Ukrayna yazılarının ilkinde, ülkenin bölünebileceğini, Kırım'ın ayrılabileceğini söyleyerek söze başlamıştık. Kırım ayrılarak Rusya'ya bağlandı. Doğu Ukrayna'nın birçok kentinde Kiev yönetimine karşı ayaklanma sürüyor; Donetsk, Harkov, Herson, Lugansk, Nikolayev ve Odessa bağımsızlık (ya da Rusya'ya bağlanma) talebiyle ayağa kalkmış durumda. Yer yer çatışmalar, ölen ve yaralananlar oluyor.
Rusya birliklerinin Ukrayna'yı işgal edebileceği ve NATO'nun krize müdahil olabileceği iddiaları dile getiriliyor. Ancak krizin bütün taraflarının bu seçeneklerden kaçınmaya çalıştığı, gerginliğin tümüyle kontrolden çıkmasından çekindiği hissediliyor.
Dün Cenevre'de yapılan ve neredeyse yedi saat süren dörtlü toplantıda (Ukrayna, Rusya, ABD, AB), ülkedeki tansiyonun düşürülmesi doğrultusunda kararlar alındı. Yasadışı grupların silah bırakmasının sağlanması, resmî binalardaki işgallerin sona erdirilmesi, eylemcilerin affedilmesi, anayasal reform yapılması gibi. Bunun önemli bir adım olduğunu saptayalım; ancak Ukrayna'daki gerginlik ve çatışma ortamının bir anda ortadan kaybolması ihtimali yok.
25 Mayısta yapılacağı açıklanan Ukrayna devlet başkanlığı seçimlerinin ertelenmesi gündeme gelebilir. Kiev'in önce karşı çıktığı, ancak daha sonra taviz vererek tartışılabilir, hatta referandumda oylanabilir olduğunu kabul ettiği "federatif yapıya geçiş" talebi de gündemde.
"Federatif Ukrayna" görüşünün sahibi olan Moskova, böylece kendisine yakın olan bölge ve kentlerin özerklik kazanarak güçlenmesini, Rusya ile bağlarını sürdürmesini, ülke genelinde de AB'ye ve NATO'ya karşı mesafeli politikalar uygulanmasını sağlamaya çalışıyor.
Kremlin'in Kiev'e karşı doğalgaz silahını aktif olarak kullanacağından kuşku yok. Son 4 yılda doğalgaz fiyatlarında yaptığı özel indirimlerle Ukrayna ekonomisine 35,4 milyar dolarlık katkıda bulunduğunu savunan Moskova, 2014'ün başından itibaren yapılan 200 doları aşkın zamla bin metreküp doğalgazı Kiev'e artık 485 dolara satacağını duyurdu.
Bu arada dikkatli gözlerden kaçmayan ilginç bir nokta da şu: Son günlerde gerek ülke içi gergin mücadelelerde, gerekse de uluslararası görüşmelerde Kırım konusu hemen hemen hiç gündeme gelmiyor. Sanki Kırım Rusya Federasyonu'na bağlanalı bir ay değil, uzun yıllar geçmiş gibi.
Hatırlatalım. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 1 Mart'ta parlamentodan "gerekirse Ukrayna'da silahlı kuvvetleri kullanma yetkisi" aldı. Nüfusun yaklaşık yüzde 60'ı Rus, yüzde 25 kadarı Ukraynalı olan Kırım'daki Ukrayna'ya bağlı resmî ve askerî güçler kısa sürede etkisiz hale getirildi. Yarımadada 16 Mart'ta düzenlenen referandum sonucu ezici çoğunlukça alınan "Rusya'ya bağlanmak istiyoruz" kararına (oylamaya katılım oranı yüzde 83'ü, kararı onaylayanlar ise yüzde 96'yı geçti) 18 Mart'ta Kremlin'de verilen olumlu cevapla Kırım (ve bu arada yine aynı yarımada üzerinde özel statülü bir kent olan Sevastopol, Tatarcasıyla Akyar) Rusya'ya bağlanmış oldu.
Rusya lideri Putin, Kırım'da düzenlenen 16 Mart Referandumu'nun yasal olmadığını ima eden Kırım Tatarlarının liderlerine şöyle diyordu:
"17 Mart 1991'de düzenlenen referandumda SSCB'nin korunması, Ukrayna'nın da Birlik'te kalması kararı çıkmıştı. Nasıl oldu da birkaç ay sonra SSCB dağıtıldı ve Ukrayna ayrıldı? Bu durum yasal mıdır? Diğer açıdan bakınca, Ukrayna'ya tanınan 'ayrılma hakkı' neden Kırım için geçersiz olsun?"
18 Mart'ta Kırım'ın Rusya'ya bağlanması töreninde ise şunları söylüyordu:
"Batı, Kosova'yı Sırbistan'dan koparırken bugün söylediklerini söylemiyordu. Bu, çifte standart değil mi?
Amerikalılar, Bağımsızlık Bildirgesi'nin yayınlanmasından bu yana özgürlüğü her şeyin önüne tutmuyor muydu? Kırım'ın ayrılma iradesi de özgürlüğün bir bölümü değil mi? Doğu ve Batı Almanya'nın birleştiği günlerde Avrupalı birçok müttefiki Almanların birleşmesine karşı çıkarken Ruslar destekliyordu. Şimdi de biz Ruslar birleşiyoruz.
Ama Batı Rusya'ya karşı hep kurnazca ve köşeye sıkıştırmayı amaçlayan politikalar izledi."
Kuşkusuz burada Kırım Yarımadası'nın yüzyıllarca Rusya'ya ait olmasının ve 1954'te zamanın Sovyet lideri Nikita Kruşçev tarafından "bir jest olarak" (bazı kaynaklara göre, kararı imzalayan Kruşçev içkiliydi) Ukrayna'ya hediye edilmiş olmasının rolü büyük. O zamanlar bu çok önemli değildi, çünkü zaten hepsi Sovyetler Birliği sınırları içindeydi. Sovyetler yıkılınca durum değişti.
Buna, toplumsal algı ile ilgili çok önemli bir şeyi daha ekleyelim: Rusların ezici çoğunluğu açısından Ukrayna "en yakın ülke", hatta "neredeyse ikinci Rusya’dır". Tarihi-kültürel köklerden iki ülkeye bölünmüş milyonlarca akrabaya kadar birçok etken sonucu, en aydın Rusların bile çoğu "Ukrayna’nın kaybını bir uzuvlarının kesilmesi gibi" hissetmektedir.
Batılı devletlerin "Kırım'ı işgal eden Rusya, ağır yaptırımlarla cezalandırılacaktır." açıklamasından sonra bir dizi gelişme oldu. Rusya G-8'den çıkarıldı. Moskova ile üst düzey temaslar sınırlandı. NATO ile Rusya arasında 1997'den bu yana sürdürülen işbirliği durduruldu. Rusya'dan bir dizi resmî isme ve işadamına seyahat ve finans yasakları getirildi. Ekonomik önlemler ve en çok da Avrupa'nın enerji bağımlılığına son vermek için atılacak adımlar üzerinde hâlâ çalışılıyor.
Batılı birçok uzman ve gazeteci, Moskova'nın, kaybettiği "Soğuk Savaş"ın rövanşını almak için yeni bir politika uyguladığını savunuyor. Son yıllarda Suriye'de ABD'nin planlarını bozan Rusya'nın artık "Batı karşıtı cephenin lideri" olmayı hedeflediğini ve Kırım gibi başka bölgelerle ülkeleri (en başta Doğu Ukrayna'yı, Moldova'ya bağlı Transdinyester Rus azınlık cumhuriyetini, Baltık ülkelerini, hatta Finlandiya'yı) işgale hazırlandığını öne sürenler de var.
Putin'in bu aktifliğinin gerisinde ABD Devlet Başkanı Barack Obama'nın zayıf bir lider olmasının ("ortalıkta Reagan veya Thatcher gibi güçlü isim bulunmamasının") ve Batı'nın iç sıkıntılarıyla boğuşuyor olmasının etkili olduğu konuşuluyor.
Yaygın kanı, dünyadaki ABD egemenliğine uzun süredir tepkili olan Kremlin'in, mevcut statükonun sürdürülmesinden yavaş yavaş kaybedeceği sonucuna vardığı, "renkli devrimler"den "Arap Baharı"na kadar bir sürü "Batı projesi"nin sonunda Rusya'yı ve müttefiklerini de vuracağı düşüncesinde olduğu.
Bu durumu değiştirmek için Rusya "kontrollü çatışma politikası" belirledi ve Rus nüfusun yaygın olduğu coğrafyayı ve eski Sovyet ülkelerini öncelikli çıkar bölgesi ilan etti.
Bu arada Kırım'ın Moskova'ya bağlanmasının, "Avrasya Birliği"ni kurmayı amaçlayan Rusya'nın en yakın dostlarını, örneğin, Belarus'u ve Kazakistan'ı bile ürküttüğünü, ittifakları genişletme çabasını zorlaştırdığını da ekleyelim. Ekonomideki düşüş eğilimi ve Batılı yatırımcıların geri çekilmesi sonucu derinleşebilecek sıkıntılı süreç de ayrı konu. Yani Moskova'yı ciddi faturalar bekliyor olabilir.
Konunun bir başka boyutu daha var. Rusların "zaten tarihi olarak bizimdi" dediği Kırım'ın alınması, ülke içinde moralleri yükseltti, Batı karşıtlığı güçlendi, devlete güven pekişti, Putin'in ratingi yıllardan sonra tekrar yüzde 80'in üzerine çıktı. Yani "Rusya'nın yayılması ve güçlenmesi" neredeyse bir tür "birleştirici ideoloji" oldu. Bazı Rus gazetelerinde "Batı'nın yaptırımlarından korkmayan halkımız, ekonomik fedakârlıklara ve kemer sıkmaya hazır" başlıkları atıldı.
Bu arada uluslararası planda da "tek kutuplu dünya düzeni"nden bıkan çevrelerin önemli bölümünün, Kırım ve Doğu Ukrayna konusunda - bazen çok da derin analizlere girme gereği hissetmeden - Putin'i destekleme eğiliminde olduğu gözleniyor. ABD başta olmak üzere Batı'ya gösterilen tepkileri anlamak herhalde zor değil. Ama "güce dayalı çözümler" yardımıyla nereye kadar yol alınabileceği sorusu ortada duruyor. Ukrayna devletinin tümüyle dağılabileceği iddiaları da öyle.
@AksayHakan