Kentin başta Beyaz Türk mahalleleri olmak üzere hemen her yerinde motorize birlikler halka eşya, giyecek, yemek, köpek maması, su, domates, biber ve sarımsak ezici getiriyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçenlerde 'dijital seferberlik' ilan ettiğini açıklamıştı. Normal olarak seferberlikler savaştan önce ilan edilir. Bu savaş yıllardır sürüyor ve kimin kazanacağı çoktan belli oldu.
Bundan 20 yıl kadar önce sınırlarımızdan sızan dijital kuvvetler epey ilerleme kaydetmişti, ancak pandeminin başlangıcından sonra büyük bir saldırıya kalkarak perakende alışveriş sektörünü de ele geçirdiler. Bankacılık, sağlık, eğitim ve iletişim sektörlerinde zaten baskın durumdaydılar.
Süpermarkete rağmen ayakta kalmayı başaran son kahraman mahalle bakkalları motorize kuvvetlerle başa çıkabilmenin yollarını arıyorlar. Durumları pek parlak görünmüyor.
Minik bir parantez: Eski düzen, "madde"lerin yani atomların bir yerden ötekine gönderilmesine dayanıyordu, dijital düzen "bilgi"lerin yani "bit"lerin bir yerden bir yere gönderilmesine dayanıyor. Bitler ışık hızıyla, atomlar ise ulaştırma hızıyla yol alıyor. Bitlerle atomları buluşturma işini şu anda kentimizde motorize birlikler yapıyor.
İki yıla yakın bir süre uzak kaldığım İstanbul'da hayatın bu kadar hızla dijitalleşmiş olması bu konuya çok kafa yormuş olmama rağmen beni bile şaşırttı.
Sonuçlar çarpıcı: Beyaz Türk semtlerinde mağazalar battal olmuş durumda. Kanlı canlı müşteriyle siftah etmeden, sırf motorcularla karşı karşıya kalarak, günü bitiren dükkancılar var.
Yemek yiyebilmek için dijital teknoloji üstadı olmak gerekiyor. Ben iletişim hocası olarak yaşıtlarımdan ilerdeyim ama çocuklarımdan ve özellikle torunlarımdan çok gerideyim!
Efendim, öncelikle bir yemek dağıtım şirketine kayıt yaptırıyorsunuz, bir şifre seçiyorsunuz, kabul ederlerse artık müşterisiniz; acıktığınızda telefonla siteye girip şifrenizi yazıyorsunuz: doğruysa, siteye girip ne çeşit yemek istediğinizi işaretliyorsunuz, örneğin 'kebap', size ekranda semtinize göre kebapçı listesi gösteriyorlar, birini seçip menüsüne bakıyor, istediğiniz kebap ve içecekleri işaretliyor, kartla mı yoksa nakit olarak mı ödeyeceğinizi sorusunu yanıtlıyor, adresinizi veriyor, bir düğmeye basıp siparişinizi tamamlıyorsunuz; onlar size elektronik postadan 'tamam aldık' mesajı gönderiyorlar. Bu sırada, firmasına göre farklı renkte üniforma giymiş olan bir motorlu kurye, artık nerede bekliyorsa, çağrıyı okuyup kebapçıya geliyor, paketi alıyor, akıllı telefonunda GPS ya da 'küresel konum belirleme sistemi'ne bakarak sizin semte ulaşıyor, evinizi haritadan buluyor, zilinizi çalıyor. İlk defa iki insan karşı karşıya geliyor. Ismarlarken 'kart' dediyseniz kredi kartınızı veriyorsunuz, elindeki küçük kutuya takıyor, bankadan onay verilmesini bekliyor; hesabınızda para varsa, yani banka bilgisayarı evet derse kutudan çıkan fişi size uzatıyor. İnsaflıysanız, ona hakiki paradan bahşiş veriyorsunuz. Birazdan SMS ile gelen mesajda yapılan servisten memnun kalıp kalmadığınız soruluyor…
Eyy, bu yazıyı bilgisayar, tablet ya da telefon ekranından okumakta olan kari*! Tek bir öğün yemek için kaç dijital işlem yapıldığını hiç düşündünüz mü?
Hayat karmaşık: Bunun giyecek alışverişi var, rezervasyonu var, randevu alması var. "Alışveriş" derken ille pahalı şeylerden söz etmiyorum. Geçen gün, motorize birlik mensuplarından biri elinde ufak bir paketle eve geldi, paketi merakla açtım, içinden elektronik bir alet değil, basit bir sarımsak ezicisi çıktı. Eşim ısmarlamış. Oysa biz Bozcaada'da bunları pazardaki seyyar satıcılardan alıyoruz!
Dünyanın çok hızlı ve derinlemesine bir değişim içinde olduğunu ısrarla söylerken yalnızca robotların beyin ameliyatı yapmasından değil, basit sarımsak ezicilerinin bile dijital yoldan ve motorsikletli kuryeyle gelmesinden söz ediyorum.
Evet, hükümetçe seferberlik ilan edilse de, dijital kuvvetler zaten bütün kafeleri ele geçirmiş, bütün dersanelere girmiş durumda. Artık devir onların devri! Yakında çoğumuza hiç mi hiç ihtiyaç kalmayacak!
Motorize kuvvetlere katılacak olanlar hariç!
* okur