Dünyada kültürü yapılan en eski meyve türlerinden biri olan üzüm bazı inançlarda insanlığa verilmiş kutsal bir armağan olarak görülmüş. Hatta Yunan mitolojisinde üzüm ve şarap için ayrı bir tanrı bile var: Diyonisos, nam-ı diğer Baküs. Sanırım üzümün anavatanının Kafkasya ve Doğu Anadolu olduğunu kabul edebiliriz. Tüm Orta Doğu'ya buradan yayılmış olması lâzım. Uluslararası müsabakalarda Kafkasya'nın Gürcü şarapları ve Ermeni brendileri madalyaya doymuyorlar. Suların pis ve sağlıksız olduğu çağlarda şaraptan sağlık için medet umulmuş olabilir. Fazla tüketildiğinde yaşanan sarhoşluk ise hep sorun olmuş. Bu yüzden de dinlerin kısıtlayıcı emirleri var.
Üzümü pekmez yapmış, tatlandırıcı olarak da kullanmış insanoğlu, kurutup kış aylarına saklamış, suyunu sıkıp içmiş, şıra, şurup, şerbet demiş. Fermente edilmiş, alkole dönüşmüş haline de şarap demiş. Tüm Orta Doğu'da üzüm yetiştirildiğini, şarap üretildiğini ve üzüm mamullerinin çok önemli bir emtia olduğunu biliyoruz. Bu ticaretten alınan vergiler hükümdarların, halifelerin ağzını sulandırmış her zaman. Sarhoşluk bir toplumsal sorun olmuş bir yandan. Üzüm, şarap ve sarhoşluk Orta Doğu edebiyatında da hep önemli bir motif olmuş.
Hazret-i İsa bir düğünde konuklara sunulan şarap bitince ev sahibi mahcup olmasın diye suyu şaraba dönüştürmüş. Başka bir yemekte, havarileri ile yediği 'Son Akşam Yemeği'nde de ertesi gün çarmıha gerileceğini bilen İsa, "Şarap için, benim kanımdır; ekmek yiyin, benim etimdir" diyerek günümüze kadar gelen ökaristi/efharisti, yani şükür ayinlerinin temelini atmış bilmeden.
İsa Mesih çarmıha gerildiğinde annesi Meryem'in 48 yaşında olduğu tahmin edilir. Meryem Ana evlat acısından sonra 12 sene daha yaşamış. İsa Mesih, annesini en sevdiği havarisi Yahya'ya emanet etmiş. Meryem Ana 60 yaşında ölmüş. Yahya, yakınlarına haber vermiş. Toplaşıp, ağlaşmışlar. Meryem Ana'yı bir mağaraya koyup girişini bir kayayla kapatmışlar. Dört gün sonra, havarilerden Bartalmay (Bartolomeus) gelmiş, haberi almış ve çok üzülmüş. Mezarı açıp, Meryem Ana'yı son bir kez ona göstermek istemişler. Mezar açıldığında ne görsünler? Meryem Ana'nın naaşı yok. O zaman anlamışlar ki, Meryem Ana, oğlu Mesih İsa tarafından göğe alınmış, yani Meryem'in Miracı gerçekleşmiş. Hikâye bu kadar.
Bu olay her yıl 15 Ağustos'ta kutlanır. Yazın en sıcak günlerinden birinde. Artık bütün meyveler olgunlaşmıştır. Üzümlerin "okunması" Katolik, Ortodoks ve Doğu Kiliselerinde tam da bu güne denk düşer, ancak yerel geleneklere ve kullanılan takvim sistemine göre değişiklikler gösterebilir. Asdvadzadzin Yortusu, yani Meryem'in Miracı, üzüm yeme yasağının kalktığı ağustos ayının tam ortasına denk gelir. Yalnızca üzümün günü değil, bahşettiği nimetler için tanrısal güce teşekkür etme günüdür. Zira hasat mevsimi bitmiş, ürünler toplanıp ambarlara konmuş, geriye şükran sunmak kalmıştır ki, bunu da bağbozumu ve üzüm bayramına çevirmiş Ermeniler.
Apostolik Ermeniler her sene 15 Ağustos günü kutlanan Asdvadzadzin gününe en yakın pazar günü üzümleri kutsarlar, yani "okurlar" üzümü. Dindar Apostolik Ermeniler daha önce üzüm yemez. Cemaat üyeleri kilolarca üzümü bayram öncesinde kiliseye bağışlarlar ve okutmak için getirirler. Kilise bahçelerine kasalar dolusu üzüm yığar, halka dağıtırlar.
"Üzüm Bayramı" olarak bildiğimiz Hağoğorhnek, tüm dinlerde olduğu gibi Eski Ahit'te de rastladığımız bir bayram. Tarlaların, bağların, bahçelerin olmuş ürünlerini Tanrı'ya sunma bayramından başka bir şey değil. Doğanın sürekli bir mucize üretiyor olması, ağaçların büyümesi, meyve vermesi, çiçek açması, buğdayın ürün vermesi ve bizim hayatımızı devam ettirmemiz, hep bilinmeyen bir kaynaktan bize verilen bir armağan gibi algılanmış olabilir. Dolayısıyla bütün dinlerde o minnettarlık var.
Kadınlar için en önemli yortu budur, Surp Asdvadzadzin Yortusu. Kadınlar tüm adaklarını o güne saklarlar. Meryem Ana'dan ve kendileri gibi doğurgan olan doğadan medet ummak en doğrusudur belki de.
Kutlu olsun.