme amacında. Karşılaşabileceği riskleri bugünden ne kadar öngörebildiğini söylemek zor. (Bu konuya döneceğiz.)
Bu durumda olan, 46 milyonluk Ukrayna toplumuna oluyor. Sovyet dönemi sonrasında geçen 22 yıl içinde bir türlü etkin ekonomik reformlar uygulanamaması, siyasi-coğrafi bakımdan da giderek parçalanmaya sürüklenmesi sonucu, ülke halkları zor durumda. Bu zorluk, etnik olarak nüfusun yüzde 78'ini oluşturan Ukrayna kökenlileri de, yüzde 17 oranındaki Rusları da, yüzde 0,5 civarındaki Kırım Tatarlarını da etkiliyor.
Sayılarının dünyada toplam 500 bin kadar olduğu tahmin edilen Kırım Tatarlarının aşağı yukarı yarısı, toplam nüfusu 2 milyon olan Ukrayna'ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti'nde yaşıyor. (Kırım Tatarlarını; Kazan, Astrahan, Sibirya vs. Tatarlarıyla karıştırmayalım.)
Nüfus ve dil bakımından fiilen neredeyse "Rus yarımadası" durumunda olan Kırım'da azınlık konumundaki Kırım Tatarları, bağımsızlık koşullarında veya Rusya'ya bağlı yeni statüde zarar görecekleri görüşünden hareketle Ukrayna'ya bağlı kalmaktan yana tavır koyuyorlar. Türkiye'nin de kendilerini destekleyerek Rusya'ya sert tutum almasını istiyorlar.
"Kırım'ın asırlardan beri zaten Rusya'ya ait olduğunu, 60 yıl önce Sovyet lider Nikita Kruşçev tarafından keyfi olarak Ukrayna'ya hediye edildiğini" sürekli vurgulayan Ruslar ise, bugünkü kriz şartlarında yarımadada kesin hakimiyetlerini kurmak istiyorlar.
Ukrayna'nın doğusu etnik olarak Rusların ağırlıkta olduğu ve Moskova'yla sıcak ilişkiler kurulmasını savunan bölgelerden oluşuyor. Doğuya ek olarak - Kırım da dahil - güneyde de Rusya'nın üstünlüğü var. Ülkenin batısında ise - kısmen AB ve ABD ile yakınlaşmayı isteyen, kısmen milliyetçi çizgide olan - Rusya'ya eleştirel bakan Ukraynalılar çoğunlukta. Artık buna, yakın zamana kadar "ortada" görünen Kiev'i de ekleyebiliriz.
Kimilerine göre Ukrayna ikiye bölünebilir; kimilerine göre üçe veya daha çok parçaya ayrılabilir. Bunlar elbette iddia. Ama iddialar arasında gerçekleşmeye en yakın olanın, Kırım'ın statüsünün değişmesi olduğunu belirtelim. Yarımadanın ya Rusya'ya bağlanması ya da Abhazya ile Güney Osetya gibi (büyük ölçüde Moskova desteğiyle yaşayan) bağımsız bir devlet olması veya en azından - şeklen Ukrayna içinde kalsa bile - fiilen daha bağımsız bir yapıya dönüştürülmesi gündeme gelebilir. Belki de Kremlin'in "Ukrayna krizi"nden kazanmayı hedeflediği ana zafer burada yatıyor.
Ancak çoğu zaman masa başında dile getirilen görüş ve tahminler başka, gerçek hayattaki gelişmeler başkadır. Bugünkü olaylar çatışma ve sıcak savaş sınırındadır. "Kardeş" Rusya ile Ukrayna arasında savaş tehlikesi gündemdedir. Gerçi bugün bu ihtimal zayıf görünmektedir. Ancak siyasi ve etnik olarak potansiyel tehlikelerle dolu bölgede her türlü kıvılcımın yayılması ihtimali küçümsenemez.
Bu krizin "21. Yüzyıl'ın en büyük gerginliği" olabileceğini ve ABD ile Rusya arasında ciddi sorunlara, hatta belki yeni bir "Soğuk Savaş"a yol açabileceğini söyleyenler az değil. Daha şimdiden "ticari yaptırımlar"dan, "Rusya'nın G-8 üyeliğinin gözden geçirilmesi"nden, karşılıklı diplomatik darbeler vurulmasından söz ediliyor. Moskova'nın Ukrayna'yı (ve ona ait olan Kırım'ı) işgal etmesine karşı, Washington'un Suriye'de beklenmedik bir hamle yapabileceği söylentileri kulislerde dolaşıyor.
Bu arada yeni Kiev yönetimi NATO'yu yardıma çağırıyor. Karadeniz'de tatbikat adı altında savaş senaryoları tasarlanıyor.
Türk dış politikası, bir taraftan Boğazlar'dan askeri gemilerin geçmesi konusunda hassas bir konumdayken, diğer taraftan "olası fırsatları kaçırmamak" ve "Kırım Tatarlarının yanında olmak" gibi dürtülerle, ayrıca son dönemde törpülendiğini umduğumuz "büyük devlet" hissiyle yeni hatalar yapmama tedirginliğiyle oldukça karmaşık bir dönem yaşıyor.
Bu tablo hiç de kolay görünmüyor. Kim, hangi hamleleri yapabilir? Ukrayna krizi nereye gider? Kırım'ı ne bekliyor? Bölge ve Türkiye bütün bunlardan nasıl etkilenir?
Bu ve diğer can alıcı sorulara, güçler dengesini ve tarafların zaaflarını da göz önüne alarak soğukkanlı biçimde cevap aramak gerekiyor.
NOT: Devam edeceğiz. Beni son zamanlarda Ukrayna konusunda yazmamakla eleştirenlerin haklı olduğunu teslim ederek konunun farklı boyutlarına değinmeye çalışacağımı duyurayım. Araya başka yazı girer mi, bilmem, ama "Ukrayna Yazıları" sürecek.
@AksayHakan