Türkiye normal bir demokrasi olsaydı, seçimi kimin kazanacağını değil, seçimden sonra yeni yönetimin neler yapacağını tartışıyor olurduk.
Çünkü Türkiye normal bir ülke olsaydı, güvenilir kaynakların yaptığı kamuoyu araştırmalarına bakarak 14 Mayıs'ta Kemal Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı seçileceğini yüksek sesle iddia edebilirdik.
Anket piyasasının nasıl bir panayır olduğunu biliyorum. Etrafta sahte bulgular resmi geçit yapıyor. Elbette onlara itibar edecek değİliz
Tek araştırmaya da güvenemeyiz. O da zaten elde ettiği sonucun diyelim yüzde art-eksi 2.5 hata payıyla yüzde 95 doğru olduğunu öne sürebilir. Yüzde 5 yanlış çıkabilirim der.
Ancaak… Usulüne göre yapılmış dört beş anketin ilan edilen sonuçları aynı şeyi söylüyorsa bunu ciddiye almanız gerekir.
Dünyanın belli başlı demokrasilerinde böyledir
İstatistiğin ve Büyük Sayılar Yasası'nın kuralları Türkiye için de geçerlidir.
Bu durum değişmez mi? Değişebilir, ama çok küçük olasılıktır.
Seçime yedi hafta kala 9-10 puan fark, kolay kolay kapanmaz. Tüm "hata payları" kaybeden taraftan yana olsa bile geriye kalan 5-6 puan da çabucak kapanmaz. Siyaset bilimcilerinin sık sık söyledikleri gibi kitleler o kadar kolay ve hızlı oy değiştirmezler.
Yani, bu bulgulara göre, 15 Mayıs sabahı görülecek sonuç ufukta belirginleşmiştir.
Sıra, "Peki sonra olacak?" sorusuna gelmiştir.
Normal demokratik ülkelerde bu büyüklükte oy kaymasının tek örneği 14 Mart 2004 yılında İspanya'da Jose Maria Aznar'ın seçimi kaybetmesidir. Aznar anketlerde öndeydi, ancak seçime üç gün kala Madrid tren istasyonundaki korkunç bombalamalar oldu ve seçimi kaybetti. Teröre tepki olarak son anda sert bir değişim olmuştu.
Büyük depremler, afetler ve devam eden ekonomik krizden sonra sevgili yurdumuz için bu türden olasılıkları aklımdan geçirmek bile istemem. Bir kutlama yılı olması gereken 2023'te kısa sürede epik acılar çekilmiştir.
Umarım felaket kotamız dolmuştur.
Sıra Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının seçimden sonra ne yapacaklarını tartışmaya gelmiştir.